1994 pulitzer ödülü kazanan fotoğrafçı. ödülü kazandığı fotoğrafta sudan da sürünerek gıda dağıtım yerine giden bir çocuk ve arkasında onun ölmesini bir akbaba görülmektedir. ödülü aldığı yıl depresyona girip intihar etmişitir.*
bir bakima hayatini konu alan bir $arki yapmi$tir msp zamaninda..
sozleri :
Hi Time magazine hi Pulitzer Prize
Tribal scars in Technicolor
Bang bang club AK 47 hour
Kevin Carter
Hi Time magazine hi Pulitzer Prize
Vulture stalked white piped lie forever
Wasted your life in black and white
Kevin Carter
The elephant is so ugly he sleeps his head
Machetes his bed Kevin Carter kaffir lover forever
Click click click click click
Click himself under
insanlık tarihinin en çarpıcı fotoğrafın- Pardon, "kaybolan insanlık tarihinin" en çarpıcı fotoğrafını çeken adam.
Bundan yaklaşık 13 yıl önce öyle bir fotoğraf çekti ki Carter, kanımız dondu adeta. Ömrümüzde görmediğimiz kadar büyük bir acının resmiydi çektiği; Yemek çadırına varabilmek için 'sürünen' küçük, kara bir kız çocuğu. Ve hemen yanı başında kızın öleceği anı bekleyen bir akbaba... sadece ikisi. Açlıktan ölmekte olan çocuk ve ölmekte olan çocuğu yemek için bekleyen akbaba... bir de deklanşöre bastıktan sonra uzaklaşan Carter!
Sonra ne oldu dersiniz? Tüm dünya sudan'da ki bu korkunç manzarayı sona erdirmek için kafa kafaya verip "ne yapabiliriz" diye düşünmeye mi başladı? Ellerindeki tüm imkanları bu kara çocuklar için seferber mi ettiler? Oturup geceler boyunca Allah'tan bağışlanma mı dilediler? Hayır! Ne yazık ki hayır... Tutup o fotoğrafı çeken ellere bir Pulitzer tutuşturdular. "aferin" dediler carter'a "büyük adam olacaksın sen".
Carter vicdan azabından intihar etti diyorlar. Artık doğru mudur değil midir bilemeyiz. Ama pek sanmıyorum. Bir vicdanı olsa oradan çekip gitmezdi gibime geliyor. Bir vicdanımız olsa "biz de" çekip gitmezdik oradan. Yıllarca evimizin/işyerimizin duvarına astık o acı resmi. Ama bir gün olsun ekmeğimizi paylaşmadık o insanlarla. Paylaşanlara da destek ol(a)madık. Cevabı belirsiz sorulara birini daha eklemiş olduk böylece; biz neyiz? insan mı yoksa akbaba mı?
insanı yardım etmeye teşvik eden ve vicdan muhakemesine sürükleyen fotoğrafı çeken kişi. fakat daha sonra bu fotoğraftaki kız çocuğunu kurtarmayıp bu fotoğraf üzerinden para kazandığı için psikolojisi bozulmuş ve intihar etmiştir.
" insan " demeye dilimin varmadıgı şahıs. afrikada açlıktan ölmek üzere olan bir çocugu ve arkasında onun ölümünü bekleyen çocugun fotografını çekmiş, fotografı çektikten sonra çocuga yardım etmek yerine yoluna öylece devam etmiş. bu fotograf şahsa ödül kazandırmış ama şahıs durupta o çocugu açlıktan kurtarmak için hiç bir şey yapmamış üstüne 3 ay sonra girdigi deprosyondan çıkamayarak intihar etmiş.
hakkıında çok zalim olmak istemediğim pulitzer ödüllü fotoğrafçıdır. o resmi çekmesi o çocuğa yardım etmekten daha önemliydi çünkü böylece bir değil bin çocuğun hayatını kurtarabilirdi ( eğer insanlar adam olsaydı ). ama neden o resmi çektikten sonra yardım etmediğini bilmiyorum. fotoğrafçıların amacı gözlemlemek ve gözlemlediğini dünyaya göstermektir. belki de müdahale etmeyi doğru bulmamıştır, çü,nkü onun gibi binlerce çocuk ölmektedir, onları kurtaramamıştır. sadece o çocuğu kurtarmanın diğerlerine haksızlık olacağını düşünmüştür ve binlercesinin hayatını kurtarmak için o resmi çekmiştir. pulitzer ı alması da resmi daha da tanınır kılmıştır. ama bir şeylerin değişmediğini görüp, acıya dayanamayıp intihar etmiştir.
kendisini vicdansizlikla suclamak icin fazla saf olmak gerekiyor. ve bu kadar saf insanlar emin olun bu hayatta tesadufen yasiyordur. cunku olay aaa niye yardim etmemis de fotografini cekmis denecek kadar basit degil. bir kere meslek aliskanliklari insanlarda refleksif tepkiler dogurur. o ani dunyanin gormesi her anlamda cok onemliydi. dunyanin o ani gormesi gerekliydi. o fotografi cekmemesi, cocuga yardim etmesi muhtemelen sonucu degistirmeyecekti. ama an gelir 1 kare dunyayi bile degistirebilir. ha sizinkiler degismiyordur belki, belki dunya duzeni de degismiyordur, cocuklar hala oluyorlardir bir yerlerde. ama emin olun en basitinden o tek kareden sonra dislerini fircalarken muslugu kapatmaya baslamis en az 1 insan vardir mutlaka dunyanin bir yerinde.
akbaba ve kız çocuğu fotoğrafını çeken fotoğrafçı. kız çocuğuna yardım etmemiş ve hemen oradan uzaklaşmıştır. kendisine yapılan eleştirilere ise ben yardım görevlisi değil sadece fotoğrafçıyım diyerek cevap vermiştir. o dönemdeki bilgilere göre gazeteci ve diğer birimler hasta insanlara dokunmamaları konusunda sıkı biçimde uyarılmıştır fakat ne olursa olsun görünen o ki kevin carter 'ın insani yönü pulitzer ödülünü aldıktan bir süre sonra ağır basmış ve 27 temmuz 1994'te johannesburg' un bir banliyösüne park ettiği kamyonetinin içine kulağında walkmani çalarken egzoz gazı vererek intihar etmiştir.
mektuplarında ise ölmek üzere olan çocukların peşini bırakmadığından bahsetmiştir.
bu adam ve çektiği fotoğrafla ilgili en ilginç ve en korkunç detay şudur: her gün afrikada, savaş olan ülkelerde, ve dünyanın pek çok yerinde çocuklar, insanlar ölmektedir. yoksulluktan, açlıktan, susuzluktan, hastalıktan... carter bunlardan sadece bir tanesinin, ölmek üzere olan bir tanesinin fotoğrafını çekmiş ve bütün dünyayı şoka uğratmıştır. ancak kendisi vicdansız davranmakla eleştirilmiştir. halen de eleştirilmektedir. ancak diğer yandan da tüm bu işlerden en büyük paraları kazananlar eleştirilmemiştir. o çocuğu, o duruma düşüren sistem eleştirilmemiştir. onun yerine bu fotoğraf, köpeğinin bakımı için ortalama bir sudanlı ailenin bir yıllık geçim masrafı kadar para harcayan kokonaların vicdan mastürbasyonu yapmasını, carter'ı da vicdansızlıkla suçlamasını sağlamıştır.
neticede carter'ın hikayesi de tıpkı çektiği fotoğraf gibi bitmiştir. aç ve güçsüz olan ölmüş, akbabalarsa kazanmışlardır. doğanın düzeni devam etmektedir.
Güney Afrika Cumhuriyeti/Johannesburg’da 13 Eylül 1960’da doğdu.
Anne ve babası; Katolik ve liberaldi.
Beyazların oturduğu orta sınıf mahallede büyüdü.
Siyahların “ırkçı beyaz devlet” tarafından nasıl baskılara maruz kaldığına tanıklık etti.
Eczacı olmak istiyordu. Okumak istemediğine karar verdi ve askere gitti. Hava Kuvvetleri’nde dört yıl görev yaptı.
1980 yılında bir siyah garsonun barda askerler tarafından tartaklanmasında garson lehine tanıklık yaptı.
“David” adlı radyoda çalışırken, 20 Mayıs 1983’te Church Street’te 19 kişinin ölümü ve 217 kişinin yaralanmasına neden olan bombalı saldırıdan sonra gazeteci olmaya karar verdi.
Umduğu gibi olmadı; Johannesburg Star gazetesinde spor fotoğrafçısı olarak işe başladı.
Hırslıydı; spor dışında ırkçı apartheid vahşetini teşhir eden fotoğraflar çeki. Bu fotoğraf karelerinin vahşeti, yayınlanıp yayınlanmaması tartışmalarına neden oldu.
O ise, fotoğraflarını “fotoğrafların dehşeti insanları korkutuyor ama sorun bu nedenle hep konuşuluyor” diye savundu.
Ve…. 11 Mart 1993… https://galeri.uludagsozluk.com/r/878076/+
Gazeteci Kevin Carter’ın yaşamını değiştiren tarihti bu.
Portekizli gazeteci Joao Silva, ispanyol gazeteciler José María Luis Arenza ile Luis Davilla ve Japon gazeteci Akio Fujiwara ile birlikte Birleşmiş Milletler’e ait insani yardım gemisiyle Güney Sudan’a gittiler.
BM yetkilileri bir köy yakınında kurdukları merkezde mısır dağıtmaya başladı.
Kevin Carter bu merkezin dışına çıktı.
Bir kilometre kadar kamptan uzaklaşmıştı ki hayatını değiştirecek olayla
karşılaştı:
Küçük kız çocuğu kampa doğru gelirken yığılıp kalmıştı ve hemen arkasında ölmesini bekleyen yırtıcı bir kuş/akbaba vardı.
Kevin Carter akbabayı korkutup kaçırmamak için 10 metre kadar yaklaştı. Ve…
Fotoğraf makinesinin deklanşörüne bastı.
iki hafta sonra…
Fotoğraf New York Times’ta yayınlandı.
Fotoğraf bir sonraki gün dünyanın pek çok yerinde yayınlandı.
insanlar fotoğraftaki minik kız çocuğunun kaderini sormak için gazetelerle temasa geçti.
Sudan’a yapılan insani yardımlar patlama yaptı.
Bir yıl sonra…
Nisan 1994’te dünyanın en prestijli gazetecilik ödüllerinden olan Pulitzer Ödülü Kevin Carter’a verildi.
Fakat…
Ödül alınan fotoğraf dünyada büyük bir tartışmaya neden oldu. Kevin Carter fotoğrafı çektikten sonra olay yerinden çekip gitmişti!
Kız çocuğunun akıbeti bilinmiyordu.
Kimi, yardım torbasını alan annesinin gelip çocuğu götürdüğü söyledi.
Kimi, kız çocuğunun kalkıp yürüyerek kampa ulaştığını söyledi.
Ancak…
Tartışmalar hiç bitmedi. Hedefteki isim, Kevin Carter idi. “Yardım görevlisi değilim sadece fotoğrafçıyım üstelik bulaşıcı hastalıklar nedeniyle hiç kimseye dokunmamamız konusunda uyarılmıştık” açıklamasını yaptı.
Bu talihsiz açıklama tepkileri büyüttü.
Öyle ya…
Eline dokunmadan da yapacakları vardı kuşkusuz.
“Vahşet Paparazzisi” gibi ağır sözlere dayanamadı; ruh sağlığı bozuldu.
Tarih: 27 Temmuz 1994.
Kevin Carter pikabını Johannesburg banliyösü Parkmore’ne sürdü. Çocukların oyun oynadıkları Eğitim Merkezi’ne park etti.
Kulağına walkman taktı. Ve… Pikabın egzosunu, oturduğu yere vererek intihar etti.
Arkasından şu mektubu bıraktı:
“Ben gerçekten, gerçekten üzgünüm. Yaşamın acı nafaka … … para için sevinç kiralık … telefon olmadan … … para depresif yok noktaya parayı sevinç geçersiz kılar Borçlar … para !!! … ben katil cellatların sorumsuz deliler, sık sık polisin, açlıktan ya da yaralanan çocukların … cinayetleri ve cesetler ve öfke ve acı anıları canlı peşindeyim ben .. . Ben katılmak için gitti Ken Ben şanslı olduğunu olursam.”
“Şanslı” bulduğu Ken; Ken Oosterbroek idi; foto muhabiriydi ve 18 Nisan 1994’te bir çatışmayı görüntülerken öldürülmüştü. Aralarında Kevin Carter’ın bulunduğu gazetecilerin kurduğu “Bang Bang Kulübü” üyesiydi…
Kevin Carter’ın ardından…
Savatage ve Manic Street Preachers gibi müzik grupları şarkılar yaptı.
Amerikalı yazar Mark Z. Danielewski, “House of Leaves” adlı romanını yazdı.
Yazar Masha Hamilton bir kitabını ona ithaf etti.
Taylor Kitsch’in oynadığı “Bang Bang Kulübü” film oldu.
Sonuçta…
Bugün hâlâ Kevin Carter’ın fotoğrafı, “etik mi değil mi?” diye tartışılıyor.
Ama kimse…
Sudan’da petrol için kimlerin iç savaş çıkardığını; ülkeyi kimlerin böldüğünü ve insanları kimlerin açlığa mahkum ettiğini yazmıyor-tartışmıyor!