şöyle ki; kendini sevmeyen insan mutlu bir insan olamaz, mutsuz bir insan da karşısındaki insanı mutlu edemez. öncelikle insanın kendiyle barışık ve mutlu bir yapıda olması gerekir ki karşı cinsi mutlu edebilecek potansiyeli olsun.
sürekli olması durumunda hayatı çekilmez kılacak eylem, etrafında sevmediğin insana bir katlanır iki katlanır sonra bırakır gidersin. burada mevzu bahis kişinin kendisi aç bırakıp küsecek sağ gözüne yumruk atacak halin yokya.
başkasını da sevemez diye tabirlendirilen insandır. ancak asıl olan daha o kendisini sevmezken başka birinin onu sevmesini ya da sevme ihtimalini anlayıp da nasıl karşındakini sevsindir. hayatı kendine zorlaştırandır aynı zamanda, kendine yaptıklarını başka biri yapsa ağzını yüzünü kırar, üstünde de tepinirdi. acımasız olma bu kadar kendine.
baskıcı bir ailede büyümüş ya da fazla özgür yetiştirilmiş insandır. baskıcı bir ailede büyümüş olan insanlar daha çocuklukta yapacakları hiçbir şeyin yeterli olmayacağı ve asla ailelerinin istediği "mükemmel" çocuk olamayacaklarının bilincinde olarak kendilerine tam olarak güvenemezler ve bu hissiyatın kronik bir hal alması daha kolaydır.
fazla özgür ve kendine aşırı güvenli yetiştirilen çocuklar uzun bir süre bol bol hata yapıp, nasılsa ne yaparlarsa yapsınlar en iyisini ve en güzelini yaptıklarına inandırıldıklarından ağır yaşanmışlıklar ve tecrübelerle aslında o kadar da iyi olmadıklarını fark ettiklerinde, kendilerini ve hayatlarını kontrol etme yetisine sonradan sahip olmaya çalışırken kendine güvenlerinde bir anda bir düşüş yaşarlar ve hatta bu kendini kontrol etme, kendini şiddetle yargılamaya dönüştüğünde ağır depresyona kadar yönlenebilir.
kendini sevmeyen yada sevmesini bilmeyen kişi başkasını nasıl sever.
nasıl aşık olur?
kendini sevmiyorsan kendini affetmekle başla işe gerisi gelecektir.