kim -ya da neydi- ilk soruyu soran, bilmiyorum. ne zaman soruldugunu bilmiyorum. karşılık verdiğimi bile anımsamıyorum. ama bir yerde bir vakitte 'evet' dedim birisine -ya da bir seye- ve o saaten baslıyarak varoluşun bir anlam taşıdığından ve de hayatımın kendi kendine boyun eğmekle ... bir amaç kazandığından kuşkusuzdum...
o andan sonra 'geriye bakmak' ne demek , 'yarını düsünmemek' nedemekmis öğrendim. hayatın dolasık yollarından geçerek öyle bir yere öyle bir ana geldim ki, yolun aslında felaket olan bir zafer ve aslında zafer olan bir felakate götürdüğünü, canının adama bedelinin sitem olduğunu, insan için mümkün olan tek yüceliğin aşağılanma çukurunun en dibinde olduğunu kavradım
saptırılmış normları kabullenerek, yozlaşmaya adım atan insandır. öyle ki insan özgürdür, kendi özgür seçimi dışında kurallar seçimine sadece makyaj yapma gücündedir. insan kendisinden vazgeçemez, aksi takdirde karanlık tarafından yutulmayı ve toplumun rutin akışına kapılıp yozlaşmayı da göze almış olur.