--spoiler--
1920’lerde, Oklahoma'daki Kızılderili birliği olan Osage’in üyeleri, petrolün kendi topraklarının altında olduğunu keşfeder. Artık varlık içinde olan üyeler, şoförlü araçlara binmeye, konaklar inşa etmeye, çocuklarını Avrupa’ya okumaya göndermeye başlar.
Ancak bu zenginlik, birçok cinayeti de beraberinde getirir. Gün geçtikçe artan cinayetleri araştırmaya kalkanların sonu da ölüm olur. Ölenlerin sayısı yirmi dördü aştığında ise davaya FBI atanır. Henüz kurulma aşamasında olan FBI’a bağlı olan bir dedektif gizemli cinayetlerin sırrını çözmek şehre gelir. Dedektif, ele aldığı dava için büroda bulunan Amerikalı Kızılderili dahil olmak üzere gizli bir ekip kurar. Bölgeye sızmayı başaran ekip, soruşturmaya devam ettikçe yaşanan vahşetin arkasında korkunç bir sır olduğunu keşfeder.
David Grann’in aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda Martin Scorsese oturuyor. Forrest Gump, Köstebek, Kirli Sırlar, Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi gibi filmlerin senarist koltuğunda oturan Eric Roth’un kaleme aldığı filmin başrolünü Leonardo DiCaprio ve Robert De Niro üstleniyor.
"Killers of the Flower Moon" 20 Ekim'de vizyona girecek ve sınırlı bir vizyon gösteriminin ardından Apple TV+'ta yayınlanacak.
--spoiler--
Killers of the Flower Moon'un ardındaki gerçek hikaye, yarı araştırma-inceleme yarı öyküleştirilmiş aynı isimli David Grann kitabına dayanır.
Bu film için Western türünde denilebilir mi?! Yönetmen Martin Scorsese'nin daha önce (hatta bundan hemen önce The irishman ile) pek çok kez yaptığı o mafya/gangster filmlerinden bir diğeri sanki. Öyle ki tek fark, bu defa mafyanın kurbanı yerliler. Hikayenin 20. yy'ın başlarında, beyazlar ile yerliler arasında geçmesi pek de bir şeyi değiştirmiyor onun için.
Leonardo DiCaprio ile Robert De Niro'yu uzun bir süre sonra yeniden karşılıklı izlemek ve ilk kez Scorsese, DiCaprio ve De Niro üçlüsünün aynı filmde buluşmuş olmaları harika. DiCaprio yer yer karikatür kalsa bile Robert De Niro yine bildiğimiz gibi, çarpıcı. Lily Gladstone biraz senaryonun azizliğine uğruyor! Çünkü film esasen onun karakteri Mollie'nin hikayesidir; ama daha çok kötü-beyaz adamların, DiCaprio'nun canlandırdığı ahmak suçlu Ernest'in bakış açısıyla anlatılmakta.
Ernest Burkhart adeta (kurmaca karakter olan) Forrest Gump'ın kötü adam versiyonu gibidir. Zaten Scorsese uyarlama senaryoyu Forrest Gump filminin de senaristi olan Eric Roth ile birlikte yazdı.
Killers of the Flower Moon üçüncü perdesinde federal hükümeti sanki yerli Osage halkının başına gelenlerde hiçbir payı ve sorumluluğu yokmuşçasına adeta "kurtarıcı" gibi göstermekle ilgileniyor. Filme göre faşist J. Edgar Hoover'ın başındaki Federal Soruşturma Bürosu/FBi mensupları tam anlamıyla 'karanlığa ışık getiren adamlar'dır. Bu mantıkla ABD'nin yakın zaman önce Irak gibi ülkelere yaptığı (sonucu iyi olmayan) askeri müdahaleleri de pekala haklı çıkartılabilir!!!
Yine de bu nereden bakarsanız bakın çok sağlam bir film. Döneme ve olaylardaki detaylara belli bir titizlikle yaklaşılmış. Bir noktada uzun süresini hissettirdiği oluyor; ama kesinlikle sıkmıyor. Yapım tasarımı ve filmin vizyona girişinden önce hayatını kaybeden besteci Robbie Robertson'ın müzikleri oldukça iyi.
Yönetmenin cameo'sunu da içeren sonsöz, finalde yapılan tercih, yaratıcı bir dokunuş belki; ama bundan hoşlandığıma o kadar emin olamıyorum.