--spoiler--
oysa soru varsa, cevabı da olmalıydı.
--spoiler--
hayatımda ilk defa başından kalkmadan okuduğum kitap olması sebebiyle ilklere giren kitaptır.
çok beklentili bir şekilde okunmaması halinde güzel bulunan kitaptır.
bir günde bitirdiğim okunmaya değer kitap. kitapta çok derin anlamlar, güzel hikayeler var. çoğu kişi eleştirmiş olsa da okunması gereken kitap. hayatta istediğini değil başkalarının istediği gibi yaşamaya mahkum olan insanların bir şekilde kendi benliklerini bulması için bir yol olduğunu güzel şekilde anlatmış serdar özkan. ayrıca böyle bir kitabı yabancı bir yazar yazmış olsaydı eleştiren çoğu kişinin bu şekilde eleştirmeyeceğini düşünüyorum.
bilmem kaç dile çevrilip bilmem kaç ülkede en çok satan olması beni şaşırtmıştır. madem böyleydi de ne diye yazarıyla yapılmış bir röportaj, haberlerde bir alt yazı vs. görmedik. bir türk yazarın başarısı dillendirilir genelde. ayrıca okuduktan sonra biraz şişirilmiş bir reklam kampanyası olduğunu düşündüğüm kitaptır. evet güzeldi, sürükleyiciydi ama kişisel gelişim kitaplarının romanlaştırılmış hali gibi gelmişti. beğendim mi beğendim, güzel notlara sahipti. sonuç olarak " reklam " kısmını anlayamadığım kitap olarak yerini aldı raflarda.
bir ara herkesin elinden düşmediği için okumadığım şimdi neyin nesiymiş şu meret diye okumaya başladığım sayın kitap. okudukça bu kitapta bir bit yeniği var demiyor değilim hani.
(bkz: meyve veren ağaç taşlanır)
--spoiler--
oysa insanların çoğu, yeni ilişkilere eski bağlarla geliyorlardı. geçmişten taşıdıkları ister güvensizlik, ister anlaşılamamak, isterse de çevrelerine ördükleri savunma duvarları olsun, her bağ yeni ilişkiyi özgürce yaşamalarını engelliyordu. daha önceki ilişkilerinde haksızlığa uğradıkları konusunda belki haklıydılar ama, haksızlık edenin karşı taraf değil de, bir türlü bırakamadıkları "geçmişleri" olduğunu göremiyorlardı.
--spoiler--
kitap için yapılan eleştirileri okuyup, bestseller lığının aldatmaca olduğunu göre göre aldım kitabı ve okudum. bir şeyler kattığını düşünmüyorum, iyi zaman geçirmek için bile fazla basit bir kitap hatta. sırf yarım bırakmamak için son sayfalarına kadar okudum, zaten kitap ince olduğu için de bitmesi çok da zor değildi.
hiç bir kitaba kötü dememek gerek belki, çünkü içinde emek var, hayal gücü var, beklenti var... ama okumayanlar bir şey kaybetmedi kaybetmeyecek de. okumadıysanız boşu boşuna para verip de almayın.
kitabı aldım(lanet olsun o güne).
üstünde uluslararası bestseller yazıyor bir an sevindim. arkasını çevirdim almanya'da ki bir televizyonun, kanada'dan bir televizyonun ve bir yazarın, sonra bir slovenyalı ismin kitap hakkında yorumları var. sonra iyi ki aldım diyerek eve koyuldum. kitap zaten 205 sayfacık, sayfaların 1 tanesinde de ortalama 100-140 arası kelime var. sonra 1 saat içinde kitabı yalayıp yuttum ama ne yutma!
kitabın 150. sayfasına gelene kadar kusacak gibi oldum, ''ulan her halde kitabın bundan sonra ki kısmında çok acayip şeyler olacak yoksa bestseller olmazdı'' diyerek okudum ama hiç bir bok olmadı. taa ilk 10 sayfasından o ikizinin aslında olmadığını zaten anlamıştım...
netice:
sen sen ol sakın alıp da okuma! hangi aklı güzeller bunu bestseller yapmış zaten şaşıyorum.
son zamanlarda okuduğum en berbat kitap.
birde kitabın altında ''küçük prens gibi'' bir şey yazıyordu ki tamamen düzmeceden ibarettir. ne alaka lan? küçük prens nerede bu dandik kitap nerede?
ulan dedim 300 bin adet basılmış bu kadar insan bu kitabı alıp okuduysa mal değildir herhalde. itiraf ediyorum sözlük bu kitabı alıp satış rakamına katkıda bulunduğum için artık ben de kendimi bir mal olarak tanımlayabilirim.
ulan adam nasrettin hocanın 2 hikayesini almış üzüm üzüme baka baka kararır demiş, al sana kitap olmuş.
yani diyeceğim şu ki, okumayın arkadaşım vakit kaybı, 10 liranıza bir bilet alıp sinemaya gidin, daha güzel. hayatımda ilk defa bir kitaba verdiğim paraya acıdım resmen.
ya resmen insafsızca eleştiresim var öyle gıcık oldum...
şöhretinin hakkını veren nadide bir serdar özkan eseri .
kitap ilk okunduğunda 150 sayfa boyunca canını sıkabilir .takılma,en ufak bir detayı bile kaçırma .hatta o dörtlüğü bile yaz bi kenara .çünkü 150 sayfa boyunca oflayıp puflaman son elli sayfada yutkunmalara,göz dolmalarına dönüşüverecek .ve işte bu diyeceksin,diana ve mary nin artemis ve meryem i,sarı çiçekle venüsü temsil ettiğini öğrenince,bunu bilerek bir daha okuyacaksın kitabı .ve inan ki,yine tat alacaksın .
arkadaş bi kitap bu kadar güzel olamaz ya .son cümlede matiyas yerine jon denmesinde bile anlayana bi gönderme var .cidden çok güzel,dikkatimi toparlayıp okurum,en saçma detayları bile kağıda dökerim okurken diyen mutlaka eline alsın okusun .cidden pişman olmayacak .
pazarlama stratejisinin nelere kadir olduğunun ispatı. yahu bu kitap basıldı ulan daha önce satmadı. sonra aynı kitap, aynısı tekrar basıldı ve engin kaynaklar ile reklamı yapıldı. sonuç ortada.
yazarın kullandığı metaforlar içimde bir yerlere dokununca sevdiğim, okurken oldukça hoş vakit geçirdiğim kitaptır. söylendiği gibi içi boş olduğunu düşünmüyorum, aksine; masalsı anlatımının okura az da olsa bişeyler katabileceğine inanıyorum.
kurgusu müthiş ama iz bırakan bir kitap değil kesinlikle. kendine yazık etmiş reklam yapıp beklenti yaratmasa kitap 3-4 misli fazla beğeni toplardı kanaatindeyim.
geçel yıl aldığım ama hala bir sayfa okumadığım ve masamın üzerinde bana bakan kitap. ben kitap okumam ki niye aldım bilmiyorum. galiba üzerinde '50 ülkede, 43 dilde' yazması beni etkiledi.
En çok satanlar listesine giren Serdar Özkanın kitabıdır. Gündelik okunabilecek bir kitap olmakla birlikte insana çok şey katmak amacıyla yazılan bir kitap değildir.
43 tane dili çevirmeye uğraşılacağına kitaba biraz daha uğraşılsaydı belki bir şeye benzeyecek kitap. kitabın kapağı bile eline aldığında insan vayyy dedirtir ama içi fıss. gülle konuşan kızlar kadınlar ne lan bu alis harikalar ülkesinde.