çocukluğumda geçirdiğim önemli travmaların baş kahramanı olan, kevser suresi'nde geçen bir bölüm.
küçüğüm o zamanlar, geceleri annemin yanında falan uyumak için türlü şaklabanlıklar yapıyorum. genelde kendisini yatmadan önce kuran okurken buluyorum, fısıldar gibi okuyor, o sesi çok beğenip dinlemeye başlıyorum. bir yerden sonra sıkıldığımı fark edip sure okumaya başlıyor ve yatmadan önce bildiğim duaları okumamın beni rahatlatacağını söylüyor. o zamanlar da sübhaneke, kevser falan biliyorum.
fakat şöyle bir sorun var... o zamanlar, annemin kevser diye bir arkadaşı, kevser teyzenin de benim yaşımda, iyi anlaştığımız bir oğlu var. annemler devamlı görüştüklerinden, kevser teyzenin oğluyla ben de devamlı aynı ortamda bulunma, oyun oynama fırsatı falan yakalıyor, haliyle kevser teyzeyi de sürekli görüyorum.
şimdi nerededir ne yapıyordur bilmiyorum ama o zamanlar çok iyi niyetli, temiz kalpli bir insandı. gerçi hala öyledir, 40-50 yaşına gelmiş kadıncağız. benimle ilgilenirdi, bize oyuncaklar aldığı olurdu oynayalım diye.
ve kevser teyze, gece uyurken dua okumama alışkanlığı kazanmamdaki en önemli rolü üstlendi farkında olmadan. kevser suresi dendiği an aklıma, kevser teyzenin kel sureti gelirdi. 7-8 yaşlarındasınız ve annenizin arkadaşını "kel" olarak düşünüyorsunuz. elinizde olmadan.
işte bu yüzden geceleri direkt uykuya dalmayı denerdim. düşününce görüntüsü bile korkutuyordu, hey gidi.
sana anlamında olan "ke" zamirinin isim olan "el-kevser" kelimesine okunurken bitiştirilmesi sonucu ortaya çıkan durum. hakikaten çetrefilli bir meseledir bu. direk "kelkevser" diye türkçe mantığıyla okunması yanlıştır ayrıca. imam olan kişilerin kaç okka imam olduklarını ölçen bir mevzudur bence. bu lafzı okurken peltek olan "se" yi unutan imamları düşünemiyorum bile.