Hiçbir şey yapılması gerekmeyendir. Nasıl olsa Anadolu'dan istanbul'a, belki okumak, belki yaşamak belki de başka bir mazeret için gelen genç kadınların neredeyse hepsi kezban birilerine göre. Diğer bir deyişle, "Avrupaileşememeiş"; Dizilerdeki, filmlerdeki kadın modelini oturtamamış karakterine*. Bunlar söylendiği zaman da, bu birileri, "Hep siz ve sizin gibiler yüzünden yayılıyor bu kezbanlar..." diye lafa bir başladılar mı, önlerini alamazsınız. Kendileri, bu coğrafyanın içinden çıkan doğal insanı yabancılıyor, yadırgıyor çünkü. Buna kültür çatışması diyoruz. O kadar çok kültürel unsur diziler ve filmler yoluyla yayıldı ki, bizim yeni yetme gençlerimizde bile büyük çaplı kıstas değişikliklerine, obsesif-kompülsif bozukluklara, komplekslere ve içi boş egoizmlere sebep oldu. Doğada dişi seçiciyken, bizde erkek seçici olmaya çalışıyor gibi duruyor. Doğaya karşı kalkılan bu atakta başarısız olununca da, çevredeki genç kadınlara etiketler vurulmaya başlanıyor.
Doğaya yaptığımız müdahaleler hep yok edilmeye mahkûmdur. Bir suyu ısıtırsanız, soğur. Bir bardağı masanın üstüne koyduysanız, o bardak masadan düşebilmek için "elinden geleni ardına komayacaktır". Aynı şeyler insan ilişkilerinde de geçerlidir. Bir etki, tepkisini de er ya da geç getirir; doğa kendi yolunu izler.