hatayharbiye'de de böyle bir mekan vardır, şelalenin altında, ağaçların gölgesinde, ayaklarınızın altından akan buz gibi su eşliğinde kendiniz pişirir kendiniz yersiniz.
her ne kadar pikniğin halk arasındaki adı ise de tamamen yanlış bilgi olup, mangal yakma telaşından kaçan erkeklerin uydurmuş olduğu, her şeyin hazırca yanıbaşına getirilip şişleri, kanatları, pirzolaları yelleyerek yapılan piknik türüdür.
açık havadaki bünyenin sersemliği ile kandığı tuzaktır. hem pişir hem ye üstüne de para ver. açık hava çarpmasından para kazanmayı akıl eden işletmecilerin takdir edilmesine sebebiyet verir.
-kendin pişir kendin ye ye gidelim mi karıcım
-elin değmişken bulaşıkları da yıkacı yoksa gitmem ben
bu tarz mekanlara gidildiği zaman en dikkat edilmesi önemli husus rüzgarın yönü aksi takdirde sevgiliyle gidilmiş bir yemekse gecenin başladığı yerde saçınıza sinen et ve duman kokusu yüzünden trip atmanıza neden olabilecek nedendir.
muhtemelen ahçısı aniden istifa etmiş olan işletmecinin müşteriye sunduğu ''vallaha abi et var, mangal var, meze var, rakının kralı var ama ahçı yok'' mazeretine ''fark etmez sen etleri getir koçum'' şeklinde derman olan mangal sever müşterinin yarattığı konsepttir.
78 yapımı aydemir akbaş'ın da oynadığı film. Bir cinayete tanık olup iki kızı kurtarmaya çalışan, iki futbol hastası genci konu alan film. döneminin seks filmleri furyasından.
restorandan hazır mangalınızı, etinizi vs. tedarik edip, pişirme ve yeme gibi işlemleri kendinizin yaptığı bir nevi piknik olayı. bunu düşünüp bulan işletmecileriyse ayrı ayrı tebrik etmek lazım. helal olsun müşterinin yapabileceği birçok kaprisi baştan bertaraf ediyorsun bu taktikle.