fakat allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım. öyle budalaca bir özleme kapılıyor. bir yandan da hiç konuşmak istemiyor, tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. fakat benim de sevmeye hakkım yok mu albayım? yok. peki albayım. ben de susarım o zaman. gecekondumda oturur anlaşılmayı beklerim. fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size nasıl, kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan. bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. küçük oyunlar istemiyorum albayım.
kelimeler, kelimeler albayım... bazı anlamlara gelmiyor.
internette denk gelip izledikten sonra tehlikeli oyunlar'ı aldırmıştır. fakat fırsat bulunup kitap bitirilememiştir. gerçi sözlükte gezeceğime okusam şimdiye biterdi ama...
işte insan böyle dar bi yerde sıkışıp kalıyor.hem anlatmak istiyor hem de anlatmamak.anlatsa da anlaşılamayacağından korkuyor.gece kondusuna çekiliyor.hani kimsenin adresini bilmediği...orada bekliyor öylece biri gelip de bulsa diyor.
oğuz atay'ın tehlikeli oyunlar kitabı içerisinde geçen derin cümle.
kalbimizden geçen hangi cümleyi akıl süzgecinden geçirmeden direkt anlatabiliyoruz? her dediğimiz bizim mi? her kelime özümüzden çıkıp bizi yansıtanlar mı?
aşk mesela albayım, tdk demiş ki; aşırı sevgi ve bağlılık duygusu. aşk albayım aşk, bu kadarcık mıdır? muhabbet kuşunu "aşırı seven" ali var bizim. cengiz var bi de alkole "bağımlı". şimdi aşka x desek,
x=ali+cengiz , o da aşk=alicengiz midir albayım?
bunun neresinde arzu, nerde şehvet, tutku, hasret, vuslat. nerede nefes alamamak, nerede fedakarlık, neresinde yaşam.
görüyorsun albayım, kelimeler, bazı anlamlara gelmiyor işte.