çok seviyorum lan ben bu adamı. yemin ederim bak.. kendi kalesine gol attıktan sonra çok mahzunlaşıyor. o an yüzünde eski sevgilisinin nikahına çağrılmış ümit besen ifadesi zuhur ediyor ya, içim parçalanıyor şerefsizim. gidip sarılarak, "üzülme be abi, ben de mahallede atıyorum kendi kaleme. dünyanın sonu değil bu!" tarzından bir söylemle teselli edesim geliyor.. portekizce bilmemem belki sorun olabilir ama onu da volkan demirel ile aşarım diye düşünüyorum. zira kendisi dünya üzerindeki her dile hakim bildiğiniz üzre..
neyse, iç dünyamı bırakıp olayın özüne yani edu dracenaya dönelim..
geçen sezon şampiyonlar liginde fenerbahçenin yediği gollerin 3 tanesinde kendisinin imzası var biliyorsunuz. eğer bu golleri karşı kaleye atmış olsa bir defan oyuncusu için hiç de fena sayılmayacak bir istatistik doğrusu.. lakin sorun kendi kalesine atmasında, ve üstelik bu fobisini aşamamasında.
zaten pozisyonun gelişiminden az çok anlıyoruz, golle sonuçlanıp sonuçlanmayacağını. ben şahsen, edu, rakip atak yaparken kendi ceza alanımız içindeyse endişeleniyorum. mutfağa su içmeye gidiyorum ki görmeyeyim sonucu. zira genellikle hazin oluyor görmem gereken sahne..
kendi kalesine gol attıktan sonra, o cabbar defans oyuncusu;
kafasını önüne eğmiş, sağ eliyle saçlarının arkasını okşayan ve kimsenin yüzüne bakmayan bir adama dönüşüyor. masumlaşıyor bir yerde.. zaten kırılgan olan kalbi, dağılıp gidiyor (oha amına koyyim psikanalize bak).
bir allahın kulu da gelip; "olur bunlar hacım hadi oyununa bak sen!" demiyor lan herife. şöyle saçını okşayıp, kıçına bi şaplak atmıyorlar. gömüldüğü ağır duygusal bataklıktan çıkması için el uzatmak gelmiyor akıllarına..
velhasıl; kendi kalene gol atmak zaten sıkıntılı bir eylem iken bunu 3- 4 kez tekrarlamak, aşılması çok zor bir durum cidden.. allah edu'nun babasına sabır versin (kendi kalesine gol attıktan sonra hemen onu arıyormuş)..