korku üreteci olmasının yanında korkunun yeni doğmuş hali. hem üreten hem tüketen bir şeydir. hem yararlı hem zararlı bir dürtüdür. iyi şeylere yönlendirip farkındalığı artırırken kötüye yönlendirip dibi de boylatabilir. duygu ve düşüncelerini kontrol edebilenler için çok güzel bir iç dinamiktir, kaygıları aşmak kendini aşmakla eş değer taşır; ama kontrol edemeyenlerin elinde hayat söndüren, paranoyaya dönüşen bir şey oluverir.
doğum ve ölüm arasındaki "korku" kavramının hemen yanında yer alır. varoluşun anlamsızlığı ve kaygıyı iyice derinleştiren temel olgu da ölümdür. ölümden ve ardından gelecek olan yokluktan duyulan ve genellikle bilinçdışına itilen korku, tüm fobilerin altında yatan ana korkudur. "doğmuş olmak" ve "ölecek olmak" insanın iradesi dışında gerçekleşen bu trajik yazgının ağır baskısı, bir diğer genel insanlık durumu olarak kendisini gösterir. Varoluşun "doğmuş olmak"la "ölecek olmak" arasındaki boşluğu ve "niçin yaşıyorum?" sorusu ve bu soruya yanıt verilmemesi, en önemli kaygı nedenlerinden biridir. ölümden sonrası hakkında hiçbir fikrimiz olmayan bizler bu "kaygı"yı iliklerimizde hissediyoruz ve hissetmeye devam edeceğiz...
hani böyle birşeyler için çok çaba sarfeder, emek verir insan; ne olursa olsun vazgeçmez. sonra bir gün, sıradan bir gün etrafına bakar. boşa çabaladığını görür, farkeder..
nedeni de, sonucu da belli hissiyat.
sebebini bilmek istemediğimiz için belirsizlik imgeleriyle süslediğimiz her şey gibi bu iç sıkıntısını da sebepsizmiş gibi betimleriz.
"+neyin var?
-hiiçç?
+canın sıkılmışa benziyor, n'oldu?
-bilmiyorum içimde bir sıkıntı var.
+peki."
benzeri diyaloğlar hepimizin başımızdan geçiyor, geçmeye devam etmekte ve dahi devam edecek.
böylesi kişiye özel kelimeleri tanımlamak ilginç deneyimler yaşanmasına neden oluyor kimileyin.
bir arkadaşım eksiklik duygusu olarak tanımlamıştı, sohbetlerimizin birinde. üzerinde uzun süre düşünmeme sebep olan bu tanım; hakkaten ve hasseten eksiklik duygusunun tutkulu bir biçiminden başka bir şey değil sonucuna ulaşmama neden oldu.
peki eksiklik duygusu; tamamlanmak isteğinden ya da onaylanmak arzusundan kaynaklanmıyor mu?
neden eksik hissederiz kendimizi? sürekli olarak gerilim içinde olmamızın sebebi, benliğimizi kemiren tamamlanamamışlık hissiyatımız; yalnızlığımızın ta kendisi değil mi?
işin aslı biliriz sıkıntımızın kaynağını ya da kaynaklarını. boğazımıza kadar battığımız yalnızlığımız değilse nedir, bunca kederin, gamın, tasanın içimizi sarıp sarmalamasının nedeni?
bir başka arkadaşım da yitirilmiş fırsatların neden olduğu onulmazlık duygusu olarak tanımlamıştı. biraz değiştirerek, fırsatların yitirildiğine inanmışlığımızdan kaynaklanan çaresizlik de diyebiliriz buna. bazıları geçmişe bağımlı yaşamak da diyorlar. bir de gelecek ile ilgili yönü var bu duygunun.
yani vesvese.olmayan bişeye karşı varmış gibi ya da olucakmış gibi düşünüp sonucunda vücutta bazı şeylerin ortaya çıkması.tabi bu, kaygının ilerlemiş aşaması.tabi ki her insan az da olsa kaygı yaşar bu normaldir.hatta kaygı streside yaratıcağı için vücuda yararlıdır.stresin fazlası zarar azı ise vücudu uyarmak için yararlıdır.
(bkz: anksiyete bozukluğu)