Witold gombrowicz diyor ki;
"Olgunlaşmamışlık her zaman doğuştan gelmez ya da başkaları tarafından zorla benimsettirilmez. Bir de kültür bizi avcunun içine aldığında, onun düzeyine erişmeyi başaramadığımızda, kültürün bizi içine ittiği bir olgunlaşmamışlık vardır. Her "üstün" biçim bizi çocuklaştırır. Maskesinden usanan insan, yalnızca kendi kullanmak üzere bir alt kültür oluşturur gizlice: itiraf edilmemiş tutkuların, ergenleşmemiş efsanelerin, kültürün üstün değerler dünyasının işe yaramaz artıklarından oluşan niteliksiz bir dünyadır bu. işte ancak böylesi bir dünyada yüz kızartıcı belli bir şiir, tehlikeli belli bir güzellik doğar..."
yüz kızartıcı şiir ve tehlikeli güzelliğin bulunabileceği, "olgunlaşmamış"lığın en mümkün olabildiği evredir erkekte gençlik. yaşının, ruhunun ve cüzdanının yörüngesindeki, sorumluluk sahibi aile babasını model alan erkek, günlük formatlanmış hayatın dışına çıkma arzusuyla yanan kadının ihtiyacını gideremez.
Bu kadın kendini yeterince sevdiği için, başkasının onu sevmesi temel ihtiyacı değildir. Genellikle çocuk sahibi de olmaz. Onun için yalın seks aşktan daha tatmin edicidir. Gizlilik ve "edep"sizlik huzursuz ruhunun ihtiyacıdır. Henüz boğulmamış, biçimlendirilmemiş ruh en çok genç tenlerde gizlenebilir. Ve kendinden genç erkek seven kadın, olağanüstü ama sıradan sevme, sevilme peşindedir.
Erkekler büyüdükçe birini sevebilme katsayıları azalır,zira birçoğu ilk aşkını umutsuzca kalbine gömmüştür.Bu acı tecrübeden aldıkları dersle hiçbir kadına gerçek anlamda güvenmezler,doğru düzgün sevmezler.Kadınlar da bu olayın vuku bulmasından ötürü hayalleri yıkılmamış,gerçekten sevebilecek,daha genç erkeklere ilgi duyarlar.
-ben artık aşık değilm meliha.
-çok seviyordun ya, ne oldu?
-kimliğini gördüm, benden gençmiş meğer.
-saçmalama, aşkın yaşı olmaz.
-epey fark var arada. üstelik ben mart ayında doğdum, o ocak ayında. günleri de hesapladım. 52 gün de oradan düş.
-karşı masadaki adam sana bakıyor şaziye.
-nüfusuna bakmak lazım. 69 mart ayından gün almamış olması lazım. aşık maşık olmam yoksa.
kadının sorunudur. erkek de ona aşıksa ikisinin sorunudur. kadın genç kızlara taş çıkartıyorsa herkesin sorunu olur. insanın kendi başına gelmezse, yakınının başına gelebilir. bu dünya, çok başka onursuzluklarla doludur.
yapışmış en aptalca dalgınlıktır. aşk bu nerden ve ne zaman geleceği belli olmaz ama şunu her zaman kadın aklına yazmalıdır. erkekler her türlü açıdan geç olgunlaşır. biyolojik olarak ta psikolojik olarak ta. her zaman olgun görünmek, büyük görülmek, sayılmak isterler. 10 yaşındaki kardeşim bile ona "küçük bey" diyenlere sinir oluyor. genelde 15 yaşına geldiklerinde yaşlarını büyültürler. ama bilmezler ki asıl olgunluk kafa da biter. yok abi aşık olunmaz kendinden küçük erkeğe.
başlık sahibi yazar arkadaşıma katılmadığımı bildirerek başlamak istediğim tanımdır.
genç erkeğin "olgunlaşmamış"lığın en mümkün olabildiği evreyi yaşıyor olduğu için değil aksine aritmatik ortalamanın "olgulaşmamış"lığına rağmen standart sapmak sınıfına sokulabilecek olgunlukta bir erkek olduğu için, muhatap olunan hanımın yaş guruplarında dahi en tabii gereksinimlere hitap edebilecek yetiye sahip erkekler mevcut olmadığı için genç erkek tercih edilir.
bilindiği gibi teorik olarak öğrenme yerine yaşayarak tecrübesel öğrenme yöntemleri yaygındır .
ve bu doğrultuda da kadın-erkek tüm kategorilerin olgunluğunu en fazla etkileyen hadise "yaşanmışlık"tır. kişi yaşadıkça yani yılları geride bıraktıkça-amiyane tabirle büyüdükçe- olgunlaşır/zarifleşir/muktedir olur. fakat her zaman bu kural geçerli değildir, genetik sebeplerle/allah vergisi donanımlarla/yoğun yaşanmışlıklarla * akranlarına nazaran daha ileri derecede olgunluğa/karaktere/duyusal zekaya sahip gençler göze çarpar...
ve kendi kategorisindeki karşı cinslerinde olması gereken -fakat hüsranımsı olmamazlıkları temsil eden- beklentilerin daha alt kategorilerde* var olduğunun farkındalığı, bir gizem/hayranlık/sempati hasıl eder söz konusu hanım kahramanda ve samanlık seyran olma sürecine girer...
zannetmem ki, hatun kişi, "olgunlaşmamış"lık karşısında bir hevese kapılıp aşık olsun. çünkü aşk için hayranlık, kaybetme korkusu, sevilme kaygısı, kabullenilme,aidiyet, güvende olma hissi ve ulaşılmazlık gibi sayısız çarpıcı etken gereklidir.
ezcümle; sırf "olgunlaşmamış"lık-ister fiziki, ister ruhsal olsun- özelliği nedeniyle aşık olmak sübyancılıktır.