sanki bir suç varmış gibi. yaratılış, varoluş, aşk, sevgi, dostluk... her şey mutlu sonla bitecekmiş gibi mutsuzluklarda kendine kızıp kendini suçlu ilan etme durumu.
bilimsel ve psikolojik litaratürde adı ne olursa olsun benim gözümdeki ismi anti-bencillik. evet. öyle bir bencillik ki, birileri mutlu olsun diye, birileri incinmesin, birileri kırılmasın diye her şeyi göze alıp sonrasında tuzla buz olmak.
ama böyle olmuyor işte. affedemiyorum kendimi. bir karar vermem gerektiğinde yaşamın neden tersten başlamadığını düşünüp, bir orgazm eşliğinde can veremeyeceğim için kızıyorum. muhatabım kim ama. hiç kimse. belki tanrı. o da belki.
kim görmüş ki tanrı'yı? kim sonuna kadar hissetmiş ki? kim, bir kez ölüp de tekrar dirilmiş ki bana anlatıyorsunuz şimdi? cennet'ten bahsediyorsunuz! hanginiz kovuldunuz? cehennem'den bahsediyorsunuz. hanginiz yandınız?
ama ben öldüm. ben yandım. ben kovuldum. bugün. 1 saat önce. kalbim kanadı. canım acıdı. ciğerlerim sıkıştı. başım döndü. aşk'ın göbek adının mutsuzluk olduğunu gördüm. vuslat'ın gerçek isminin de hayal olduğunu.
kırdım attım her şeyi. boy aynasında gördüğüm bedenimi aynaya geçirdim. tuzla buz oldum. binlerce ben oldu yerlerde. ve, ben kendimi, kendime gömmek için düşüncelerimden oluşan yağlı ipi boynuma geçirdim.
ayaklarımın altındaki sandalyeye atılacak tekmeyi ise, 1 saat önce sen attın!
önce kendinden af dilemelidir insan. önemli olan kendi vicdanıdır çünkü. ölene kadar onunla birlikte olacak kalbine, vicdanına, beynine ihanet etmemelidir. eğer kendinin bile affedemeyeceği bir şey yaptıysa bir daha yapmamak üzere sözler vermelidir kendi kendine..
ölene kadar peşinden gelecek iç sıkıntısıdır, yürek daralmasıdır. hiç bir yere sığamazsın, nereye gitsen tutmaz dikiş. çaresi yoktur kendini kandırmak gittiği yere kadar anca. hayata gömülürsün belki de. o kadar.
önce ölecek gibi olursunuz. nefes alamazsınız. gitmek istersiniz gidemezsiniz, durmak istersiniz duramazsınız. nefret edersiniz kendinizden. nefret edersiniz.. geçecek sanmazsınız bu kez. ağırdır çünkü. kalacaktır bilirsiniz. affedemezsiniz. 25 yılın şekillendirdiği kendinizi * çiğnediğiniz milyon kez gelir aklınıza.. sonraları üstünü kapatmaya çalışırsınız. hayır önceki aşama düşünmemeye çalımak.. hayır ondan da önce kendine zarar vermek var.. fiziksel ya da ruhen.. uyumamak, içmek, sürünmek yani.. sonra yazdıklarım. en son aşama üstünü örttüklerinizin orda oldugunu unutma çabası.. çabalarsınız sahiden. yokmuş gibi davranmaya çalışırsınız. sonra bir gün bir rüzgar eser, saçlarınız çekilir gözünüzün önünden, tozları kalkar geçmişinizin.. nefret edersiniz bir kere daha. kendinizi affedemezsiniz. işte yaşarken ölmek! ne dramatik! rolümü iyi oynuyorum, hepsi bu.
insanın kendi geçmişinden kurtulamaması durumudur. başka insanlara genelde kolay gelen, "ya nolcak oğlum takma kafaya ya" diye geçiştirilen durumlardır genelde. gündüzleri bir şekilde atlatırsınız ama geceleri yatağınıza yattığınızda başlar asıl cehennem. beyniniz size türlü oyunlar oynar, düşünceler teker teker değil bir anda elli tane yumak olarak gelirler. yatağa girmekten korkarsınız. sanki oralı değilmişsiniz gibi durduğunuz her an beyniniz size nanik işareti yapmaya devam eder.
yalnız insan paradosidir.
kişinin seçilmemiş yalnızlıkla başbaşa kaldığı zamanlarda tüm pişmanlıklarıyla yüz yüze gelmesiyle sonuçlanacak ruh halidir.
sen düşünürsün cevap bulamazsın, irdelersin boğulursun içinden çıkmazsın hayatın o kör noktasından.
ve geriye bir tek kendini affedememek kalır ta ki yeni yanlışlarla yola devam edinceye kadar.