hep susarsın. bir yandan susmak isterken diğer yanın artık aç şu çeneni de birazda o korksun diye yırtar kendini. ama sonuç hep aynıdır. korkarsın da korkarsın. aşkın vazgeçilmezidir kaybetme korkusu.
çok kötü bir durum.ne olsa alttan alan taraf olursun niye alttan alıyor olursun.tartısma cıkmasın diye kendi kendine söylenirsin niye konuşmuyorsun olursun.işte karşı tarafa beslediğimiz sevgi seviyesi en üst düzeydedir.çok kötü bir durum.keske karsılıklı olsa bu korkular keşke daha az acı cektirse.ama çok şey ögrendim bu durumdan.çok örnek var önümde , aklı başında bir insan olarak şunları ögrendim sizlerede özet geçeyim;
-tartısmak bazen iyi olur , seviginizin kıymetini anlarsınız.
-bazı şeyleri yapmasını isteyin aksi takdirde olacakları söyleyin durummun farkına varsın.
-a dediyse b olsun gerekirse kavga edin.
-aklınıza ne geliyorsa söyleyin
unutmayın karsı tarafta size deger verdiği sürece ilişki bitmez.korkularımızın önüne belki bu şekilde geçebiliriz.doktora gitmekte bir çözüm yolu olabilir ama ne anlar doktor benim sevgilime olan bağlılıgımı.
unutmadna şunuda söylim ikili ilişkileriniz ikinizin arasında kalsın, 3.olmasın.her attıgı mesaja cevap vermeyin.işiniz olabilir görmemiş ayagı yapın gördüyseniz bile bırakın biraz sizi düşünsün.korkularınza eşlik etsin farkına varsın durumun.yoksa 'çantada keklik' muamelesi görürsünüz.
dipnot:su an bunları yaşamaktayım , buraya gelip yazmak istedim çünkü ona birşey diyemiyorum allah beni kahretsin.
insan bazen kaybetme korkusuyla sımsıkı sarar sevdiğini. gözünden sakınır.
bu bağlılık, bu aşk bazen o kadar yorar ki sevileni, kaçmak kurtulmak ister.
sonuç olarakta;
elinizden bir yağmur damlası gibi akıp gitmeye başladığını görürsünüz. çok acıdır, çok acı.
sizi üzen , onu kaybetme korkusu değil, "mutlu olabilecek mi?" kaygısı olmaya başlar.
karşılıksız sevmiş, almadan vermeyi ondan öğrenmişsinizdir.
o sizin yalnızca sevdiğiniz değil de, öğretmeniniz olmuştur artık!
ne diyor, özlem tekin ablamız;
aşıksan korkuyorsan kayıp,
sevip de susuyorsan ayıp.
doğru yerlere doğru zamanda kanalize edilemezse kaybetmek kaçınılmazdır zaten ama eğer doğru şekilde kullanılırsa muhteşem bir geri dönüş de yaşatabilir...
fazla olduğunda psikolojik sorunlara yol açar ki bu sorunlar hayat boyu ananızı belleyecek cinsten sorunlardır.
her türlü ilişkiden, yakınlıktan uzak kalmaya sebep olur. dolayısıyla insanlardan ve sorumluluktan kaçma, farklı bir psikolojiye bürünme şeklinde sonuçları da olabilir. beraberinde getirdiği milyonlarca takıntı kişiyi pek sıkar, pek üzer. ıı, çok kötü lan. kaybetmekten korktuğunuz şeyin götüne koyun, alışıyorsunuz sonradan.
gitme !
lütfen kal...
beni benimle bırakma
sana bu kadar alışmışken yüreğimi
ıslatma göz yaşlarımla.
kulaklarımı sesinden, burnumu kokundan
mahrum etme n'olursun
bir yere gittiğin yok biliyorum
ama korkusu bile yetiyor gidişinin,
gerçeğine nasıl dayansın yüreğim
yapmadığım bir şeyi yapıyorum bu aralar
bir kızın karşısına geçmiş
beni sevmesini istiyorum,
mavisinin gölgesinde, kırmızısının yanı başında
yaşlanmak için...
"korkusunu kaybetme" ferahliginin tersi duygulanimdir.
kaybetme korkusu ensenin urpermesi, gotun buzusmesi ve yutkunma guclugu verir.
korkuyu kaybetme ise kafaya serinlik, gotun rahatlayip gaz cikarmasi ve cigerlere taze hava doluyormus hissi verir.
sonunda her zaman o kafa duser, o got pamuklanir, o nefes durur...
akıl almazdır. insanın herhangi bir şeyi ya da birini kaybedeceğini düşünmesi kendi ölümünü düşünmesiyle eş değerdir. şayet insanlara fazla fazla değer verildiyse ve geri almak insana koyuyorsa can çok acır. kaybetme korkusu burada açığa çıkar ve insan her an son nefesini verecekmiş gibi yaşamaya başlar. velhasılı kelam kötüdür, acıtır.
bu duyguya hiç alışılmaz. ne kadar zaman geçerse geçsin, her şey ne kadar yolunda giderse gitsin bu korku nüksettiğindeki yürek burkulmasından bir şey eksilmez. ruhun daralır, anlam daralır, dünya daralır.
ip üstünde yürümeye benzer. Denge biraz bozulduğunda düşülebilir. Aslına bakılırsa, denge tüm doğada önemlidir. Her şey; dünya bile dengesini kaybederse, dağılır. Bir gün ipin ucu elimizde kalabilir korkusudur...
çok b.ktan bir duygu olmakla birlikte, insanın resmen kendi kendine şantaj yapmasıdır. bazen gereklidir ama ipin ucu kaçtığı an insanı olup olabileceği en dip noktaya itmesi muhtemel durumdur. şaklaban olurun, ölürsün ya daha ötesi yok.
kendini gerçekleştiren bir kehanettir. ne kadar çok korkarsak o kadar çok kaybederiz,ve kaybettiklerimiz arttıkça korkularımız da artar.. bu açıdan da kısırdöngüdür..
korkunun ecele faydası yok atasözümüzü hatırlatan başlık. hayatta sahip olduğumuz a dan z ye her şeyin bir gün yok olabileceğinin bilincine varmak gerekir. sahiplenmeden yaşamak gerekir hayatı, sonra çok fazla üzülmemek için. bu korkuyu yaşayan herkes için can yücel'in bağlanmayacaksın şiirini yazmak istiyorum buraya:
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak..
eğer bir gün,hayatı ucundan tutarak yaşamayı öğrenebilrsek tüm korkularımız yenebiliriz belkide.
neyi kaybetmekten korkmak? kaybedilene göre değişebilen bir korkudur bu bence. göreceli olduğu da kesin ancak herkesin bu duyguyu az çok yaşadığını hesaba katarsak hayatın gidiş hatına göre şekillenebilir bir korku aslında. sevdiğimiz insanı kaybetmekle çok sevdiğimiz bir eşyayı kaybetmek de buna göre farklılık gösterir. bazı şeyler vardır ki insanın içine işler. etinizden bir parça olur adeta.
evet canlı bir varlığı kaybetmekle cansız bir varlığı kaybetmek kıyaslanamaz bile. ancak bazı özdeşleşme durumlarında bu daha da acı verici oluyor. mesela çok sevdiğiniz bir insanın size vermiş olduğu bir kolyeyi yıllarca saklıyorsunuz. o kişi ölmüş olabilir, uzakta olabilir. tek teselliniz o nesnedir. işte sizin için çok ama çok değerli olan o nesneyi kaybettiğiniz vakit canınız çok yanar. sanki o insanı sonsuza dek yitirmişsiniz gibi acı çekersiniz. sonrasında ona karşı kendinizi suçlu hissedersiniz. verdiği emanete sahip çıkamadığınız için o ufak ama en değerli nesne için günlerce gözyaşı dökebilirsiniz. evet işte bu acıyı yaşamamak için kaybetmekten korkabilirsiniz.
bazı seçeneklerimiz daha var. Çok sevdiğiniz bir insanı kaybetmekten korktuğunuz vakit onu ya sevginizle boğarsınız, ya da kendiniz boğulursunuz. Çekilen acı genellikle tek taraflıdır. bahsettiğim sadece ölüm korkusu değil. ayrılma ya da terk edilme duygusu da var işin içinde. hatta insanoğlu zaman zaman bencil davranıp sadece yalnız kalmak istemediği için de kaybetmekten korkabiliyor.
karmaşık bir durum sevgili dostlar. işin içine mantık girince çok daha karmaşık oluyor inanın.