kayıp şehrin kraliçesi

    .
  1. Kulların en seçkinini yaralamalarına göz yumduğu için lanetlenmiş bir kavimdi. -ama kaybolmaların nedeni değildi bu!-
    Kavmin hükümdarı pişmanlığını çığlıklarıyla anlatmayı seçmişti. Öldürmek için batırdığı hançer kendineydi. Kanları akıyordu ama hiç korkmuyordu. Kavminin günahını ödemekti tek amacı. Kraliçenin günahı neydi peki?

    Uyku sorun olmaya başlamıştı, ipek yatakta yatmak istememesinin tek bir nedeni vardı kraliçenin, o da miski kıskandıracak ten kokusuyla gitmişti kral. Varlık aleminin en güzel gözleri de terk etmişti yatağı. Yere uzanmış öylece kralla konuşuyordu. Duygusallık her kadının iliğine kadar işlemiş bir özellikti ve yaşamayı lüzumsuz görmeye başlıyordu. Ve işte tanrı'yı kızdırmışlardı bir kez daha!

    Kraliçe hayatı öğrenmeye başladığı yıllarda ona; kin, nefret, güvensizlik, yalan, ihanet, sevgisizlik oklarını saplayan insanlık için üzülüyordu. Ama aşk hükümdarın üzerine tam oturan bir elbise gibiydi, güven onun adıyla anılırdı, yalan; kralın sözlüğünde karşılık bulamayan bir kelimeydi.

    Kraliçe insanlığı; vahşi hayvanların en saldırganı addediyordu ama hükümdarın insan olmadığını canı pahasına söyleyebilirdi.
    Ve kraliçe yalnızdı, öyle görünmese de. Çevresindekilerin kuru bir kalabalık olduğunu bilirdi. Makam güzeldi, "şaşa" göz boyamaya meraklı bir boyacı görevindeydi.
    Paylaşılmayan en büyük serveti ise; kayıp şehrin hükümdarına duyduğu sevgiydi. Artık mezar taşıyla maddeleşen bir sevgi olsa bile! Ölüm!

    Şehir o gittiğinden beri yoktu. Ne ışıklarıyla süslü bir meydan, ne çığlıklarıyla yeri göğü inleten savaşçılar, ne süt emen çocukların ılık nefesi duyuluyordu. Yokluk kendini göstermişti. Hükümdarın elini göğe uzattığı o gece, mumun ucunda dönüp duran pervanelerin kanat sesleri bile duyulur olmuştu şehrin öbür yakasından.

    Kayıp bir şehir, kayıp bir kraliçe ve hükümdarın gözlerinde kaybolan yıldızlar.

    Şehir öyle masallardaki gibi bir sis perdesi ardından silinip gitmemişti. Lut kavmi değildi bu, Nuh'un kurtulmayı başardığı bir felaket de gelmemişti başlarına.
    Aysız bir gecede kral lanetlerini kanlar ile çizmişti.
    Helak olan aşktı, sevdaydı.
    Doğduğu topraklarda ölmek nasip olmamıştı, çünkü ölüm istekle geldiğinde "nasip" değildi. Can katliydi yapılan. Ve kral kendini öldürmekle kalmamış kraliçeyi geride bırakarak ölümlerin en acı vereniyle cezalandırmıştı onu.
    Verdiği sözden dönen kral, karanlık gözleriyle bakan insanlık karşısında kraliçeyi yalnız bırakmıştı.
    Kraliçe artık kayıptı!
    Şehir umurunda bile değildi!
    2 ...
  2. .
  3. neden olduğunu bilmemekle birlikte bana jim morrison'u hatırlatan kraliçedir.
    jim'im "kertenkele kral" lakabı sanırım serbest çağrıştırdı.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük