tarihte atatürk büstüne ilk saldırıyı yaptırtan kişi.
alıntı ;
Kemal Pilavoğlu, klasik tarikat şeyhlerine benzemezdi, sakalı makalı yoktu, hergün traş olur, takım elbise giyer, kravat takardı. Janti şeyhti yani Müritlerine tahta kılıç dağıtır, itikadın sağlamsa, bu kılıç kavga anında 70 metre uzar derdi! Kavgada tahta kılıçla kalakalan salaklara demek itikadın zayıf denirdi! Müritleriyle beraber seyahat etmez, siz trenle gidin, ben uçarak geleceğim derdi. Kendisini uçarken gördüğüne şahitlik eden, kendisi gibi sahtekar yardımcıları vardı. Bu dolandırıcıya inanan garibanlar, yiyecek, para, altın, elindekini avucundakini yağdırırdı. Günün son model otomobilleriyle gezerdi.
*
Cumhuriyet düşmanlığını paraya çevirir, cebini doldurmak için cehaleti sömürür, heykel puttur, laiklik dinsizliktir, hilafeti kaldıran Atatürk melundur derdi. 1934ten itibaren defalarca kovuşturmaya uğramış, her defasında yemin billah ticaniliği bıraktığını söyleyerek, sıyırmıştı. En ses getiren eylemini, 4 Şubat 1949da yaptırdı iki müridini TBMMye gönderdi; dinleyici bölümüne oturdular, milletvekilleri oturum halindeyken, ayağa kalktılar, Türkçe ezanı protesto etmek için bağıra bağıra Arapça ezan okumaya başladılar. Bu eylem, yabancı basına bile görülmemiş hadise olarak yansıdı.
*
Demokrat Parti iktidara gelince, gün bugündür dedi, gemi azıya aldı, daha büyük ses getirmek için, iki müridini Kırşehire gönderdi. Neden Kırşehir? Ankarada takipteydiler. Orası müsaitti. 25 Şubat 1951, karlı bir kış gecesiydi, saat sabaha karşı 4 civarı Siyah bir otomobil seçmişlerdi. Eski belediye binasının yanına park ettiler. Çekiçlerini aldılar, indiler, yürüdüler. Şehrin tören alanı olarak kullanılan Yeni Çarşıdaki iş Bankasının önüne geldiler, orada bulunan, Atatürkün beyaz mermere yontulmuş yüzüne vurmaya başladılar, burnunu, çenesini kırdılar, koşarak kaçtılar, aynı otomobille Ankaraya döndüler.
*
Memleket ayağa kalktı.
istanbul, Ankara, izmirde halk sokağa döküldü, istanbul Üniversitesinden kalabalık bir öğrenci grubu Kırşehirde protesto yürüyüşü yaptı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Çankaya Köşkündeki bronz Atatürk büstünü Kırşehire gönderdi, kırılan büstün yerine, içişleri bakanı tarafından törenle yerleştirildi.
*
Enselendiler tabii Kemal Pilavoğlu tutuklandı, yargılandı, yedi sene hapis yattı, çıkınca bırakılmadı, jandarma nezaretinde yaşamak üzere Bozcaadaya sürgüne gönderildi. Eşini, üç çocuğunu aldı, 20 müridiyle birlikte Bozcaadaya yerleşti. Etrafında sempati toplamak için, öğrencilere bedava defter, kalem dağıttı, bakkal dükkanı açtı, manav açtı, mandıra açtı, fırın açtı, ada ekonomisine hakim oldu.Şarap günahtır, üzümlerini şarap üretenlere verenler cehennemde cayır cayır yanar diyerek, Müslüman bağcıların yüreğine korku salıyor, adayı terkeden Rumların bağlarını ucuza satın alıyor, pekmez üretiminden servet ediniyordu. Mürit sayısı 150nin üstüne çıkmıştı, müritler boğaz tokluğuna efendiye çalışıyor, karşılığında sevap kazandıklarına inanıyorlardı. Yüksek duvarlarla çevrili, çiftlik evinde oturuyordu. işlettiği fırının üst katında, çırılçıplak halde, üç erkek çocuğuyla basıldı. iftira mıydı? Başkası bassa, belki iftira denebilirdi ama, 65 yaşındaki tarikat şeyhini 10 yaşındaki erkek çocuklarıyla basan, bizzat kendi eşiydi! Tutuklandı. Bursada yargılanırken, 5 ay sonra öldü.
*
50li yıllara damgasını vuran sahtekar ölünce, Nakşibendiler, Süleymancılar, Nurcular ön plana çıktı, Ticaniliğin pabucu dama atıldı. Ancak, 25 Şubat 1951deki Kırşehir eylemiyle Atatürk büstlerine yönelik saldırıların önünü açmıştı, Atatürk heykellerine saldırmayı adeta moda haline getirmişti.
*
1951-2014 arası toplam rakamı bilmiyorum ama, sırf 1951de Atatürk heykellerine yönelik 57 saldırı olmuştu. Arkası çorap söküğü gibiydi.
*
2010lara kadar yobazlar saldırdı, AKPnin iktidara gelişiyle beraber, tıpkı Demokrat Parti iktidarından güç bulmaları gibi, Atatürk heykellerine yönelik saldırılar tırmandı. 2010lardan itibaren bayrağı bölücüler devraldı. izliyorsunuz Kırıyorlar, yakıyorlar, kafasıyla futbol oynuyorlar. Çünkü, mesele sadece laik-antilaik meselesi değildir, dincilerle-bölücülerin ortak düşmanıdır Mustafa Kemal Cumhuriyeti.
Kemal Pilavoğlu adlı hukuk fakültesinden terk şahıs tarafından, 1930’larda Ankara’nın Çubuk ilçesi ile Çankırı’nın Şabanözü ilçesinde örgütlenen Ticanilik, Kemal Pilavoğlu’nun güya rüyasında Ahmed et-Ticani`ye intisap ettiğini görmüş, ardından Abdülkadir Medeni adlı birinden tarikat ruhsatı almıştı.
1968 yılında, Bozcaada’da “Üzüm, Şarap ve Efendi-Ticani Tarikatı ve Pilavoğlu” adıyla bir röportaj yapan Hikmet Çetinkaya, Ticani lideri Kemal Pilavoğlu’nun Bozcaada’deki günlerini şöyle anlatıyor:
“Karısı, iki kızı ve oğlunu da yanına alan Pilavoğlu, 1963 sonlarında Bozcaada’ya getirttiği yirmiye yakın müridinin sayısını, birkaç ay içinde ellinin üzerine çıkarmayı başarmış. Bozcaada’da sempati toplamak için öğrencilere kitap, defter, kalem ve eğitim araçları almış. Bunları parasız dağıtmaya başlamış.
Bir başka mağdura geçiyoruz. Pilavoğlu mağdurlarından A.A., hocaefendi hazretlerinin yanına 15 yaşında gidiyor. Çanakkale Ağırceza Mahkemesi’ne gönderilmek üzere, Ankara Ağırceza Mahkemesi’nde, 13 Ekim 1975’te talimatla alınan ifadesinde efendi hazretlerinin yanında geçirdiği günleri şöyle anlatıyor:
“Ben Kemal Pilavoğlu’nun yanında 1963 yılında çalışmaya gittim. Bozcaada’ya gittim ve katip olarak çalışmaya başladım. Bir gün beni soydu. Bende bel soğukluğu var, bunu tedavi edeceğim dedi ve ben de hakiki olarak sandım. Kendisi bel kuşağı saralım dedi ve sonra bilahare beni yine soydu.
Ben sizin babanızım diye bizi öper ve her tarafımızı okşardı. Fakat benim ırzıma geçmedi. Sarıldı ve okşadı. Bunlardan zevk alırdı. Birgün benim ırzıma geçmek istedi. Ben müsaade etmedim ve benim ırzıma geçmiş değildir.”.
Ortaya çıkan manzara bir din adamının, bir tarikat liderinin portresinden çok, erkek çocuklarına düşkün bir zamparanın portresi oluyor. Çocukları kimi zaman saatle, elbiseyle, kimi zaman kurnaz bir çapkın gibi hastalığın tedavisi bahanesiyle kandıran bir kart zampara. Dava dosyasının sayfaları arasında dolaşmayı sürdürüyoruz.