untouchables filminde, arkadaşlarının öldürülmesinden sonra al capone' nin kaldığı otele koşup korumasını tek yumrukta devirmesi ve tek başına hain suçluya meydan okuması unutulmaz amerikalı aktör.
ülkemize üzerinde ne mutlu türküm diyene yazan bir şapka ile gelen aktör. atatürk'ün yazılarını okurmuş ve ne mutlu türküm diyene sözünden çok etkilenmiş. şapkayı amerika'da yaptırmış. zaten bizler onu çok seviyorduk. yaptığı jest ile kendisine olan sevgimi perçinledi.
turk hava yolları ile oynadıgı reklam filmi hakikaten etkileyici olmustur adam aldıgı paranın hakkını vermis asıl soru bence aldıgı paranın hakkını veremeyenleri napçağımızdır?
10 ekim 2004 tarihli radikal gezetesinde kendisiyle ilgili soyle yazilmistir.
--spoiler--
1955 California doğumlu Kevin Costner'ın yaşam öyküsü o filmlerdeki kamyon şoförlüğü yaparken bir gün ünlü biriyle karşılaşıp kendini Hollywood'da bulan fakir ama onurlu genç hikâyelerine benziyor. Elektrik tesisatçısı bir babanın oğlu Kevin liseyi bitirene kadar bücürler arasında yer alıyor, boyu sadece 1.60 (Gerçi sonradan uzuyor ve şu anda 1.85 boyunda ama nedense beyazperdede hep ortanın kısası bir adammış izlenimi verir çoğu insana.) Lise bitince normal insanlar gibi normal bir hayat kurma niyetleriyle California State Üniversitesi'nde pazarlama okuyup okuldaki sevgilisiyle evleniyor ve bir pazarlama işine giriyor. Gerçi okuldayken oyunculuk dersleri almış ama içinde bir oyunculuk ateşi yanıyorsa da bunun ortaya çıkmasına Meksika'dan dönerken uçakta tesadüfen karşılaştığı Richard Burton sebep oluyor. "Eğer aktör olmak istiyorsan kendini buna adamalısın" diyen Burton'ın tavsiyesi çok etkili olmuş olmalı. Çünkü birden pazarlama işi filan bırakılıp Hollywood'a taşınılıyor ve klasik meşhur olmadan önce sürünen aktör hayatı başlıyor.
Kamyon şoförlüğü, balıkçı teknesinde işçilik, yıldızların evlerine tur düzenleyen otobüslerde rehberlik derken Costner sinemaya adımı soft-core bir porno filmle attı ve buna o kadar pişman oldu ki; "Porno çevireceğime bu işi hiç yapmam" deyip o ilk filmden sonra tam altı yıl bekledi. ilk çıkışı ise Lawrence Kasdan'ın 1983 yapımı The Big Chill filmi ile geldi ama şöyle: Costner'ın karakteri bu filmde sadece flashback sahnelerde görünüyordu. Yönetmen montajda bu sahnelerin filmin geri kalanıyla uyum sağlamadığını düşünüp hepsini kesti. Sadece Costner'ın ceset olarak göründüğü birkaç sahne kaldı. Böylece Costner kariyerine bir ceset olarak başlamış oldu.
Oyuncusuna attığı bu kazıktan dolayı kendini kötü hisseden yönetmen Kasdan kendini affettirmek adına Costner'ı Silverado(1985) adlı western'de oynattı ve sonra güzel adamın şansı açıldı. seksenli yılların ortaları ve doksanlı yılların başları Costner'ın altın yıllarıydı: The Untouchables/Dokunulmazlar, No Way Out/Çıkış Yok çevirdiği birçok spor filminden biri olan Field of Dreams/Düşler Tarlası ve tabii 1990'da ona sürpriz bir şekilde en iyi yönetmen Oscar'ı getiren Dances with Wolves/Kurtlarla Dans.
Heykel sonrası sendromu olan kariyerin ivme kazanması Costner'ı da etkiledi, "Kurtlarla Dans"ın hemen arkasından Robin Hood, "JFK" ve The Bodyguard geldi. Tüm zamanların en pahalı projelerinden biri olan Waterworld/Su Dünyası (1995) ve yine bir spor fimi Tin Cuptan (1996) sonra ise kendisinin pek beğendiği ama kötü bir film olan kendi yönettiği Postman/Postacı'yı (1997) takiben art arda kötü projeler geldi: "Message in a Bottle/Aşk Mektubu", "For Love of the Game/Oyun Aşkı", "Dragonfly/Sonsuz Aşk" ve "3000 Miles to Graceland" gişede sürünen, seyircisini bulamayan ve Kevin Costner'ı da kendileriyle birlikte aşağı çeken filmler oldular.
"Kurtlarla Dans" filminin başarısından sonra Sioux Kızılderili kabilesinin kendi bölgelerinden ona hediye ettikleri toprak parçasına bir golf sahası inşa eden Kevin Costner pek kolay cesareti kırılan biri değil, başarısızlıkları onu depresyona sürüklememiş. "Koskoca bir hit yapmak istiyorum" diyor, "Bir numaralı adam olmak, bu her ne demekse. Bir numara değilim çünkü kafama göre takıldım ve kendi doğrultumda yürüdüm. Ben kendi tarihimden memnunum. Mesele şu: Bundan on yıl sonra bir arkadaşınızla otururken rafınızdan bir film indirip 'hadi bu gece bu filmi izleyelim' dediğiniz film iyi bir filmdir."
Mesele aslında şu galiba. Kevin Costner bundan on yıl sonra kimsenin oturup yeniden izlemek isteyeceği bir film çekti mi ya da çekecek mi şu hayatta?
--spoiler--
Richard burton'in kim oldugunu soylemeye gerek yok sanirim. ayrica su onemli filmler goz ardi edilmis. Wyatt Earp (1994), Revenge (1990)
yazar aslinda bizim ne demek istedigimizi guzelce ozetlemis, fazla soze ne hacet !
lakin zirveye ciktiktan sonra cevirdigi filmlerle adindan soz ettirmeye devam etmis ve kalitesini surdurmustur. ne yazik ki 1995 yilinda cevirdigi waterworld ile zirveden uzaklasmaya basladi. o filme kadar son 10 yilinda cevirdigi filmler ile bayanlarin ilgisini cektigi kadar sinemaseverlerin de bagrina bastigi bir aktor idi.
belki de hollywood un arka yuzune bakmak gerekir. waterworld onun yapimciliga soyundugu ilk filmdir. basarisizliga ugradigi en buyuk film olarak da lanse edilir. hollywood bastan beri filmi yerden yere vurmustur, beklenen ilgiyi gormemesi de normaldir. tvlerde gosterildiginde izlememek icin kimse hayir demedigi bir filmdir zammimca.
tin cup ile de aslina oynadigi sporcu belki de kendisidir. sahalardna uzaklastirilmis, basarisizligi nedeniyle zirvedne uzak kalmistir, yeni bir baslangica yeni bir beyaz sayfa istegi duyan aktorun belki de kendini oynadigi filmdir.
biraz da reklamlara gecelim.
thy reklam icin 38 milyom dolar ayirir, kevin costner'a da 1 milyon dolar verir.
hollanda kazasi olmasaydi iyi bir is cikarilmis hatta reklam gorevini fazlasiyla yerine getirmis olucakti. lakin beklenmeyen kaza biraz tuz biber ekti denilebilir.
eğer yüklü bir bütçesi olan projenin (film) zarar etmesi isteniyorsa (bkz: the producers) bir saniye bile düşünmeden rol verilmesi gereken aktör kişisi.
başlık altına hiç görsel eklenmemiş olduğunu farkedip üzüldüğüm gariban hollywood oyuncusu. * ilk görseli alkışlarınızla eklerken, bodyguard filmini izlemişler izlememişlere izlettirsinler mottosunu vurguluyorum.
(bkz: 3 days to kill) isimli yeni filmiyle, artık oyunculuğu bırakması gerektiği anlaşılan efsanevi yıldız. filmi izledikten sonra ' nerede o the guardian' da ki, bodyguard' da ki kevin?' demeden kendimi alamadım. resmen amerikaan 3. sınıf aksiyon filminde rol almış adam. parasızlık çekiyor bu aralar heralde.
1990 yapım olan Dances with Wolves'da hem yönetmen hem de başrol oyuncusu olarak 7 oscar almış bir filme imza atması en beğenilen son filmlerinden mr.brooks ile oyunculuk kalitesini göstermişti.
kendisini daha fazla filmde görmek ve şahsi kanaatim olarak bir suç/soygun filminde daha görmek güzel olur.