kağıda yazılmış son şiirin
sessiz cenazesinde toplanmıştık
başımızda imam yoktu
üç kulfu, bir elham, iki mezarlık kazıcısı
sidiğini tutamayan bir kedinin
kırılgan salyasını ihtiva ediyordu zaman
kürek kemiklerimiz gıcırdıyordu rüzgarda
ben bir eskizi çıkardım üst cebimden
içine helva sarmıştım sanrı niyetine
güvercin gagası, üzerlik kokusu ve bozkır
yarım ağız öksürdüm kefenin üstüne
boğazımı temizledim şarap kokusundan
nihavent görünümlü
hüzzam bir esinti vardı havada
çıkardım ceketimi oturdum toprağa
solucanları gördüm
kürek yarasıyla kanayan yürek karasını bir de
en eski ölüye yazılmıştı en yeni şiir
doğum sancısından kırılmıştı;
kısır memelerin kara uçları
üç kulfuden sonra
sırasını bekliyordu elham
toprak kazındıkça ağlıyordu kürek
yaktılar ucunu ve koktu üzerlik
bir yüreğin ucunda tütsülendi bozkır
iki kazıcıdan biri umursamıyordu
kağıtla emzirilmiş son şiiri
dokundu kundağına
döküldü hıçkırış
eksiliyordu her şey
mayısların onu bilemedin on dokuzu eskiyordu
eski bir kurtuluşçu gelmişti akıllarımıza
bitsin diye dua ettik, dualar
çekildik tespihlerin parmak izlerine
kağıda yazılmış son şiirin
sessiz cenazesinde toplanmıştık
başımızda imam yoktu
üç kulfu, bir elham, iki mezarlık kazıcısı
-kese kağıdına sarılı şeyler vardı elimde