bildiğimiz çevirme kuzu kellenin çene kemiğini iyice sıyırdıktan sonra, tabanca gibi tutup oynamak.
çocukluğumun ilginç eğlencelerinden biri olmuştur hep bu atraksiyon. yaş o zamanlar 6, bilemedin 7. domatesin hormonsuz, simitin 150 lira olduğu zamanlar. akşam üstü baba evi arar, akşama kelle çevirme getireceğini söyler anneye. bunu duyduğunuzda coşkulu bir sevinç yaşarsınız, çünkü o zamanlar kuzu kelle öyle her zaman ulaşılabilinen bir yiyecek değildir, bilirsiniz. akşam olur, baba elinde poşetle gelir. yemek sofrası önceden hazırlanmıştır anne tarafından, çünkü soğutmadan yemesi makbuldür bu şeyi. iştahla annenizin sizin için ayıkladığı söğüşlere saldırırsınız, üstüne biraz kekik ve tuz. çoğu zaman size ayıklamaktan kendisi pek bir şey yiyemez anne, sizin yemeniz onun için daha önemlidir çünkü, bunu hissettiğiniz için hafif bir burukluk yaşasanız da, kellenin tadına dayanamayıp yemeye devam edersiniz. sonra biraz oyalanmanız için elinize kuzunun çene kemiğini verir, kemirir durursunuz kemiği. üzerindeki etler bittiğindeyse, işte o seneler sonra bile keyfi başka pek az şeyde yakalanan, masada babayla karşılıklı kemikleri tabanca gibi tutup kovboyculuk oynama vakti gelmiştir... ta ki anne "hadi yeter artık bırakın şu kemikleriii..." diye mutfaktan seslenene kadar. *