ismindeki entry sayısını gören arkadaşlar, malesef...
ne olursa olsun türk sporuna renk katan biriydi. başta tüm beşiktaşlılar olmak üzere türk spor camiasının başı sağolsun.
sonradan, çok tarafsız bir göz olmanın rahatlığıyla;
bu adamın ölüme bir baş kaldırışı vardı, eşiyle, oğluyla televizyonlara çıkar ve gözlerinden sonra parlayan şeyi; küpesini görürdük. bu yaştan sonra bunu yapabildiğine imrenir, ahmet çakar'la olan tartışmalarını gördükçe keyiflenirdim.
hangi takımın taraftarı olursa olsun, herkesin ortak kanısı, bu adamın bir "duruşu" olduğuydu. beşiktaşlı değilim ama o çok bahsedilen beşiktaşlı duruşu bu olsa gerek.
tekrar başımız sağolsun. hayatın tüm renkleri birer birer kayboluyor.
edit: hayır, anlamadığım bunun neyini kötülüyorsun be adam.
gider ayak hıncal uluç'a beterin beteri bir ayar vermiş yazardır. bu yazı hıncal'ın içinden nasıl çıkar bilmiyorum...
"özel mesaj: bu, hastane odasından yazılan belki de çok duygusal, belki de okurları ilgilendirmeyen mesajdır. bu mesaj benim her zamanki dostum hıncal ustaya. "beni niye aramadın?" deme. ama sana ulaşmam ancak bu şekilde oluyor. ulaşsam bile konuşamam ki! hıncal ağabey, bir aydır, hastayım kimselere söylemedim. şu zor günlerimde kırıcı ve incitici söz ve yazıların (benim üzerimden, benim iyileşmem için çırpınan genel yayın yönetmenim ergun babahan'ı eleştirmen de şık değil) beni ve seni sevenleri çok üzüyor. "kardeşim," dediğin kazım'ı 40 yıldır binlerce yazısından tanırsın. bilirim seversin de... bir söz için bana düşman oldun. ricam şudur; şimdilik biraz bekle, lütfen. iyileştikten sonra o kırıcı ve incitici eleştirilerini yapmaya devam edersin. o zaman bile tek kelime söylemem! öyle değil mi öcal ağabey, haşmet kardeş? "
taraflı bir adamdı. bir galatasaraylı olarak onun beşiktaş'ı hem açıktan savunması hem de gazeteciyim, objektifim manasında sözler sarfetmesini çok severdim. aynı şekilde ömer çavuşoğlu'nun, aziz üstel'in, ziya kaptan'ın... o koca koca adamlarım efendi, spor terbiyesi almış, fanatik ama insan fanatik yanlarını seviyorum ben.
işin doğrusu hoş bir hatıra bırakıp gitti. belki senede bir iki gün nostalji, ilk günler biraz duygusal sahneler...kötü olduğu için unutulmaz kazım abi, dünya vefasız ondan.
ayrıca ilk beşiktaş maçında çarşı'yı merak ediyorum. çarşı azraile karşı dan daha yaratıcı olurlar umarım, kazım abilerine yakışır bir şekilde...
beşiktaş ve futbol camiasının, sevenlerinin ve yakınlarının başı sağolsun, mekanı cennet olsun.
sarı desem beyaz anla
siyah duy kırmızımı
fani işte yalan dünya
siler birgün farkımızı
inatçıydı, hani keçi gibi adam derler ya, o tam olarak öyleydi. gıcık olurdum bazen, beşiktaşlıydı çünkü, yukarda allah var, bazen acaip sallardı. çok spor yazarına küfür etmiştim en ufak bir fenerbahçe eleştirisinde, ama kazım kanat'a hiç küfür etmedim. severdim çünkü, hayata bakışını severdim, canının istediğini yapabilmesini severdim.
99 da kansere yakalanıyor. dalağı, böbreği, ciğerlerinden biri, karaciğerinin 4/5 i alınıyor. altı ameliyat geçiriyor. her seferinde, deplasmanda olmasına rağmen hayatı yeniyor. en son kalan ciğerine de sıçrıyor kanser. birçok eksikle gittiği son deplasmandan da galip dönüyor. lakin hayat... şike yapıyor. zatürre ye bağlı akciğer yetmezliğinden aramızdan ayrılıyor. ne kadar inatçı bir insan olduğunu anlattığı, ayşe arman ın roportajından bir bölüm;
--spoiler--
Ben tembel bir öğrenciydim. Düşünün matematiğim 1, liseyi bitiremiyorum. Matematik hocamızın adı Molla Bey di. Bir gün elinde kırmızı boya okulun duvarına, "Bu okulun en aptal öğrencisi Kazım Kanat" yazdı. Kendimi nasıl kötü hissettim, anlatamam. Ama sağ olsun beni seven arkadaşlarım vardı, gece gündüz çalıştırdılar, matematikte okul birincisi olarak mezun oldum. Molla öğretmen, "Eğer sen bu okulu bitirebilirsen, ben bu yazıyı dilimle silerim" demişti. Bütün okul adamın bunu yapmasını istedi, çıktı sadece dilini değdirdi. Ama o da bir şeydi. Ben Molla Öğretmeni öldürmek için planlar yapmıştım. Motosikleti vardı, gizlice frenlerini boşaltacaktım ya da dinamit bağlamayı düşündüm, motoru çalıştırdığında havaya uçacaktı. Ama sonra fark ettim ki, o öğretmenin o yazısı, benim için hayatımın dönüm noktası oldu. O gün anladım, bir şeyi başarmak istiyorsan, çalışacaksın. Armut piş ağzıma düş yok
--spoiler--
sonralardan gelen edit: eksi veren değerli yazar arkadaşım. neden eksi verdiğini özel mesajla iletirsen, varsa yanlışlarımı görmeme neden olur. ama "gıcık olurdum, beşiktaşlıydı çünkü" kısmı için eksilediysen, hiçbir şey demiyorum. . fanatikliğin bu kadarı da olmaz ya. koca bi yazıyı beşiktaşı sevmememden ötürü eksiliyosan ne diyim ben sana.
Hikâyenin sonu şöyleydi: Hani doktorlar, kanser tedavim için beni hastane odasına mahkûm etmişlerdi ya... Ben de başımı alıp Bodrum'a gitmiş, hayatımı bir yelkenlide geçirmeye başlamıştım ya...
Harika bir yazdan sonra bir otelde kaldım. Klimayı açıp, keyif çattım. Sonrası ne oldu? Ne olacak, kuyruğu bacaklarımızın arasına kıstırıp, hastaneye geri döndük. Hem kanser hem de zatürree olmuşum. Kanseri yendik! Zatürreede dalga geçtik! Ama... Aması şurada... Anlatayım...
Kanseri bir kez daha yenmenin mutluluğunu yaşarken, mutsuz oldum. Bodrum'da cehennem gibi sıcakta ilk kez bir şey yaptım. Eşim Sevinç için yaptırdığım klimayı çalıştırdım, karşısında uyudum. Sonuç felaket! Bir süre sonra nefes alamaz, yürümekte zorluk çeker oldum. Oğlum Mesut'un yemin töreni için gittiğim Kars'ta yüksek rakımda kötü oldum.
Hikâyenin şimdiki sonu şöyle; ciğerlerime klimadan dolayı virüsler girmiş, mantarlar oluşmuş. Sürekli antibiyotik ve oksijen tedavisiyle ben değil, doktorlar savaşıyor. Komik olan da şu: Bir mantarı yenmek, kanseri yenmekten biraz zor olacak. Okurlara! Kimsenin moralini bozmak istemem. Hele benim, kanser yoldaşlarımın asla... Zaten onlara güzel haberlerim var. Kanseri 'akıllı bomba' ismi verilen bir ilaçla yendim. Elim kalem tutunca söz, her şeyi yazacağım. Biraz sabır ve anlayış, lütfen. Biliyorum ki ben sizler için umudun umuduyum! Teslim olmak yok, geri çekilmek yok. Savaşa devam!
Sevgili okurlar! Ne zaman iyileşirim bilmiyorum. Tek bildiğim şey, yazabileceğim an yazacağımdır.
Özel mesaj: Bu, hastane odasından yazılan belki de çok duygusal, belki de okurları ilgilendirmeyen mesajdır. Bu mesaj benim her zamanki dostum Hıncal ustaya. "Beni niye aramadın?" deme. Ama sana ulaşmam ancak bu şekilde oluyor. Ulaşsam bile konuşamam ki! Hıncal ağabey, bir aydır, hastayım kimselere söylemedim. Şu zor günlerimde kırıcı ve incitici söz ve yazıların (Benim üzerimden, benim iyileşmem için çırpınan Genel Yayın Yönetmenim Ergun Babahan'ı eleştirmen de şık değil) beni ve seni sevenleri çok üzüyor. "Kardeşim," dediğin Kazım'ı 40 yıldır binlerce yazısından tanırsın. Bilirim seversin de... Bir söz için bana düşman oldun. Ricam şudur; şimdilik biraz bekle, lütfen. iyileştikten sonra o kırıcı ve incitici eleştirilerini yapmaya devam edersin. O zaman bile tek kelime söylemem! Öyle değil mi Öcal ağabey, Haşmet kardeş? "
ahmet çakar ile atışmaları unutulmayacak spor yazarıdır, hele bir programda hastalığından bahsederken ahmet çakar'ın gözyaşlarını tutaması hiç unutulmayacak...
--spoiler--
alex'in yarısı boşalmış bir şişe su ile yere yatıp provokasyon yapması şık olmadı. Alex bir değil 100 tane su şişesi yediği Sami Yen'de bir kere yere yatmadı. Bunun adı maçı germektir, fair-play'e ihanettir.
--spoiler--
yalniz işin ilginç yanı alex'in bahsi geçen galatasaray maçında oynamadığından haberi yoktur.