kisi icin zamanı durduran, kafasindaki kelimeleri alan, yapılacakları unutturan, cok acı veren olaydır. gözyaslari akıp durur, elden bir sey gelmez, 1 saat once balkonda kocaman gozleriyle sizi sevdiğini hissettirerek mutluluk vermiştir. 12 senedir yaptıgı gibi son kez o guzel gozleriyle bakmistir size "seni seviyorum hoscakal" der gibi. sonra salonun bir kosesinde hareketsiz gorursunuz "kızım neden ortada yattın kalksana ordan" dersiniz bu sefer boş bakıyordur... gitti. sefilce bilgisayarın başına geçip entry girersiniz, tırnaklarınızın arasındaki topraklara aldırış etmeden. "biraz daha sevseydim, birazcik daha kalsaydı benimle" gibi sözler gecer aklinizdan... gözlerinizi kapatır o guzel gozlerini hatirlarsınız, bundan sonra asla onları goremeyeceginizi bilmenizin verdigi korkunc hisle.
11 yılı aşkın beraberlikten sonra yaşadıklarımı, biraz da rahatlamak için yazıyorum. Yıllardan 2004, Bursa Barınağı'nda minik bir yavru. Tüyleri ipek gibi... 1 hafta sonra tekrar gidilir. aynı yavru için. a yok sahiplendiler galiba. veterinere sorulur. yok orada işte. o minik tüy topu, gözleri çapaklı, burnu sümüklü yolunmuş gibi, miyavlamaya benzeyen bir ses çıkararak size bakıyor. o an dedim ki içimden bırakmamalıyım seni burada, yoksa miniciğim melek olursun. saat 23:30 aydın otobüsüne bilet alınır, yurtta izin vermezler ki bakmama... şoförle girilen diyalog sonrası, valla şoför amca görsen çok minnoş zaten, bagajda ölür nolur alayım içeri diye ısrarlarım sonucu seni görmesi ve eee hadi al al diye izin vermesi. o kadar küçüktün ki, otobüste cam kenarındaydık, pervazda yürüyebiliyordun. sabah 7 gibi geldik aydın'a. evde yoldan geliyorum diye kahvaltı hazırlıkları. anannem bizdeydi. eve girdim annem mutfakta, anne bak kedi getirdim diye seni gösterdim. tüy topu gibiydin, kimse diyemedi bir şey sevimliliğinden. ama o kadar ödlektin ki yanından yürüyerek biri geçse gizlendiğin kanepenin arkasından saatlerce çıkmazdın. yıllar geçti kocaman kız oldun. evin içinde kovalamacalar, senin benden aşı olmamak için kaçışların, kızınca eeeh yeter be tarzında pati sallamaların. yüzümü bile tırmaladın ama kızmadım sana kuzum be...cadı yumak oldun bizim için. huysuz kızımız, evin üçüncü çocuğu... babam kedi babası oldu. annem yarım saat geç gelse pencerede nöbet tuttun sen.
şimdi rahat uyu cadı kızım. çayırlarda, güneşin altında yayıla yayıla uyu... çimen ye bol bol. koca göbüşlü yumak hanım melek oldu.
2. Günü bi tanemin melek oluşunun..
Uykunun ortasında annemin "aşağı düştü" bagirisiyla uyandım. Rüya görüyordum, 2 saniye ne olduğunu anlamaya çalışıp direkt yataktan firladim. Camdan aşağı baktim, 11 kat aşağıda yerde surukleniyordu en yakın arkadaşım. Beynimden vurulmusa döndüm, koşarak çıktım evden. Yalvardim ne olur ölmesin diye..
Yanına gittim, yaşıyordu yavrum.. Patilerinin üstünde zorlukla durarak derin nefesler alıyordu, ne kadar canı yanıyordu kim bilir.. Kendimden geçtim, hıçkıra hıçkıra kucagima alıp eve çıkardım. Can çekişiyordu kucagimda kızım. Kabus olsun diye dua ettim..
Veterinere goturdugumde uyuşmuştu beynim. Ölmüştü yoldayken zaten. Yapacak bi sey olmadığını öğrendim. Artık aglamiyordum. Geri getirdim eve.. Şoka girdim. O oyuncu, o haylaz cansız, buz gibi yatıyordu gözleri açık. Karni sisiyormus nefes alıyormuş gibi geliyordu gözüme..
Kim bilir düşerken ne kadar korktu, kalbi nasıl attı, yere düştüğünde canı ne kadar acidi.. Ölene kadar nasıl bi acı çekti.. Tüm bunları düşünmek bogazimi dugumlendiriyor. Genzimi yakıyor. Çenemi titretiyor. Basımı agritiyor. Göğsümü acitiyor..
Ellerimle gomdum sırdaşımı.
O kadar vicdan azabı cekiyorum ki.. Hala evde sanıyorum. Yatarken bi anda zıplayıp koynuma girecek, mirildayacak, kolumun altında uyuyacak diye bekliyorum.
Alıştı o, bi şey olmaz diye pencere actigimizda odadan dışarı cikarmadim hiç. Yaz boyunca pencere onundeydi. Seviyo cam kenarını diye musade ettim çıkmasına.
En çok buna dikkat edin.. Eceliyle ölse yine uzulursunuz de, sizin yuzunuzden öldüğünü bilmek, ihmaliniz yüzünden öldüğünü bilmek kahrediyor insanı. Yüksek kattaki dairenin penceresi açık odasina kendinizi asla sokmayin. Bu kahrı, yası, vicdan azabini, suçluluğu, boşluğu yaşamak istemiyorsanız, "bir şey olmaz" demeyin..
2 gün önce canımı yakan ve halen etkisi devam eden hadise. Uzun bir sürede eminim unutamayacağım. Elimizde doğmuştu. 3 yıldır bizimleydi. Ailenin bir ferdi olmuştu. Her zaman pencereden bakar, etrafı seyrederdi. Bu sefer pencere açık unutulmuştu. Pencereden dışarı çıkmış, ayağı kaymış ve 5. Kattan aşağıya betona düşmüştü. Bir kaç saat sonra acı ile ölüyor. Acı çekerken bana bakan yüzü gözümün önünden gitmiyor. Bizi affet Pamuk kedi. Seni hep seveceğiz.
minik kızım 16 aylık kısa hayatı boyunca 3 kez 5. kattan düştü 2 kez yoğunbakımda hayat mücadelesi verdi felç kalır uyutalım dediler izin vermedim. engelliydi ama toparladı atlayıp zıplar hale geldi. kısırlaştırma ameliyatı geçirdi. ne badireler atlattı. hayatta en sevdiğim canlıydı en sevdiğim. annesi ile kaldık başbaşa :( psikolojim iptal. ağlamaktan helak oldum. uzaktan gördüm küçük bedenini,bakamadım bile. komşumun söylediğine göre biri öldürmüş. acımın ve öfkemin tarifi yok ama o şerefsizi bir bulursam yapacaklarımdan ben bile korkuyorum. ne ister insan o kadar masum bir canlıdan. hem komşum hem ben aynı kişiden şüpheleniyorumuşuz ama delil yok elimizde. çok acı çekti mi o küçük bedeni? mutlu mu gittiği yerde? en azından kimse rahatsız etmiyordur değil mi?
yaşamayan bilmez ama kimse yaşamasın.
aslanımla vedalaştık bugün. şu soğuk sonbahar gününde hüzne boğdu gidişi. kendimi hazırladığımı sanıyordum ama yanılmışım. çok üzdü. bütün yaz gölgesinde uyuduğu bahçedeki çınar ağacının altına gömdüm. gözlerim dolu-dolu... hoşçakal arkadaşım...
ölümünün yedinci yılında sevgili kedim goncik'i sevgi ve saygıyla anıyorum. ne günlerimiz geçti senle be goncik. huzur içinde uyu. zaten başka bi skim yapmıyordun yaşarken de.
hele onu o halde görmek daha çok acı verir insana. inanamazsınız önce ama gerçektir işte. ağlamaya başlarsınız, onunla geçirdiğiniz zamanlar gelir aklınıza. sonra sessizce gömersiniz bahçeye... bir daha geri gelmeyecektir. hayatta çok değer verdiğiniz birşeyi daha kaybetmişsinizdir. onuda unutmaya çalışırsınız tıpkı hayatınızdan çıkıp giden giden diğerleri gibi...
hayvanseverliği abartmış başka bi halt beceremeyen kadınlar varya onlardan değilim. * bir mayıstan iki gün evvel kedim ve muhabbet kuşumla dışarı çıktım. evin önüne öyle dışarı dedimse istanbul gibi bi yerde apartman arası filan işte hava almaya. kuş da kaçmıyor omzumda biraz uçsa hemen geri geliyor. neyse ben kaldırımda oturdum kuş da omzumda arada uçup tekrar geri geliyor. kedi de dışarı çıkmanın heyecanıyla zıp zıp zıplıyor. sonra kuş birden fazla ileriye gitti baktım geri gelmeye götü yemiyor cik cik ötmeye başladı gel beni burdan al kıvamında. gidiyim alaym diye kalktım. uzandım filan neyse aldım. oturduğum yere dönecekken yola bir baktım. az evvel zıplayan hoplayan kedi yerde ezilmiş vaziyette yatıyor. bir araba da basmış gidiyor hiçbirşey olmamış gibi. bi taş aldım yerden arabanın arkasından attım ama olmadı. gitti araba. dokuz aydır bi gün bile ayrılmadığım hayvancağız yerde. yatıyor işte öyle. bu sikim apartmanlar betonlar arasında bir araç yüzünden öldü seni nasıl sevebilirim sanayi devrimi?
artık ders çalışırken kitaplara gösterdiğin ilgiyi kıskanıp da çalıştığın kitabın üzerine oturacak, ağladığında pembe patileriyle gözlerini silecek, aşırı ilgiden korktuğunda koltuğun arkasına saklanacak, mutfağa gidip masanın üzerinde duran lahmacunu yiyecek o sevimli yaratığı bir daha görememektir. kedisi olmayansa işin dramatize edildiğini düşünür ama bilmez ki o şirin varlıkla 1 saat geçirmenin bile ölümünden sonraki 3 gün boyunca sizi ağlama krizine sokmaya yeteceğini.