kişinin özgürlüğü başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter. yani sen eğer kendi özgürlüğünden yola çıkarak kendin gibi dine, ırka, düşünceye sahip olmayan kişilere hakaret ettiğinde özgürlük sınırını aşmış hatta özgürlükten çıkıp başka tanımlara girmiş olursun. özgürlüğün sınırı var mıdır dersen onu elbet felsefi yönden tartışırız.
hakaret edilen şahıs çok rahatsız oluyor ve götü yiyorsa istediği tepkiyi vermekte de özgür olmalı.
işte bu yüzden diyorum: herkes silah taşısın, kanunlar vicdana dayansın sikimsonik modernizme değil. birinin öldürülmesi gerekiyorsa da toplum bu işi kendi içinde halletsin, öğütsün o kişiyi.
işte gerçek sosyalizm bu olmalı. bu şekilde yurttaşlar birbirini daha iyi kollayacak, bireycilik gidecek, doğal olarak örgütlenmiş bir toplum ortaya çıkacaktır. hatalara ve farklılıklara olan tahammül seviyesi de artacaktır. kesin bilgi yayalım.
thoreau'ya katılıyorum yani. amaç binlerce yasa ve yüzlerce düzenbaz tarafından yönetilip emir kulu olan robot-polisler tarafından sözde kollanmaksa salt vicdana ve cesurluğa dayalı bir toplum oluşturmak olmalı. hiçbir yurttaş bin tane kanun ezberleyip onlarca şerefsizin mahkemede avukatlığını yapmak gibi bir lükse sahip olamaz. bu düpedüz toplum aleyhine bir tezattır, hainliktir, şerefsizliktir. bugün polislerin yurttaşlarımızın azılı düşmanları olanları koruduğunu görüyoruz. yurttaşların avukat olup aynı işi yaptıklarını görüyoruz. çünkü bunlar vicdan ve aklıyla değil emirlerle ve kapitalizm açgözlülüğü ile yönetilen ve beslenen robotlardır. yaşadığımız seküler dönem tam anlamıyla bir deccal düzenidir.