çok çok uzaklarda olan onu seversiniz. ve o o kadar uzaktadırki sizden, ona onu sevdiğinizi bile söyleyemezsiniz. çünkü büyük bir ihtimalle hayatınız boyunca görmeyeceğiniz bir insana, sevginizi söylemek saçmadır. ama neden sonra, nasılsa sevginizi söylersiniz de, ama bir şey değişmez tabii, çünkü uzaktakine duyulan bir platonik aşk, platonik aşktan bile daha saçmadır. böyle böyle yıllar geçer ve sizin için hayat artık değişmeye başlar. artık hayat size farklı gözüküyordur, hayatın aslında alışılageldik olan ve zaten bu sebeple de mucize olmaktan çıkmış garipliklerle dolu olduğunu fark edersiniz. örneğin bedeniniz size garip gelmeye başlar, mesela bu beden denilen şey neden duvara gelince duruyor daha öteye gidemiyordur? düşünce ve kalp bu kadar özgürken beden neden bu kadar kısıtlıdır, şu okyanuslar mıdır sizi sevdiğinizden ayıran? ne kadar saçma, sizin sevginizin yanında... teniniz bile düşman gözükmeye başlar artık size, ruhunuz kafese kapatılmış gibidir, tenden bir kafese. kurtulmaya özgürleşmeye çalışır, yapamaz.
ve sonunda tabii beklenen olur, bedeniniz bu kadarına dayanamaz ve artık iflas eder. işte ancak o zaman karanlığınızın, genç yaşta nasıl yaşlandığınızın farkına varırsınız. artık diptesinizdir, yaşadığınız herşey yanınıza kar kalarak yükselirsiniz. sevginin sevgiliye duyulmadığını aslında onun bir yol olduğunu öğrenmişsinizdir. ama bir şey daha öğrenmişsinizdir, hayatı yaşamanın değerini. sokağa çıkıp insanlara karışmak, ve sevdiğine seni sevdiğini bilerek hem de sarılmak, ona dokunmak en güzel şeydir. uzaktaki bir sevgiliyi sevmekse bu beden için artık bir daha mümkün değildir...