kendine acımak

entry16 galeri0
    1.
  1. genelde üstün meziyetlere sahip insanların yakalandığı bir tür rahatsızlık.
    4 ...
  2. 1.
  3. her hareketinin insanlar üzerinde nasıl etki yaratacağını kafasına takan,sosyal fobisi olma ihtimali yüksek,depresyondaki kişinin eylemidir.her ne olursa olsun,kendini herkesten üstün gören,egosu yüksek insanlara nazaran tercih edilesi durum içerisindedir.
    1 ...
  4. 2.
  5. çoğunlukla kendisini diğer insanlar ile kıyasladığını düşündüğüm kişidir.
    eksik yönlerini kendi imkanları ile kapatamayacağını anladığı vakit elinden kendine acımaktan başka bir şey gelmiyordur.
    *
    1 ...
  6. 3.
  7. bir insan evladının arada bir kendine hatırlatması gereken psikolojik bir durumdur.

    bir nevi kendisi ile empati kurma olayı olup, kaybolunan bu kalabalık kimsesizlikte kimseye acındırmadan kendine acı ve silkelen söylemi.
    0 ...
  8. 4.
  9. 5.
  10. 6.
  11. kişinin kendine en çok zarar vermesini sağlayan yanılgılardan biri. tabii ki bununla birlikte bu his, kişinin zayıf karakterli olduğunu ya da aşırı duygusal olduğunu yahut başarısız olduğunu göstermez.

    bu hisse kapılan kişiler kendi donelerini kendileri oluşturur. ve aslında sabit olmayan kanıları kullanır. misal verecek olursak, herhangi bir ortamda peçeteye burnunu hınkıramayanlarımız var. -evet efendim ben de dahil- bunu yapacak olursa sanki iğrenilecek biri olduğunu düşünecekler hissine kapılıyor. oysa bunun insanı bir hareket olduğunu unutuyor. unutuyoruz. çok karşılaşmışımdır, gayet titiz, yakışıklı/güzel insanlar konuşma esnasında yüzünüze bakarak kafasını hafifçe eğip hınkırır sonra da gayet temiz şekilde peçeteyi katlayıp atar ve hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam eder. siz o kişi hakkında zeynep iğrenç biri ya da tarık ne pis insan diye düşünmezsiniz oysa. ama yine de sanki siz yapsanız onlar diyecekmiş gibi hissedersiniz. bu sadece bir örnekti tabii. çok daha farklı şekillerde dışavuranlar da var.

    kendine dışarıdan bakarken yanlı bakma dediğimiz şey var. yani bir arkadaş grubuyla birlikte herhangi bir oyun oynuyoruz, tam oyunun ortasında şöyle bir durup kendimize üstten bakıyoruz, ve diyoruz ki; '' yau millet gayet karizmatik, ne biliyim yaptığı şeyi kendine yakıştırıyor ve cidden de başarılılar bu oyunda. bense aptal saptal hareketler yaparak sadece çırpınıyorum. resmen bir eziğim. '' işte burda yanılgıya düştük bile. ve bu karadelik bizi içine alacak. hayır siz de herkes gibi grubun içinde oynayan biri olarak göründünüz. dışarıdan bakan biri ya da arkadaş grubunuzdaki hiç kimse böyle düşünmedi. kaldı ki başarılı olmak ya da olmamak sizi genel olarak değersiz biri kılmaz. tabii bunların en tepesinde yine kendini küçümseme var. değersizlik hissi. aileyle alakalı demiycem. çünkü değil. kişinin kendisiyle alakalı bu. toplumun ne düşüneceğini fazla önemsemekten kaynaklı diyebilirim hatta.

    yine bu kişilerde en basitinden söylüyorum 3 kişilik arkadaş grubuyla sokakta yürürken arkada kalmak gibi bir sendromu da vardır. tabii herkes 3 kişi yürürken ortada olmak mhabbetin odak noktasında olmak ister. ancak bu kişilerde arkada kalındığı ya da bikaç dakika sohbetten uzaklaştıklarında daha da dışlanma durumu söz konusudur. halbuki gayet normal şekilde konuşabileceğiniz an geldiğinde söze karışmalısınız. ancak bu aşamada bu his kapladı mı işiniz bitti demektir. dışarıdan bakan hiç kimse ne olduğunu anlamadığı halde siz kendi kendinizi yargılayıp kalemi kırmış halinize acıyorsunuzdur. '' ben sohbete bile katılamıyorum'', ''pek özel biri değilim'', '' olmasam da olur gibi'' vs gibi bir çok ana tema içeren alt metinler geçer aklınızdan. ve dışlanmış gibi davranırsınız. ve bu dışarıdan birinin yardımıyla kırılacak bir şey değildir.

    çünkü siz sokakta içinizden ''ben bir katilim'' diyerek yürürseniz kimse içinizi okuyup ya da hareketlerinizden anlayıp ''canım kardeşim, sen katil falan değilsin bu kanıya nerden vardın sen bir masumsun'' demez. siz kendinize karakter biçerseniz, bunu da kimseye söylemezseniz o olduğunuza inanırsınız. bu durumları değerlendirmek gibi bir şey.

    kısacık bişi anlatayım size, reklamcılık dersinde anlatılır aslında bu ama konuyla bağlantı yapıcam;

    bir ayakkabı firması elemanı afrika'ya gider, orada biraz gezer ve firmasına şöyle bir raporda bulunur; ''efendim, burada kimse ayakkabı giymiyor, sanıyorum ki burası bizim için pek de iyi bir pazar sayılmaz. yatırım olumsuz görünüyor''

    şirket yatırım yapmaz.

    başka bir ayakkabı firması elemanı aynı şekilde pazar araştırması için afrika'ya gider, herkesin çıplak ayakla gezdiğini görür ve firmasına şöyle bir raporda bulunur; ''efendim, burada kimsenin ayağında ayakkabı yok, burada büyük bir pazar var. sanıyorum ki buraya ilk biz ürünlerimizi getirirsek büyük oranda kara geçeceğiz''

    şirket yatırım yapar ve kazanır.

    neyse hikaye üzerinde durmadan size ne anlatmak istediğimi söyleyeyim, iki uç karakteri ele alalım ki durum daha iyi farkedilsin.

    diyelim bir erkek var ve kendi ortamında yeterince popüler. özgüveni gayet yerinde ve böylesi insanı hapeseden kuruntular yerine daha pozitif düşünceye sahip biri, okulun önünde bağır çağır sevgilisiyle kavga eder ve kavga sonunda tokat yer. kavga sonunda aklından geçenler sevgilisine kızgınlığıyla ilgili şeylerdir. ve etrafın tepkisi üzerine düşündükleri ise ''neyse namımız yürür sevgilimizle kavga ettik ne var ki bunda belki bu vesileyle bikaç kişiyle konuşup yeni insanlarla tanışabilirim'' 'dir.

    oysa buna karşılık kendine acıma ve kendini değersiz hissetme duygularını kronik şekilde yaşamaya başlamış olan kurbanımız, kavga edip tokat yedikten sonra tek aklından geçen ''rezil oldum'', ''al işte insanlar diycek ki bi sevgilisi vardı o bile tokatı bastı gitti, kimin yüzüne nasıl bakıcam şimdi'' gibi tamamıyla safsatayla dolu düşüncelerdir. kaldı ki kavga sırasında sesler yükseldiğinde anında tartışmayı sonlandırmak isteyip hayatını yaşayamamak da ayrıca cabasıdır. bu toplum içinde telefonla konuşamamak gibi bişe aslında. yani sizin evinizdeki klozet takımı duşakabinden sızan su nedeniyle ıslanmış diyelim, bunu arkadaşınızla ya da eşinizle telefonda konuşurken utanırsınız, yanınızda biri duyacak diye. halbuki bunda utanacak hiçbir şey yok.

    velhasıl kelam kardeşlerim, siz ne gibi davranırsanız o'sunuz. insanların fikirlerini kontrol edemezsiniz, herkesi ikna edemezsiniz bir şeylere. siz kendi hayatınızı yaşamaya odaklanın. bırakın insanlar sizi kabullensin.

    bu hayat senin.

    kaybedecek hiçbir şeyin yok.

    tek gereken şey yapmak.

    elinde olmayan bir şey yok.
    1 ...
  12. 7.
  13. bir kaç kez yaşadığım his. gariptir, başka hiç bir hisse benzemez. kafayı mı yedim lan diye düşündürtür ve acı çektirir. şöyle ki; bir çaresizliğini, ezikliğini vs olumsuz ve mağdur nitelikli bir özelliğini sezdiğiniz aile bireyiniz için nasıl üzülüyorsanız kendiniz için de aynı şekilde üzülüyorsunuz. dünyanın gizemlerinden biridir. duygusallıkta çığır açmaktır.
    2 ...
  14. 8.
  15. 9.
  16. 10.
  17. ilerisi Aşağılık kompleksine kadar gider bunun. Daha sonra özgüven kaybı ve insan içine çıkmak istememe, hayatı anlamsız bulma ve sonra intihar.
    3 ...
  18. 11.
  19. Bu durumun tek kaynağı toplumdur. Toplum hastalıklı bir acımasızlıkla bireyin üstüne geldikçe, kişinin kendisine olan sevgisi ve güveni katıksız bir acıya dönüşür. Kişi bu acıyı ister istemez kendi benliğine yöneltir. O zaman, işte o zaman, artık kendi benlik algısını darmaduman etme işine girişir.
    insan toplum varlığıdır buna bende katılıyorum ancak toplum zehirlidir. Dolayısıyla bireylerin de zehirlenmemesi elde değildir.
    11 ...
  20. 12.
  21. Kendi potansiyelinin farkında olan insan düştüğü durumdan elem duyar hâle gelir. Yapmam dediği ne varsa yapmış, olmaz dediği ne varsa olmuştur.

    Aynaya bakınca güçsüz, zavallı birini görür. Acır kendine. Bir noktada dibe vuruşun işaretidir. Kimisi orada çakılır kalır, kimisi daha güçlü şekilde yükselir göklere...

    Allah kimseye yaşatmasın diyelim.
    5 ...
  22. 13.
  23. Kendine acıma hissinden nasıl muzdarip olduğumun hikayesi gelsin şimdi.

    Bilen bilir ama o da siz değilsiniz neyse

    Benim doğumumdan koşa bir sonra terkeden annem ile 15 yaşında kendi çabamla (bugün bunun hata olduğunu varsayıyorum) bulmuş bulundum. Anlatması biraz zor fakat bir şekilde olucağını sandığımız bağı ilişkiyi kuramadık. Benim hatam da oldu yok değil. En kötü zamanlarımı ona maal ettim. Ona da ağır geldi kendisinin de yaşı çok genç. Ben şu an 24 yaşımdayım o da 40 larında. Evlendiğinde 17 sindeymiş sanırım. Gerekçe olarak tabiri caizse yaşının küçük olmasından cahil olduğunu ve onu tehdit eden bir takım şeylerden korktuğunu söyledi. O zaman korktum demesi benim kalbimde bastırmaya çalıştığım yollarım verdiği bir acının patlamasına sebep oldu. Annemin çocuklarını bırakacak kadar korkak bir kadın olması düşüncesini bünyem kaldırmadı. Bu arada benden 1 yaş büyük abim de var. Onu da benimle bir başıma bırakdı henüz kundaktayken. Neyse biz Bursa’da büyüdük o ise hep diyarbakırdaymış. ilk ziyaretim dramatik ve dinamik geçti. Sonra anca uzun süreli aralıklarla 3 defa bir daha ziyaret edebilmişimdir. Çünkü onun hayatı bir yerdeydi bizim ki bir yerde bizi yanına alacak ya da bizim onu Bursa’ya getirecek imkanımız yoktu. Gel zaman git zaman ben üniversiteteye gittim 5 yıllık bir bölüm okudum. Gerçeği söylemek gerekirse hiçbir zaman ona karşı anne olarak bişi besleyenedim bunun için de bir zeminimiz olmadı zaten. Ama Allah biliyor onu bulduğumdan bu güne kadar hep farklı bir duygu hissettim ilk olarak bundan sonra en olacağının merakı vardı, sonra hiçbir şeyin değişmediğini gördüm hayatımda bir fark olmalıydı ama olmadı sonra aynı kanı taşıdığım bu insanın hayatı benim kadar iyi olmayabilirdi bu da beni üzerdi tabi ama benden daha kötü şartlarda yaşadığı daha zor sıkıntılarla başetmek zorunda kaldığı düşüncesi beni yiyip bitiriyordu. Bişiler yapmam gerekiyordu belki benim harekete geçmem gerekiyordu beni tanımasına izin vermem gerekiyordu. Kendisiyle tanımladığımız zamanlarda tahlisiz bir evlilik daha yaşamıştı. Bir de kızı oldu ismi Tuana. O eşiyle de ayrılmışlardı. Yalnız bir kadın olarak Tuana işe tüm sıkıntılarıyla tek başlarına başa çıkıyorlardı. Ben de tek başımaydım yurttan çıkmıştım çalışıp üniversite okumaya çalıştım kolaydı demiyorum ama her şeyimden kendim sorumluydum mesela yarın aç kalıcağımı bildiğimde bu beni üzmüyordu ödemelerimi yaptığım zaman mutlu oluyordum. Genel olarak sorunum bir sonra ki ödemem için ne kadar sıkı çalışmamla alakalı olduğuydu. Demek istediğim onları düşünmek hiçbir şey yapamamak beni asıl yoran şeydi. Üniversite hayatımda saçlarımın yüzde 30’u beyazladı. Kıbrıstaydım öyle ha deyince Türkiye’ye tel açamıyorsun onlarında wp’ı yoktu çok görüşemedik. Fakat aradığımda da açmadı yoğun ya da yorgun olduğunu düşündüm aklıma başka bişi gelmedi. Ama hiç yazmıyor geri de dönmüyordu hele ki son sene zaten Wp da indirmiş buna uygun telefon edinmişlerdi. Bana hiç yazmamasını sormaması bir yana aramalarıma da dönmüyordu. Ortak bir tanıdığımızdan bir bakmasını istedim. Kendisi sormuş nedir durum diye. Morria arıyor ben çalışırken akşamları da çok yorgun oluyorum demiş. Beni soramayacak kadar ne yorgunluğu olabilir mi diye düşünmüyorum özünde iyi biri olduğunu bildiğim için doğrudur olabilir diyorum. Mezun olmama 1 ay kalmıştı annemle konuşma fırsatım oldu. Dedim ki 1 ay sonra alacağım diplomayı ve yaklaşıl 3 ay içinde iş durumun belli olacak iyi bir işe başlayacağım seni ve Tuana’yı da yanıma alacağım isteseniz ben diyarbakıra yerleşirim dedim. Biraz duygulanır gibi oldu hafiften bir gurur duyduğunu hisseder gibi oldum ama yanlış hissettiğimi çok sonradan anlayacağım ki zaten böyle manidar hoş duyguları nerden bileceğim daha önce temasım olmamış. 1 ay geçti 2 ay geçti ulaşamıyorum, bana mezuniyetimi sormuyor nereye gittiğimi merak etmiyor. Bugün bu yüzden bir kez daha aradan bir tanıdığı aradım ve annemle ilgili durumu söyledim, tuana ve onun için çok güzel planlarım olduğunu da söyledim ulaşamadığımı vs. Tanıdığımızın verdiği cevap bugün kendime acıma hissini uyandırdı işte. Annem ev tutmuştu kendine market açmıştı tuanayı dün kurban bayramı için avm’ye götürüp saat 1’e kadar alışverişi ile ilgilenmişti. Ben Kıbrıs’tan kalkıp pandemi paramı almak için Türkiye’ye planımdan önce gelmiştim. Kendi evim ya da sahip olduğum bir aile bireyi olmadığı için bir arkadaşımın evinde hesap kitap yapıyorum. 3 ayı biraz dinlenip kazanabildiğim kadar yevmiye biriktirip ev kiralayacaktım. Daha sonra memuriyetim için tercih yapacak yer seçecektim sadece. Sonrasında Allah’da yardım ederdi zaten. Tuana’ya eğitimi konusunda yardımcı olacaktım. Anneme bir kere daha küstüm ama kendisinin haberi yok..
    tavşan ve dağ misali

    Bunu ‘kendine acımak’ adlı başlık altına yazıyorum çünkü beni kiran kişiyle konuşamamak içime atmak zorunda olmam yanısıra bu da sadece diğer sorunlar gibi altından kalkmam gereken bir şey gibi basitleştirmek zorunda kalmam cabası..

    Derin bir nefes alıp alamamaya çalışıyorum ama bu kadar üzülüyorken göz yaşımın akmaması fark yaratmıyor bugün. Bunu farkedince kendime a..

    Bunları buraya yazıyorum çünkü dönüp bir daha okumayacağım gibi düşünmeyeceğim de. Tercihine saygı duyuyorum. Kendime de.
    8 ...
  24. 14.
  25. insanin kendine yapacagi en buyuk kotuluk.
    0 ...
  26. 15.
  27. Kendine karşı merhametsizlikle karakterize olmaması için kendi canını acıtmamaktır. Kendimize karşı da merhametli olmamız gerekiyor, sonuçta merhamet acımak değil acıtmamaktır.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük