kaşık mühim bir şeydir. k-aşık gibi de okunabilir, olduğu gibi, kaşık şeklinde de.
aslına bakarsanız 3 ayrı yan anlama bölebilirim hemen.
* aşık (hâl). fazla söze hacet yok.
* kaşık (şekil). aşık olduğunuzun sırtına sarılıp, uyuduğunuz sımsıcak bir şekle verilen benzetme.
* kaşık (araç). aşk denen ruhsal gıdadan, "mutluluk" denen doygunluğa doğru (islam eygamberinin emridir: çok doymayacaksın ki açlığını unutmayasın) birer ikişer lokmalar almanızı sağlayan kutsal bir varlık. kimi böyle gördüğünüz çok önemli: sevgilinizi, işinizi, kutsal addettiğiniz hayallerinizi...
(sıradan, metal kaşığı es geçiyorum. çünkü biliyorsunuz, o yok!*)
Tekne seyir halindeyken olta kıç taraftan denize bırakılır oltanın ucunda yalancı diye tabir edilen plastik yem veya küçük ahtapot şeklinde aparat mevcuttur bu balık tutma yöntemine kaşık denir genelde palamut yakalarsınz.
çatal bıçak kullanmaya hangi tarihte başladığımızı kesin olarak bilmiyoruz. et elle yenilebilir, ama çorba için kaşık gereklidir. o yüzden, diyebiliriz ki, bizim can kurtaran simidimiz kaşıktır. kaşıksız bir türk düşünülemez. kaşık koleksiyonlarımızın zenginliği de buradan geliyor. karı'ya kaşık düşmanı denmesi, onun aşa ortak olmasındandır. bundan anlaşılacağı üzere, biz yemek için elimizden sonra ilk kaşığı kullanmışız. imarethaneye gelenin kuşağında kaşık vardı.