kendimizi aşağılamanın genlerimize işlemesi

entry2 galeri0
    ?.
  1. Çok ama çok eski epeski zamanlarda atalarımız, Türkçenin işe yaramazlığına kanaat getirmiş olacaklar ki, Arapça, Farsça karışımı bir dili, yazı dili kabul etmişler, yüzyıllar geçtikçe işin içinden çıkamadıklarından yeni yollar aramaya başlamışlardı. O çağın aydınları sayılan ulema, Arapça, Arabistan’dakiler gibi kullanılırsa zorlukların üstesinden gelineceğini savunuyordu. Bir süre sonra isteklerini hayata geçirmeyi başarmışlardı. Fakat ne yapılırsa yapılsın beklenilen sonuca bir türlü ulaşılamıyordu. Çünkü Türkler, Arapçayı ne Araplar gibi konuşabiliyor, ne de istenildiği şekilde okuyup yazabiliyorlardı. Osmanlı imparatorluğu’nun son yıllarında nüfusun yüzde doksan beşi okuma-yazma bilmiyordu. Okuma-yazma bilenlerin çoğunluğunu, eğitim seviyeleri ilkokul üçüncü sınıfı geçmeyen rüşvetçi yarı cahil kamu görevlileri oluşturuyordu. Rüşveti ortadan kaldırmak isteyen 1914’lerin hükümeti, kamu görevlilerinin tamamına yakınını işten atıp yerlerine başkalarını almak istemiş, okuma-yazma bilenler bulunamayınca rüşvetçi diyerek işten attıklarını yeniden göreve çağırmak zorunda kalmıştı. Yine de eski devranın devam etmemesi için çevrelerinde dürüst olarak tanınan okuma-yazma bilmeyenler, rüşvetçileri kontrol etsinler diye memuriyete alınmıştı. Yapılan değişiklikler rüşveti o yıllarda azaltmış, fakat daha sonra artarak devam etmesine engel olamamıştı.

    Cumhuriyetin kuruluşundan sonra okur-yazar sayısı arttı. Fakat dil söz konusu olduğunda insanların aklı, yabancıların dilini benimsemekten başkasını almıyordu. Batı yanlıları kendi aralarında Fransızca konuşuyorlardı. Türk alfabesi işte bu koşullarda kabul edildi. Alfabe, konuşulan Anadolu Türkçesini temel aldı. insanlar kendi dillerini yazı dili olarak kullanmanın kolaylığından yararlanarak okuma-yazmayı kısa sürede öğrendiler.

    Türkçe; edebiyat, eğitim ve iletişim alanlarında artık bir dünya dili. Hayatımıza hızla giren iletişim araçları konuşarak ilişki kurmayı yaygınlaştırdı. Düzgün konuşma, mesleklerin hemen hepsinde en önemli konuların başında geliyor. Okullarda diksiyon adı altında güzel konuşma dersleri veriliyor, özel kurslar açılıyor. Ne var ki buralarda Türkçenin yazıldığı gibi konuşulan dil olma özelliği tehlikeli bir biçimde değiştirilmeye başlandı. Yazıldığı gibi konuşmuyoruz denilerek geçmişte kaldığını zannettiğimiz Türkçeyi aşağılama hastalığı hortlatıldı. Yapıcaanız, yaşıcaanız, göriceeniz gibi Türkçede olmayan kelimeler üretildi. Yapıyo, görüyo, geliyo gibi kırık konuşma örnekleri alabildiğine çoğaldı. Bir iki kanal dışındaki TV’lerin hepsinde sunucular, muhabirler, tartışmacılar Türkçeyi bozmak için birbirleriyle âdeta yarışıyorlar. iyi şeyler yaptıklarını zanneden bazı gazeteciler kırık dille makale ve kitap yazarak çocuklarımızın, gençlerimizin kolayca benimseyebilecekleri özentili bozuk konuşmanın yaygınlaşmasına bilmeyerek de olsa yardım ediyorlar.

    Dil, bir devleti oluşturan fertlerin ortak anlaşma aracıdır. Birçok şey bozulduğunda düzeltilebilir fakat dil bozulduğunda iletişimde, bilimde, sanatta, hukukta ve kültürde ileri gitmek imkânsızlaşır. O nedenle iki değişik soruyu birlikte cevaplamamız gerekiyor: Dilimizi, dolayısıyla kendi kendimizi aşağılamak genlerimize işledi de farkında mı değiliz? Geçmişin acı tecrübelerini dikkate alarak üstesinden geldiğimiz Türkçeyi aşağılama ve bozma onursuzluğunun bir kez daha yaşanmasına Dilber Ay'ın dediği gibi izin vermek zorunda mıyız?
    1 ...
  2. ?.
© 2025 uludağ sözlük