arkadaşlar ruh bilimci değilim. güvenilir bir sırdaş, kalabalık arkadaş gruplarının vazgeçilmez tipi, çokça arkadaşı olan bir model heç heç değilim. ama bırakın anlatayım.
bir dizi vardı, liseliler bilmez. yalan rüzgarı. eşli denen, o döneme damgasını vurmuş bir hanım diziyi sürüklüyordu. sürüklüyor derken açayım konuyu müsaade varsa. ne kadar anne varsa entrikaların mağduru olan bu eşlinin bokuna izlerdi diziyi. benim gibi ne kadar ergen de varsa osbir için malzeme yapmağa izlerdi. bir viktora bakardık, bir eşliye. sonra "olm viktor baltası böyle bir karıyı sikiyorsa, büyümek cennete denk düşecek benim için. neler neler yalarım yeeaa" diye düşünürdük. biz büyüdük ve hala tertemiz dünya.
daha fazla kederlenmeden konuyu toparlayayım. işte bu eşlinin bir lafı vardı:
"herkesin hayatı kendi hikayesidir aslında."
heç unutmam 33. bölümde söylemişti bu lafı. 33 yaşıma geldim hala aklımın en derunundadır.
o hesap işte, herkes kendi hikayesini yaşıyor ama kaçımız hikayemizi yazma kapabilitesine sahibiz ki? kaçımız birileri bizi fark etse diye her gece dua ediyoruz? kaçımız güzel bir arabayı, güzel bir kariyeri değil de sadece "fark edilmeyi" arzulayarak uykuya dalmaya çalışıyor?
kusmak üzereyiz. sağlam karakter oyuncuları gibi hissediyoruz kendimizi kendi hayatlarımızda. oysa erol taş mağrurluğu da yok üstümüzde. kusmak üzereyiz. beklediğimiz otobüs hiç gelmiyor.
uyarı ve gerekirse özür: arkadaşlar ben işin uzmanı, mevzunun kompedanı değilim. alınmayın, gücenmeyin. kırdığım birileri varsa özür dilerim.
Bir an once kurban tadindaki yan rolu birakip, hayatinin yonetmeni olmasi gerektigini idrak edip hem hayatini yazmali, hem yonetmeli hem de basrolde oynamalidir.
pasif bir hayata sahiptir. benliğinin farkında olmalı olay çevresinde dönen karakter değil, olayın onun çevresinde dönmesi gereken karakterdir. sosyalleşip aktifliğini arttırmak gerekli.