yazar yüksel ışık'ın 2002 yılında, radikal 2'de, yılmaz erdoğan hakkında yazdığı yazının başlığıdır. Yazı şöyle:
"Star olduğunda yaptığın her şeyle ilgili herkes konuşuyor" diyerek, Ahmet Tulgar'ın Milliyet Pazar için yaptığı mülakat sırasında
söylediklerine ilişkin kimsenin bir şey dememesi için açık açık mesaj vermiş ama "Türkiye'de solcuların hepsi muhafazakâr oldular" diyerek bizi kışkırtmaktan da geri durmamış. Konuşmamak, Yılmaz Erdoğan'ın iddialarını kabullenmek olur. Değil mi ki sükut ikrardan gelir!
Erdoğan, üst perdeden konuşarak solcuları tutuculukla suçlaması yetmezmiş gibi, bağışlasın beni, çizmeden yukarı da çıkmış; "Ben 'devletçi ekonomi daha iyidir' diyemem" demiş. Bununla da yetinmeyerek,
"Ama ne güç sahipleri ne de güçsüzler sömürsün" biçiminde dahiyane bir önermede bulunmaktan da geri durmamış.
Gel de gocunma!
Evet, yaram vardı; gocundum!
Hakkını yemek olmaz; o bir star. Starlığı, aynı mülakat içinde hem nalına hem mıhına vuruşundan belli. "Deli Yürek"i eksen alan soruya, "resmi ideoloji" jokeriyle; Fatih Terim'e ilişkin soruya, "katılmadığım bir siyasi görüşüne rastlamadım" gibi diyetisyen taktiğiyle; çocuklu reklam sorusuna "elime tutuşturdular, vallahi bilmiyordum" inkarcılığıyla yanıt vermiş.
Şu starlık meselesi!
Star ya, istediği gibi yanıt verebileceğini düşünmüş; hakkıdır da!... Üstelik bütün starlığını, kenar mahallenin "bıçkın delikanlısı" tiplemesini ait olmadığı bir dünyanın dikkatini çekerek edinmiş birinin belki daha da çok hakkıdır. Ama, söyler misiniz, hangi "bıçkın delikanlı"ya yakışır, kabuk bağlamış yaraya yumruk atmak? Hangi "bıçkın delikanlı", sırf kendisini oyuna alacaklar diye, "mahallenin namusu"na göz dikilmesine çanak tutabilir ki?
Şair, "ne tuhaftır önce yüzü unutulur birinin/ çok daha sonraları adı" demiş. Bir star için unutulmak, ölüm demektir. Erdoğan da, star ya, solculuğa ilişkin sözleri sanki, adını da, yüzünü de unutturmamak için söylemiş gibi.
Gocunmam O'na dair değil; O'nun, tercihleri nedeniyle geride bıraktığı kocaman bir dünyaya çizik atmasına... Hele hele
"islamcılar da resmi ideolojiye karşı" saptamasını yaptıktan sonra, bir punduna getirip "ben gözümü açtım herkes solcuydu, ben de solcu oldum" demesi, tam bir günah çıkarma trip'i. "Büyüdüm ve vazgeçtim" diyeceğine "solcular tutuculaştı" diyerek, yeni konumlanışını teorize ediyor.
Belli ki, sözcüklerin anlamını, "okunmuş gazete" üstünde "üzüm-ekmek"le çay içip, sohbet ederken öğrenmiş; bu yüzden de "sol" demektense "solcu" demeyi seçmiş. Belli ki "gözünü açtığında herkesin solcu olduğunu gördüğü bir ortamda solcu" olanların varlığına fazlaca güvenmiş. Ne de olsa insan sarrafı!
"Racon"dan bihaber olmak!
insan sarrafları da "racon"dan bihaber olabilirmiş demek ki! "Racon"dan bihaberken,
"racon kesme"nin anlamı, "malamat" olmaktır. Birincisi, "devletçi ekonomi" solculuğu kavramı, olsa olsa, 1970'lerin Ecevit'ine aittir. Erdoğan'ın aklı oralarda kalmış zahir! Yeri değil ama geçerken söylemek isterim; devletçilik solculuğun ruhuna uymaz. Yaptığı "güçsüzlerin sömürmesi" saptamasına gelince... Gene yeri değil ama, keşke her fırsatta, "büyüdüm ve solculuktan vazgeçtim" demeyi tercih etse. Anlaşılması daha kolay olurdu o zaman!
Tarkan'ın doğumgünü davetiyesi!
insanın kaybedenlere ilişkin bir soruya, "ne güç sahipleri ne de güçsüzler sömürsün" diyebilmesi için, "karşı mahalle"ye yaranmak gibi bir derde düşmesi lazım. Belki de, Tarkan'ın doğumgününe bu nedenle çağrıldı.
Şu "ilericilik" meselesine gelince...
ilericilik, solun kendisini dışavurum biçiminden başka bir şey değil. Solcu olmadan ilerici olunamaz! Ama eğer, "hem geldiğim yeri memnun edeyim, hem de yeni katıldığım ortamda 23 Nisan şiirleri okuyan çocuk muamelesi göreyim" diye düşünüyorsa, fena halde yanılıyor. Bu "iş"in ortası yok; ya açık açık sanatçı duruşunu takınıp solcu olacak ya da çocukluğundan beri tanışık olduğu eski kavramları -buna ilericilik de dahil- sıyırıp atarak, star olacak. Yok öyle, "kenarda durup, ortadan yemek"!
Şair der ki, "sırtımızı geçmiş zamanlara/ yüzümüzü yıldızlara gömüp/ uyuyorken/ uyandık/ ve/ hızla uzaklaştık/ ait olduğumuz yerlerden". Uzatmak yersiz, Yılmaz Erdoğan'ın da, herkes gibi, "ait olduğu yerden hızla uzaklaşmak" hakkı var ama
"sevmek inat etmektir" diyenleri
"muhafazakârlık"la suçlamak gibi bir lüksü; hele hele solculuk ve ilericilik gibi birbirine göbekten bağlı kavramlar üzerinden
"oynamak" gibi bir hakkı hiç yok. Çünkü solculuk "sağanak halde yağarken yağmur/ saçak altlarını/ ve eşiklerini kapıların/reddetmektir/ salıvermektir kendini yola/ ıslanabilmektir"!
Yılmaz Erdoğan gitsin, "gücüne inandığı biri"yle "dostluk" kursun; solculardan başka "muhalif" arasın; eline "tutuşturulan metinler"le kamera karşısına geçsin.
istediğini yapsın ama solculuk konusunda çizmeden yukarı çıkmasın. Ne de olsa, kem söz "delikanlıyı bozar"!