insanın varoluşuna anlam katma uğraşında ara ara duraksayıp düşünmesiyle içinden çıkılmaz bir hal alarak düştüğü durumdur. sonuçta biz kendimize anlamlar yükleyerek değerli olduğunu düşünen varlıklarız ve bunların gerçekte hiçbir karşılığı yok. bu gerçeklik bize an an vurduğunda bu yüzden sendeleyip kendimizi kötü hissediyoruz çünkü biz kandırılmaya açız. evet bu öylesine açlık ki bunun için kendi dışımızdakileri bile kullanabiliyoruz. o bize biz ona değer vererek bu hiçliğimizi gizliyoruz. yapay kalabalık yaratıp yalnızlığımızı da unutmaya çalışıyoruz ama gece yatağa girdiğimizde azcık düşününce zihnimizde oluşan o karanlık bize yalnız olduğumuzu hatırlatıyor.
yani demem o ki, değersiz olduğunu hissetmek her daim insanın başına gelecektir çünkü bu insanın en çok yüzleşmekten korktuğu gerçektir.
Yaparlar abi hiç acımadan senin onlara yaptigin fedakarliklari hiç siklerine takmadan yaparlar bu kadar nankör bu kadar asağlik bu kadar kanları bozukturlar. Bizim onlara verdiğimiz değerlerin 10 da 1 ini vermezler bizi degersiz hissetirmekten hiç cekinmezler. Siz siz olun sizi etrafınızda menfaat disi değerli hissettiren insanlari negatif yönleri ne olursa olsun hayatinizda tutun.
En doğru olan histir. Merkeze bu gerçekliği alınca çevrenizdekilerin ne kadar daha değersiz olduğunu anlayacaksınız. Kişinin kendi Cahilliği kabul etmesi gibi bu da bir erdemdir, yükselişin ilk adımıdır.
bir insam için en aciz duygudur. bu duygu herşeyi yaptırabilir. hiç olmayacağınız kadar kibar bile olabilirsiniz. fakat, farketmelisiniz ki sizin varlığınız sadece aynalar da berraktır. başkaları bulanıklaştırır.
En yakınına koyarsın, kendinden feragat eder, onu iyi etmeye çalışırsın. Bir gün kötü hissettiğinde seni siklemez ya. Heh işte o noktada kendine de değer veremezsin. Çünkü siklenmediğini fark ettiğin anda kendine sövmeye başlarsın. Kendi ağzına hem onu sıçırtır, hem kendin sıçarsın.
Kimsenin bana deger vermemesi benim degersiz olduguma gelmez. Belki de karsindakiler kalitesizdir iyi insandan anlamiyordur kiiiii gunumuz boyle insanlarla dolu.
çoğu zaman içinde bulunduğum durumdur. özgüven denen bir şey yoktur zaten, onu unutun. ne kadar başarılı olursanız olun derinliklerinizdeki o yetersizlik hissini söküp atamazsınız içinizden. kendinizle bir türlü barışamaz, suçu hep kendinizde bulursunuz. içten içe kendinize söylediğiniz tüm o şeyleri bir başkası size söylese çılgına dönersiniz belki, ama içinizdeki o sesi besleyen şey bu hissiyatın ta kendisidir işte.
varoluş sancısı çekerken ara ara insana vuran duygudur. sonuçta insan varlığına öz katmak kendini anlamlandırmak için yaşar ama bu beyhude çabayı gerçekçilik kırar.
o yüzden ara ara insan değersiz olduğunu hisseder. aslında değerli olduğunu hissetmesi daha büyük bir sorun ama neyse, gidip biraz varoluşumu sorgulayayım madem.
aslında bugün sosyal medyadaki dikkat çekme çabasının, gerçek hayatta yaşanılan bağımlılık ve ruhsal problemlerin asıl sebebidir.
bu ancak kendini başkalarının verdiği değerle tanımlamamak ve özgüvenle halledilebilir. halledilmezse bir kısır döngüye döner ve hayatı olumsuz etkiler.
"insan değerini kendi biçer" desek de kabul etmek gerekir ki insan sevilmek değer görmek ister, sevdiği ve değer verdiği insan tarafından. Çok güçlü olmak, hayata karşı her daim direniş halinde olmak, bir damla gözyaşı dökmekte zorlanmak yeterli değildir. insan ne kadar güçlü olsa da zayıftır çünkü sevgi insana güç verir ama aynı zamanda sevgi beklediği için zayıflatır. Bu durum yine de insanı değersizleştirmez. Çünkü sen elmayı seviyorsun diye elma da da seni sevmek zorunda değildir. Tahir de Tahir'liğinden birşey kaybetmeyecektir. Demem o ki güzel insanlar her daim değerlidir, bazen değersiz hissetse de değerinden birşey kaybetmez.