abdullah gül'ün cumhurbaşkanlığına karşı "hakkında dava açılmış" savı ile hareket edilmesini sağlayan davadır bu. Sanki her türk vatandaşının mahkemelik olması normal değilmiş gibi. Bu kadar tiyniyetsizlik böyle iki yüzlülük olmaz ama.
paralarin kaybolmasi icin yapilan hileli islemlerde imzasi olanlardan necmettin erbakan mahkum olmus, partinin genel baskan yardimcilarindan abdullah gul ise dokunulmazlik zirhi sayesinde yargilanmaktan kurtulmustur. abdullah gul beraat etmis veya aklanmis degildir, sadece henuz yargilanamamis, aklanmamistir. trilyonlarin ucurlmasina neden olan belgelerde abdullah gul'un de imzasi vardir.
bugün birçoğu akp'li olan refah partililerin devletin 1 trilyonunu buharlaştırması olayıdır. suçlananlar bugün daha yukarılara tırmandıklarından birbirlerini affetmektedir.
kaş ile göz arasında iç edilmiş vatandaş niyazinin parasıdır. birileri şimdi annelerinin ak sütü gibi helal olan bu bankonotları çatır çatır yemekte bir bardak soğuk suyu da bize içirmektedirler.
bazı kimselerin ağızlarından düşürmedikleri "fakir, fukara, garip, gureba, hak, iman" sözcüklerinden zerre nasiplenmediklerini gösteren davadır. bu kişileri affedenlerin de onlardan aşağı kalır yanı yoktur.
illegal 28 şubat sürecinin sonunda cunta tarafından brifinglenmiş hakimlerce kapatılan refah partisi'nin hazine yardımıdır. hırsızlıkla bağlantısını kavrayamadım. illa bir hırsızlık aranıyorsa 28 şubat sürecinde kurulan hükümetler döneminde, banka kurtarma bahanesiyle, buhar olan 80 katrilyon (eski para) konuşulmalıdır.
bu para iade edilmeyerek post-modern darbeyi yapmaya çalışanlar göt edilmiştir. "siz adam mısınız?" mesajı yerini bulmuş ki hala konuşuluyor bu olay. darbe sonucu oluşan hukuku savunursak, deniz gezmiş apo gibi bir terörist, adnan menderes ise 30 değişik suçtan idamı hak etmiş bir zalimdir.
o değil de zamanında nuh mete yüksel diye bir katip sn erbakan için idam cezası istemişti. sonra hoca bir gün bile hapis yatmadı.
işte hukuk denen kavramla bu kadar oynarsanız sonuçları da böyle olur.
ankara cumhuriyet başsavcılığı, Abdullah Gül hakkında verilen "kovuşturma yapılmasına yer olmadığına" ilişkin kararı bozmuştur.
eğer her türk vatandaşı türkiye cumhuriyeti kanunları önünde eşitse ve kanuna aykırı fiilleri nedeniyle hesap vemekle yükümlüyse cumhurbaşkanımızın da sorumluluktan kaçmayıp hakim önünde kendini savunmasını bekliyoruz.
domuz islamda yasaklı bir hayvan, bu arkadaşlar da inanılmaz ahlaklı islamcılar oldukları için domuz olmamak adına devletin malı deniz diyip bu parayı götürmüşlerdir. bu para hizmet adı verilen, bu dincilerin pek bir sevdikleri kelime olan; buharlaştırma yöntemi çarkı içinde kaybolduğu için de adına kayıp trilyon denmiştir.
tabi artık daha bir kayıp trilyondur kendisi çünkü baba ölmüştür.
tüsiad'ın çıkarttığı 2001 krizi ile dincilerin üstünü örtmeye çalıştıkları, bunun için 28 şubat'ı kullandıkları, ata sporları olan ağlamak eylemine geçtikleri, yasadışı yollardan iç edildiği mahkeme kararı ile sabit paradır.
faillerinden biri birkaç yıldır çankaya noteri görevini ifa ettiğinden ve diğer faili de bağışladığından (2 gün önce de öldü zaten) giren gene vatandaşa girmiştir.
milli görüşçü olmayan biri olarak merak edip araştırdım ve sizlerle paylaşmak istedim. başka bir yerde de yazdım ama buraya da eklemeliydim. ancak bu kısalıkta özetleyebildim kusura bakmayın. bu kayıp trilyonun peşine düşünce gördüm ki, bu 28 şubat döneminde bugün maliyeti faiziyle en az 150 milyar dolar olan hortumdan veya 1960 darbesinden sonra merkez bankasından kaybolan 76 ton altın gibi değildi,durum. bu para devletin onlara parti çalışmaları için verdiği paraydı. istediği gibi istediği şekilde propoganda için kullanabilmeliydi partiler bence. devlet ona vermişti zaten. bununla birlikte keyfi kullanma durumu da yoktu ayrıca. o dönemi en iyi bilen hukukçu, vekil şevket kazan delilleriyle, kendi araştırmalarımı birleştirerek aktarıyorum sizlere: "yargılamanın başında dahi hukuk hatası vardır. dava, yetkili kılınan Anayasa Mahkemesi yerine 9. Ağır Ceza Mahkemesinde baktırılıyor. para trilyon değil,869 milyar. bunu diyen taraflı olabileceği nedeniyle böyle siyasi durumlarda inceleme yetkisi olmayan maliye teşkilatı,lakin yinede hesapları yetkisizce inceletiyorlar ve 869 milyar harcama görüyor. bunun hiç harcanmadan cebe atıldığını iddia ediyor. 45 civarı valilik mahkemenin sorusuna: harcama oluyordu,faaliyette idiler, diye belge yolluyor; ama onlar hala ato'nun var dediği firmalara yok diyorlar ve çay,şeker alınan yerden faturaya rağmen buğday almışlar; ne ilgisi var partinin buğdayla diyerek tahrifat yapıyorlardı. ayrıca maliye bakanı mali raporları anayasa mahkemesi yerine vural savaşa yolluyor. ilerde dsp den aday olacak bu iki erbakan karşıtı oyun çeviriyordu; erbakanı bitirmek için. ayrıca yok olmamaya çalışan,seçim hazırlığına yapan bir parti için 869 milyar harcama normal. mesela Anavatan Partisi o yıl 1 trilyon 308 milyar lira, Doğru Yol Partisi 1 trilyon 566 milyar lira harcamış.
genel merkez parayı bu bir yıldan uzun süreçte peyderpey il,ilçelere aktarmıştı. makbuzları vardı;ama sizin dosyanızda 139 tane gelir makbuzu var; bu gelir makbuzları sahte deniliyordu. Sahteyse, o zaman, grafolojik inceleme, imza incelemesi yaptırın. jandarmada Grafoloji Dairesine incelenmiş. 139 tane gelir makbuzunun 127 tanesinin imzalarının sanıklara ait olduğu zapta geçmiş,raporda var. 12 makbuzdaki imza farklıdır diyorlar. o da şu: il başkanı adına düzenlenmiş makbuz; ama, il başkanı gelememiş, muhasip gelmiş, parayı almış gitmiş, il başkanı yerine muhasip imza atmış. il başkanı da, duruşmalarda, evet, bu parayı aldık demiş. bununla birlikte 12 makbuzdaki imza farklılığını hâkim, koz olarak alıyor ve "bu 12 makbuzdaki imza farklılığı, diğer 127 tane makbuzun da sahte olarak düzenlendiğini anlatır, diyebiliyor. farklı yerlerdeki işlemi genelleştiriyor keyfi olarak. suçsa bile Nerede kaldı cezaların şahsiliği prensibi? ilerde değindim. chp'nin kayıp trilyonlar davasında sadece sahsa kestiler cezayı,herneyse. kararı reddeden ve 111 sayfa şerh yazan hakim diyor ki: sahtecilik değil bazı illerin kusuru olabilir. onlar cezalandırılmalı ama siyasî Partiler Kanununa göre.
hale bakın, tek parti dönemi gibi baskıyla bazı maliye memurları Ankaradan illere matbu ifade tutanakları gönderebiliyor. Gönderilen ifade tutanakları hep olumsuz ve bizim aleyhimize;para almadım, işe gitmedim, fatura tanzim etmedim, şeklinde. Birisine bunu imzalatmışlar;ama adam okumuş ve imzasının üzerine yazmış, demiş ki: "yukarıda gitmedim, almadım, yapmadım diye yazıyorlar; ama, ben hem gittim hem aldım hem yaptım." Bir Maliye Bakanlığı mensubu nasıl buradan böyle yazılar gönderir, talimatlar verir. Ama, dediğim gibi, burada kesin bir amaç var. Menderes;e yapılan Erbakan'a da yapılmak isteniyor.
tüm bunların yanında durumu özetleyen çok ilginç yargılama örneği de şöyle: bazı polisler tutanak tutmuş, 19 tane şahit ismi var. Bu şahit şunu demiş, bu şahit bunu demiş; güya bu şahitler mahkemede dinlenmiş de hep bizim aleyhimize ifade vermişler gibi bir tablo oluşturuluyor. Bu şahitleri bir hâkim, kararına yazıyorsa, bunları ya savcılıkta veya mahkemede, özellikle mahkemede mutlaka dinlenmesi lazım. mahkemede dinlenmeyen tanıklar mahkemede dinlenmiş gibi gösteriliyor; bazı polislerin tutanağı ile. Bizim en çok hayret ettiğimiz hususlardan biri bu. Yargıtayın en azından bu kararı bu noktadan bozması gerekirdi; ama nerde...
şurası da çok önemli. emsal olsun diye değinmeliyim. Refah Partisi, başsavcının gayretiyle tüm yönetim kadrosuyla ceza alırken, CHP'deki kayıp trilyonlar davasında ise sadece muhasebe müdürleri cezalandırıldı. o ceza da ertelenmiş,hapis yatmadılar hala. türk yargısı bu işte. yargı zaten iyice siyasallaşmış sol döneminde. bakanları mehmet moğultay'ın pişkince ifadelerini biliyor herkes. çevik bir'in bakan eyüp aşık'a "belge verelim,başbakanı hapse attırın" emrini,diyaloğunu da biliyor,dönemi bilenler. bu nedenle yargı değişmesin diyorlar. adalet için,tarafsız veya bağımsız olması için değil ki. çark devam etsin. siz kimi kandırıyorsunuz? biz saf türküz;ama saf değiliz...
son olarak, insaflılara yeniden izah etmek gerekirse: 28 şubatçılar ülkeyi erbakandan ve dindarlardan ülkeyi temizleyip kendi ifadeleriyle bin yıl bu ülkeyi dine baskı kurarak yönetmek istiyorlardı. güce alışmılardı. bu ülke, bu halka bırakılamazdı. halkta,siyasetçilerde yani herkes haindi,cahildi. onlarsa bu ülkenin tek gerçek bekçileriydi; bilimsel konulardaki o kadar ilmi yetersizliklerine rağmen. alışmışlardı cumhurbaşkanlığına, vekilliğe seçimsiz zıplamaya. cepleri doluyordu her irtica denilerek canbaza bak numarasında.
bu tsk 'yı yıpratan din karşıtı, halk düşmanı, dış bağlantılı cuntaya ve korkak siyasi-bürokrat emir kullarına dünyada dahi allahın planı vardı ve gösterdi onlara. şu an şaşkınlıktan durumları meydanda. dışardaki eski artıkları şakşakçılar hariç kimse acımıyor,acıyamıyor bu zalim güruha.
kayıp trilyon davası o dönemin post modern darbesiyle indirilen iktidarını yıpratmak amacıyla yapılmış çok basit bir plandır. at gözlüğü olmayan insanlar bunu hemen farkederler. yahu kardeşim bu seçim yardımıdır. öyle 2001 krizinde iç edilen 35 milyar dolar kadar falan da değildir ha. 869 milyar tl'dir. (eski para ile) seçim yardımını istediğin gibi kullanırsın bir siyasi parti olarak. bunu hesabı sorulmaz. illa sorucam demişler zamanında. makbuzlar, faturalar gösterilmiş. yok illa çaldın demişler. neyse artık olan olmuş ayrı mesele. tam bilgi almak isteyenler yapici tahribat adlı arkadaşımın yazısını okusunlar. gün itibariyle erbakanın oğlu fatih erbakan reddi miras hakkını kullanmayacaklarını söylemiştir. bu hakkı kullansa idi bu borçtan kurtulurdu erbakan ailesi. ancak en doğrusunu yapmıştır bu hareketle.
bu ülkede ne kadar çok (bkz: bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan yazar) var. bunlara üşenmeden basitçe olayın içyüzünü anlatıyorsun anlamıyor, kartel medyasından duyduğuna zıplıyor. anlaşılıyor ki bunların adalet analayışı, dönemin chp si shp'nin huhuka yaklaşımı gibi...
adama diyorsun ki siyasi konularda hukuken yetki anayasa mahkemesinde;yani hükümetin emir kulu maliye inceleme yapamaz. baskı nedeniyle hukuku çiğner diye yasa men etmiş. hala diyor "maliye buldu 11 trilyon." sen komedi misin? öncelikle para 11 değil 14 trilyon olmuş bugün yasal faizler ve vekalet ücretiyle, bu bir. chp nin trilyon davasında müteselsil olarak yönetimi bırak, mali işler sorumluları ceza almazken burada herkese ceza teşmil edilmiş,bu iki. misal;ben başbakanım tüm işlerle ben mi uğraşacağım? taşradan biri hakiminde de dediği gibi bahsettiğim imzalamada hata yapıcak,ben sorulu olacam. en fazla mali işler sorumlusu mesul edilmeli. kısaca karar diyor ki: amacım belli,erbekanın siyasi hayatını bitirmek ve dindarlara iftira atıp, gelecek her yeni sağ iktidarı halk nazarında rezil etmek.
kökü hukuksuz bu kararı yinede ödeyeceğiz demişler. 1 trilyon yatırılmış, gerisi 5 yıl taksite bağlanmış. bu milli görüşçülerde bi acayip! ne ödüyon? darbeciler,hortumcular,ihalede yolsuzluk edenler,krizlerle ülkeyi perişan edenler ödemiyor,bunlar hazinenin sana verdiği para zaten; ama ödüyorsun.
son olarak bazıları eğer illa 11 trilyon arıyorsa yolsuzluk olarak, 2000 yılında dsp-mhp-anap döneminde Kızılay'ın depremzedeler için kullanılmak üzere Başbakanlık'a aktardığı ve bugünkü değeri 11 trilyona ulaşan deprem parasını incelesin...