yılmaz erdoğan’ın beş para etmez şairliğinden sıyrılabilmek adına kurguladığı fantezi. hiçbir zaman adı anılan bir şair olamayacağına dair farkındalığın tezahürü diyebiliriz.
Her anlamda dünya standardında bir film olmuş; hikayesi, müzikleri, oyuncu performansları, görsel güzellikleri ve fotoğraf tadında çekim teknikleri şahane, şiir gibi bir filmdi.
Büyklerimiz, kendi söyleyişlerine göre inönü dönemi veya ikinci dünya harbi için kullandıkları bir isim vardı , kaç kaç harbi olabilir mi acaba ama işte neyse o yılların açlık ve kıtlık yılları olduklarından bahsederler, ekmek yapmaya un bulamazdık derler. Bu yüzden dedemin annesi, nenemin küçük kardeşi ve kız kardeşinin kayını galiba veremden ölmüşler. Bu açıdan film benim için daha bir anlaşılır ve anlamlı oldu.
Politikaya bulaşmamış olmalarına sevindim zira politik sinemadan iğrenirim.
Filme kısaca bir yorum yapacak olsam herhalde "Adamlar daha ne yapsın?" derdim.
Kelebeğin Rüyası; eeeeenn sükseli zamanlarında izlememek tercihimi kullandığım zamanında değil yakın zamanda izlediğim bir film.
O zamanların Türkiyesi tam da böyleydi, yok değildi üstelik bazı şeyler art niyetlice tersten ve olumsuz gösterildi bahislerine girmeyeceğim. Konumuz filmse -ki öyle- daha ziyadesiyle siyasetten de uzaklaşmak adına biraz sinemasal değinmek istiyorum filme...
Oyunculara ve oyunculuklara lafım yok, çekimlerin ambiansına da ama ama!.
Eh yorum yapan benim var tabii çemkireceğim detay olmaz mı...
Ben konum, ilgi alanım gereği -belki de bilmiyorum ama- filmin müziklerine pek bir takıldım azizim
Bir filmde müzik de ne önemlidir aslında!
Kelebeğin Rüyası'nda tam hikayede derinleşiyorum ama müziğiyle Anadolu'nun o genç Türkiyesi'nden kopup sanki Mississippi'ye ışınlanıyorum...
Filmdeki edebi dil muhteşem zaten, gerçek karakterler ve yaşam öyküsü olması da çok etkileyici ama müzikler kuzum sahi niye öyleydi...
Sonra ah!!! dedim Anadolu'nun her yerinden şairler, aşıklar yetişirmiş eskiden... Halkla iç içe, aşkla iç içe, yaşamla iç içe...
ve bu değerli yazar/şairler üstelik liselerde hocalık yaparlarmış
Öyle istanbul'da değil, özel okulda falan değil, Anadolu'da devlet okulunda..
Ve yine eskiden ülke algısı herkes olduğu yerde sanayi ise sanayi, tarımsa tarım, sanatsa sanat yapabilsin vazgeçmesinmiş... Şimdi malumunuz istanbul'a en en kötüsünden büyük bir şehre gitmeden bunların hiçbiri olmuyor! Sanat deseniz halkın konusu bile değil artık.
Kooooskoca ülkeyi istanbul'a hapsetmişiz dedim filmin anlatısının uzağında kendi çıkarımımla...
Bravo bize!...
Sonra düşündüm bırak Anadolu'da ders vermeyi, istanbul'u bile beğenmeyip yurt dışını tercih eden edebiyatçılarımızı..
Neyse öyle işte..
behcet necatigil, verem olan öğrencisini,
girmenin nerde ise mümkün olmadığı heybeliada senatoryumuna,
hastanenin başhekime öğrencisinin yazdığı şiirleri göstererek, şiir okuyarak girmesinii sağlar.
böyle de sürreal, şeker tadında filmdir.
fonda emeğin başkenti, yüz karası değil kömür karasına bulanan zonguldak vardır.
şair muzaffer tayyip uslu ve rüştü onur,
zamanın Mehmet Çelikel Lisesi'nde bu çocukların edebiyat öğretmeni olan Behçet Necatigil.
biz malesef bu lisede necatigil gibi hocalara rastlayamadık.
zamanın halkevi olan, şimdi sanırım kapatılmış olan belediye sinemamız.
liman, liman arkası, karadenizin mavisi. uçsuz bucaksız yeşil orman.
güzel film. bana daha da güzel.
iyi bir film ama daha farklı olabilirmiş ve Sonunda eksik bir şeyler kalmış gibi bir his bırakıyor. Bir de keşke belçim bilginin rolünü farah zeynep abdullah oynasaymış daha iyi olurmuş, kız hem kat ve kat yetenekli hem daha güzel. Mediha sessizin hastalığının apandis olması da ayrı üzücü.
yılmaz erdoğan'ın yazıp yönettiği ve ayrıca oynadığı bir zamanlar yaşamış ama adı duyulmamış iki şairin hayatının konu alındığı film. rüştü onur ve muzaffer tayyip uslu adında iki şiir yazma heveslisi gencin yoksulluk, hastalık ve aşklarındaki mücadele de şiirden kuvvet almaları ve kısa ömürlerinde gösterdikleri çabayı anlatıyor.
"aşk en güzel bahanesidir şiirin."
şiire sevdalı maden işçisi iki gencin hikayesini anlatan, renkleri, kostümleriyle ( berfin erdoğan hariç) son yılların en güzel filmlerinden biri. izlerken bizde de bu kalitede filmler yapılabiliyor deyip gurur duydum.