osmanoğullarının soyunun kayı olup olmadığının bilinmediğini söyleyen kişi zaten prof. dr. halil inalcık beydir. kendi bulmuş gibi millete yediren orospu çocukları bunu nasıl anladıysa "kayı boyu yohtır ehe" diyor.
osmanoğullarının soyunun kayı olup olmadığının bilinmediğini söyleyen kişi zaten prof. dr. halil inalcık beydir. kendi bulmuş gibi millete yediren orospu çocukları bunu nasıl anladıysa "kayı boyu yohtır ehe" diyor.
kayı boyu diye birşey yokmuş. vay anasını be biz meğersem yok muşuz.
halil inalcık'ın iddiasına göre osmanlılar kayı boyundan değildir. bunun kaynağı olarak aslında başka boydan olduğunu iddia etmiştir. fakat osmanlılar kendi belirttikleri ve dönem tarihçilerinin yazdığına göre kayı boyundandır.
bir diğer saçmalık ise karakeçililerin olmadığıdır. bir kere daha bizi yok ettin heval. karakeçililer anadolunun her tarafında vardır. kırıkkale'nin karakeçili ilçesi adını karakeçililerden almıştır. şanlıurfa'da kürtleşmiş karakeçili aşireti vardır. tamamen kürtleşmelerine rağmen köylerinin adı karakeçili almıştır. bunun yanında çorum'da da karakeçili köyü vardır. bizim köyümüz izmir'in ödemiş ilçesine bağlıdır. izmir'den şanlıurfa'ya kadar binlerce insan karakeçililere bağlı olduğunu dumanla haberleşerek öğrenmediğine göre böyle bir aşiret vardır. bütün karakeçililer kendilerinin kayı boyundan geldiğini bilir.
karakeçililer dışında pek çok oymak kayı boyuna mensuptur. atçekenler, sarıkeçililer ve kızılkeçililer gibi başka aşiretlerde vardır.
Kayi boyu vardir lakin osmanlilarin bu soydan geldigi kesin olarak bilinmemektedir. Osmanlilari bu soya baglamalarinin nedeni cogunlukla Osmanliyi Selcuklunun devami olarak gosterme cabasidir.
soysuz insanların başka insanları da kendi gibi soysuz sanma durumu. kayı diye boy olmasa nolur ki? başka bir boy olsa nolur? osmanlılar türk değil mi? türk. oğuz değil mi? oğuz. e problem ne aga?
Oğuzname'de Türkler'in dip-atası Oğuz Han olarak kaydedilir. Sözde onun 6 oğlu olmuş. Gün, Ay, Yıldız, Gök, Dağ, Deniz. Gün en büyük oğluymuş. Onun oğlu da Kayı. Oğuz Destanı diyor ki, Hanlık Oğuz Han'dan sonra Gün Han'ın hakkıdır ve ondan sonra da bütün Türk kabileleri üzerinde egemenlik Gün Han'ın oğlu Kayı'ya aittir. Osmanlı da bu dala tutunarak siyasal bir meşruiyet kazanmak istemiş.
sonuçta bir efsaneye dayanır bu boylar. ne gerçektir, ne de yalandır denebilir.
Osmanlı hanedanı'nın kendini oğuz boyuna dayandırması siyasi üstünlük için olabilir, gerçekten kayı boyundan da gelmiyor olabilir, fakat buna dayanarak türk boyları yalandır demek düpedüz ahmaklıktır.
Koskoca türk tarihi osmanlıdan ibaret mi ki bir devlet üzerinden çıkarım yapıyorsunuz? Selçuklu devleti neydi o zaman ben de sana bunu soruyorum, madem boylar yalan ve siyasi üstünlük için uydurulmuş, ne diye selçuklu hanedanı kendini kayı boyuna değil de kınık boyuna dayandırdı? Kınık boyu üçoklara mensuptur ve üçoklar yönetimde bozokların gerisinde kalır, yani kendilerini kınık boyuna dayandırmak o dönemler için artı değil eksiydi.
Kaynağınız götünüz olmasın, sallayacaksanız da destekli sallayın.
osmanlı türk boyları arasında yer alır ve burası oldukça açıktır. bunun dışında bazı kaynaklarda osmanlı seceresinde gök-han ismi görüldüğü için gün han oğlu kayı'nın yerine gök han oğullarından olduğu ve kayı boyunun siyasi üstünlük kazanmak için kullanıldığı öne sürülmüştür.
bu düşüncenin gözden kaçırdığı ise osmanlı'nın kayı boyundan olduğu düşünen tek kişi kendileri değildir. kayı boyundan olan veya gün han'ın diğer oğulları* soylarından gelen türkmen obaları tarafından sahiplenmiştir.
"Rûm ülkesine en yakın olan boy Beçenek'dir; sonra Kıpçak, Oğuz, Yemek, Başgırt, Basmıl, Kay(Kayı), Yabaku, Tatar, Kırkız (Kırgız) gelir. Kırgızlar Çin ülkesine yakındırlar.". tüm Türk boy ve oymakların yaşam alanları tanımlanır.
Ayrıca;
"Çomul boyunun kendilerinden bulunduğu çöl halkı ayrı bir dile sahiptir, Türkçeyi iyi bilirler. Kay, Yabaku, Tatar, Basmıl boyları da böyledir. Her boyun ayrı bir ağzı vardır; bununla beraber Türkçeyi de iyi konuşurlar. Kırgız, Kıpçak, Oğuz, Toxsı (Tukhs), Yağma, Çiğil, Uğrak, Çaruk boylarının öztürkçe olarak yalnız bir dilleri vardır. Yemeklerle Başgırtların dilleri bunlara yakındır. .... Dillerin en yeğnisi Oğuzların, en doğrusu da Toxsi ile Yağmaların dilidir."
"آرتِس Ertiş" "Yemek(kimek)" kırlarında bulunan bir ırmağın adı........"ve ".... Bunun gibi Çiğiller ve başka Türklerce ﺫ (Dhāl) olarak söylenen bu harfi "Rus" ve "Rum" ülkelerine kadar uzanan Bulgar, Suvar(sibir), Yemek(kimek), Kıpçak boyları, hep birden (ز z ) olarak söylerler. Öbür Türkler "ayak"a "اَذَق adhak ", bunlar "اَزَق azak " derler." gibi Türk boy ve oymakların dilleri hakkında bilgi verilir.
Bu iddiayı ilk ortaya atan bir ingiliz bilim adamı. Titri tarihçi de değil. Maksadı osmanlının kayı soyundan gelip gelmediğini belirlemek filan değil. Onun derdi başka. Esas Bu iftirasından sonraki sözlerine bakınca niyetinin ne olduğunu anlıyorsunuz. Kim bu herif? Colin Imber. Ne diyor bakalım:"osmanlı devleti anadoluluydu, müslüman değildi ve pontik (rum) ti. Allah allah. Bak sen şu işe. Bu ingiliz köpeğinin ünvanı bilim adamı ya, her söylediğini hemen kabul etmek lazım öyle değil mi? Ne diyor bu palavracı ingiliz: " osmanlının kökeni ve tarihi kanıtlanamaz ve bir karadeliktir". O esas bıraksın osmanlıyı da dönsün ingiliz kraliyetinin kökenini sorgulasın önce. O ne idüğü belirsiz hapsburg (saxe coburg gotha - windsor) hanedanına baksın. Yahudi dönmesi mi alman kırması mı artık her neyse. Öyle ya kraliyetin erkek çocukları sünnet oluyor ve müslüman değilse eğer muhtemelen gizli yahudidirler.
--spoiler--
Kayı Karşıtlığının Nedenleri
Osmanlıların Kayı’dan gelmedikleri konusunda neden bu kadar cansiperane gayret gösterilmektedir. Bunu da biraz irdelemek yerinde olacaktır. Aslında son dönemlerde Osmanlıların menşei üzerinde yazı yazanlar dikkatle takip edilirse bunu ortaya koymak hiç de zor olmayacaktır.
Osmanlı Devletinin kuruluşu ve hukuk tarihine dair çalışmaları ile tanınan ingiliz bilim adamı Colin Imber bakınız bir makalesinin sonunu nasıl bağlamaktadır:
“Osmanlıların kökenleri hakkındaki eski ya da çağdaş kuramların hiçbiri kesinlikle kanıtlanamaz. Osman Gazi hakkındaki geleneksel hikâyelerin neredeyse tümü hayal ürünüdür. Çağdaş bir tarihçinin yapabileceği en iyi şey, Osmanlı tarihinin başlangıcının bir kara delikten ibaret olduğunu kabul etmek olacaktır”. (Bak. “Osman Gazi Efsanesi”, Osmanlı Beyliği (1300–1389), istanbul 1997, s. 77).
Sosyal tarihin meseleleri hakkında konuşurken belki de en söylenilmemesi gerekenleri söylemektedir Colin Imber. Eski dönemler hakkında yeraltından çıkan bir çanaktan çömlekten yola çıkarak değerlendirilmeler, destanlardan hikâyelerden yorumlar yapılabilmekte iken iş Osmanlılara gelince kuruluşuna dair onlarca eserin göz ardı edilmesini istemektedir. ileriye dair de kesin hükümler yürütülmekte ve bu hususun sanki kapanmasını istemektedir. Şayet bir tarihçi Osmanlı devletinin kuruluşunun bir kara delik olduğunu kabul etmezse o çağdaş tarihçi de olamaz. Artık ona ne denilmesi gerekir herhalde en iyi Colin Imber bilmektedir.
Prof. Dr. ilber Ortaylı, Colin Imber’in bu fikir dahi denilemeyecek hezeyanları hakkında:
“Colin Imber’in yazdıkları falan palavradır. Karanlıkta gayet kolay kılıç salladığını veya Fransızların tabiriyle açık kapı omuzladığını görüyorsunuz. Bu anlatılanların veya nakledilenlerin hepsi yalandır, efsanedir, gerçekle ilgisi yoktur diyor. Bunu söylemek çok zordur. Çünkü gerçekle ilgisi olmadığını tespit için hakikaten gerçeği nakleden verileri bulmanız lazımdır” demektedir. (Bak. “Menkıbe”, Osmanlı Devletinin Kuruluşu Efsaneler ve Gerçekler, Ankara 1999, s.17).
Diğer taraftan Colin Imber’in Osmanlı devletinin kuruluşunu bir kara deliğe benzeterek bu konudaki yazılanları yok saymasından ve tamamen gözden düşürmesinden sonra, başkalarının harekete geçerek o kara deliği doldurmaya başladığı görülmektedir.
Şimdide Colin J. Heywood’un ifadelerine dikkat edelim.
“Getirilen öneri şu: Imber’in kara deliğini doldurabilmek için Osmanlı Devleti (ki hiç şüphesiz Anadoluluydu ve daha sonra kendini bu ortama iyice yapıştırmak için rivayetler ve efsaneler icat etti) ve Osmanlı nüvesi (ki Pontik, Anadolulu olmayan ve gayrimüslim bir kökene sahip olduğu öne sürülebilir) arasında bir ayırıma gitmek yararlı olabilir”. (Bak. “Osmanlı Devletinin Kuruluş Problemi: Yeni Hipotez Hakkında Bazı Düşünceler”, Osmanlı 1, Ankara 1999, s.144).
işte buyurun Colin Imber ingiliz hava kuvvetleri gibi Osmanlı tarihini en ağır bombalarla bombalıyor, hiçbir şey bırakmıyor. Ardından piyade güçleri ileri çıkıp sahayı doldurmaya başlıyorlar.
Heywood, Osmanlıları önce Osmanlı Devleti ve nüvesi olarak ikiye bölüyor. Osmanlı Devleti hakkında vardığı yargı hiç şüphesiz Anadoluluydu oluyor. Yani Anadolu’da kuruldu demek istiyor. insanın bari bunu da reddetseydiniz diyesi geliyor. Oysa bunun pek önemi yok. Belki de önce bir doğru tespit yapmış gibi görünüp sonra asıl vurmak istediği darbeyi indirecek. Nitekim Osmanlı nüvesi diyerek ifade ettiği Osmanlı ailesi hakkındaki görüşüne bakınız. Bir cümle ile üç hükmü birden veriyor. O Anadolulu değil! Müslüman değil! Ve Pontik (Yani Rum demek istiyor). Artık hangisini isterseniz düzeltiniz.
Bir misalde kaynaklara bakış tarzı ile ilgili olarak vermek istiyorum. Yabancı bilim adamları her ifadelerinde Osmanlı tarihi ile ilgili eserleri küçümseyerek ve gayr-ı ciddi gibi vermekte pek hünerli durmaktadırlar. Aralarındaki bir iki çelişkiyi misal olarak gösterip ardından istedikleri kısmı yanlış ve hatalı olarak değerlendirmekte ve bir kalemde üzerini çizmektedirler.
Bakınız Heywood kimlik meselesi ile ilgili yazarken “Osmanlı saray kroniklerinin sağladığı uydurma tarihsel bilgi” diyerek bir çırpıda kesin hükmünü vermektedir. (Aynı makale, s.139). Michigan Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Rudi P. Lindner ise Aşıkpaşazade’nin bilgilerini değerlendirirken “Kaynak olarak kullandığı eserlerden aldığı parçaların ne kadarını ne derecede değiştirdiği açık değildir. Yıllar içerisinde hikâyesini ne kadar geliştirdiği de malum değildir” (Bak. “Selçuklular, Moğollar ve Osmanlılar Arasında”, Osmanlı 1, s. 149). Yani siz bir eseri kullanırken bu bilgileri ne kadar değiştirdi, neleri ilave etti, neleri çıkardı diye düşünüp yorumlamaya başlarsanız o eseri değil kendi fikir ve düşüncelerinizi doldurmaya başlarsınız demektir.
Aynı Lindner bir Bizans kaynağını kullanırken ise: “Burada değerlendirilecek örnek George Pachymeres’in modern kroniğidir”, diyerek hiçbir kaynak tenkidi yapmadan kullanabilmektedir. Ona göre Türk kaynaklarının tüm bilgileri arızalı buna karşılık Bizanslı kaynaklar ise modern, doğru ve tarafsız olup her bilgisi sıhhatlidir.
Şayet bir ilim adamımız tarihimiz hakkında müspet bazı ifadeler kullansa veya kaynaklarımızdan onlarla ilgili hoş ve güzel anekdotlar aktarsa bir anda hamaset yapıyor diyerek saldırılara maruz kalmaktadır. Anlatılan konu ilmi olarak ele alınmış mıdır? Alınmamış mıdır en küçük bir araştırma zahmetine dahi katlanmadan insafsızca eleştirilmektedir. Hâlbuki dikkat edilmesi gerekir ki burada yargılanan tarihtir. Osmanlı tarihi konusunda Türk kaynaklarını hiçe sayanlar, yok farz edenler ve tüm bilgilerini Ecnebi tarihlere veya kendi hayal dünyalarına göre yorumlayanlar ise baş tacı edilmektedir.
işte bilim adamlarının Osmanlılarla ilgili araştırma yaparken özellikle son yüzyılda kaleme alınmış Batılı tarihçilerin eserlerini hangi gözle okuması ve değerlendirmesi gerektiği gayet açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır.