yedi yaşına kadar kuru mama haricinde tek bir yiyeceğin(balık, tavuk, ciğer, et, süt) tadına bakmazken; dün cheese kek, bugün kalbura bastı dahil olmak üzere masaya konulan her şeyi şiddetle tatmak istemesi. engel olunca da ilk fırsatta koca parçayı çalıp yerlerde döke saça yeme girişimleri.
sigara içtikten sonra gelip elimi koklaması, sonra gözünü kapatıp kafasını aksi yönde çevirerek resmen yüzünü ekşiterek gitmesi. tüm gün boyunca bir daha yanıma gelmemesi. sevgililerim bile vermiyor bu tepkiyi sözlük.
besleyip kapının önünde ki paspasa yatmasına izin verdiğin sevimli kediciğin sabaha sana teşekkürlerini sunmak üzere çişini 500 metre karelik bahçe dururken ufacık paspasın üzerine yapması.
duvara tuttuğunuz lazeri 3 kedinin aynı anda yakalamaya çalışması, birinin hiç pes etmeden zıplayıp duvara patisiyle vurup akabinde düşmesi. elektrik süpürgesi açılınca korkup saklanmaları. fotoğraf makinesine poz verip, sizden fotojenik olmaları.
Sabah güneşinin dolu dolu vurduğu balkona çıkmak için sabahın sekizinde yarım saat ciyak ciyak bağırarak cumartesi uykusunun içine etmek, göz yarı açık yarı kapalı sürünerek kapı açılınca, alaysı bir mırla içeri karanlık odaya kaçmak, en dipteki kanepenin daha mum ışığı bile görmemiş karanlık köşesine yerleşmek.
kirli sepetinden cikarabildiği şeyleri taa arka odadan salona getirip, "bak senin için avlandım" tavrıyla ayağımın dibine bırakması.
sweatshirt gibi büyük parçaları da 1-2 metre kadar zorla sürükleyip, yorulunca ağlama benzeri tuhaf bir miyavlamayla beni ayağına çağırması. yanına gidene kadar avaz avaz miyavlaması.
kör olduğu için, ağzına aldığı parçanın büyüklüğünü kestiremeyip, yatak örtüsü, pike gibi kocaman şeyleri de taşımaya yeltenmesi. ki bu girişim, ancak yataktan yere inebilmekle sonlanıyor haliyle. olsun, o yine de ağzında pikenin ucunu bırakmadan beni çağırıyor. gidiyorum, bana sunduğu avını alıp, başını okşuyorum, gururlanıyoruz ailecek.
gece yatakta yüz üstü yatarken, evin ağasının fırsattan istifade çıkıp sırtınızın üstünde uyuması. ağzını yüzünü yediğim. patilerine kurban olduğum. yatacağı yeri de iyi biliyor. *
belki de en çok kafa patlattığım şey, budur son zamanlarda. misal:
- yaklaşık 2 senedir bizimle yaşayan kedimi, bir kere olsun ısırılmadan sevemedim.
- annemi bulaşık yıkarken pür dikkat izlemesini hiç anlayamadım.
- evde bir oraya bir buraya deli gibi koşup, kafasını çarpınca durması; benim içimi acıtıyor. peki, acımıyor mu o kafa?
- sürekli dehşet içindeki hali beni de korkutuyor. gerilim mi seviyorsun oğlum?
- camdan sarkmasını bir türlü çözemedim. asıl gariplik de bu bence.
çiğ balık yememesi, muhabbet kuşlarıyla iyi geçinmesi, en pahalısından mamalar önündeyken kalkıp bizim börekten yemesi, suyu kafasını bardaklara daldırıp içmesi, dışarıda başka bir kedi sevilip okşandıysa ihanetin izleri silinene kadar yanıma yanaşmaması.
kedi sahibini bazen gülmekten yerlere yatıran bazen de yaa sabır çektiren garip huylardır.
kendi suyundan inatla içmeyip ne zaman lavaboyu açsam oradan su içmek istemesi. (beyefendi suyu açar açmaz kafasını sokuyor lavabonun altına, bu sebeple ilk önce onun işini bitirmesini bekliyorum lavaboyu kullanmak için.)
kapı çalınca deli gibi heyecanlanması ve 2345 km/s hız ile kapıya koşması.
oyuncaklarını ısrarla önüme getirip orada oynamaya çalışması. (örneğin proje falan çiziyorsam klavyenin üzerine getiriyor o sıra ne ile oynuyorsa. oyuncağı başka bir yere atıyorum yine getiriyor, yine atıyorum yine getiriyor... ve bu yaklaşık 203592305 kez tekrarlanıyor.)
küçük bir bebe iken edindiği omzuma çıkıp oraya uyuma alışkanlığını büyüme çağında da sürdürmeye çalışması. (ulan sığmıyorsun işte koca popo, kabul et artık bunu.)
plastik çöp poşetlerine gıcık olması, evdeki açıkta duran bütün poşetleri parçalaması.
evde birisi hapşırınca ödünün bokuna karışması, evdeki en uzak köşeye doğru koşarak kaçması. (ulan kaç hapşırık gördü hala alışamadı buna.)
ev içerisinde saklanabileceği onca yer varken ısrarla halıların altına girmesi ve orada gerçekten farkedilmediğini düşünmesi. (ben de böyle durumlarda hiç bozuntuya vermiyorum, kendisini görmemezlikten geliyorum.)
eve yeni biri geldiğinde inanılmaz şımarması.
bütün ısıtıcılardan ölesiye korkması. (halbuki kedi dediğin sıcak bulduğu zaman mayışır orda... bizimkisi uzaylı görmüşçesine garip garip bakıyor aletlere.)
konu mama olunca yalakalıkta sınır tanımaması. (mama verirken gar gar gur gur, ama yedikten sonra auuvvv.)
lazerin çalışma prensibini kavraması. (artık elime lazeri aldığımda heyecanlanıyor, gözleri ile yeri tarıyor o kırmızı nokta nerede diye)
büyüdüğünü idrak edememesi. (yavruyken girdiği bütün deliklere büyüdüğü zaman da girmeye çalışıyor ve siz de kafası içeride poposu dışarıda kalmış bir kedi manzarası ile karşılaşıyorsunuz sık sık.)
