mütefekkir salih mirzabeyoğlu’nun şiirlerini topladığı eseridir…
aydınlık savaşçıları, önsöz ve anafor’dan sonra yayınladığı dördüncü şiir kitabıdır.
bu eser, büyük doğu'ya "nisbet" tarzımın, sanat açısından da mihrakını bulmuş, billûrlaşan "bellibaşlı bir sanat anlayışı"nın ana hatlarıyla görünüşüdür:
büyük doğu'nun eşya ve hadiseler karşısında "nasıl"ı temsil eden ruhunun "niçin"ini, yani teorik ve decrit buudunu, "doğrulaycılık usûlü" ve "intikal mihrakı"nı temsil etmem, sanat bahsine de nasıl yaklaştığımın rengini verir.
zekânın özü, müsbet hayâl kabiliyeti... bir insanda zekâ kabiliyeti de, "bu insanların sözlerini anladıkları kadar" dedikleri, batın kahramanlarının ağzından dökülen incilere nüfûz kadar...
yani şiir idrakı kadar...
"şiir idrakı", bir idrak buududur ki, ham yobazla kaba softa, bunun "kur'an idrakı" demek olduğunu bilmez...
şiir idrakı ile bir sanat dalı olan şiir arasındaki farka ve ilgiye dikkat... ve şiir: muhayyelâttan terekküb eden kıyas... ve üstadım'ın şâirane ifâdesiyle, hakikati polis üniformasıyla arayan ilim kadrosuna mukabil, onu hırsız gibi avlayan şair...
şair, kuru aklın dörtköşe hesaplarına sığmayan hakikatleri avlayan, gözü açık rüyâ görendir... tarifi "arif"e ne kadar yakın ve bazen de aynı...
rüyâların adamıdır...
rüyâ tâbircisidir...
öyle ki, rüyâ tâbirinde başvurulan usûlleren biri de, sahici şairlerin mısralarıdır...
bu satırları, "sanat üzerine düşünme" bahsine katınız!..
s.m 1996
göklerde kanat açmış gûya gönlümce hür kuş
ben değil mi yine ben kedere hedef durmuş
gizleniyor bildiğim saklambaç oyununda
benim gölge alemde kendisine kaybolmuş
bu mahmurluk sırtımda kaplumbağa kabuğu
rahatı rahatsızlık şu dünyanın seyrinde
ah geçmiş ne gelecek şimdiyse uçan buğu
yollar ki bir birine kavuşmanın derdinde
su üstünde ürperti hep gurbetlik duygusu
nakışa düşen manâ deniz üstünde desen
zamanın nabzımı tutsun diye kurduğu
dalgada gölge eşya benim gözümde de sen
bir kayanın üstünde bilmem böyle kaç vakit
rüyaların izinde tâbirlerin peşinde
yıldırım düşen levha kumaşım ki mücerret
açıktan geçen gemi yüreğim o gemide
· ·
tedirgin bekleyişler berzah sırrında hapis
fikir ki saklı güzel gözümde açık derin
pervane çeken mihrak nisbet kurduğum akis
rüyâların ötesi müjde verdi güvercin
ağı germiş çoktandır yıldız köşeler cinsi
gebe dumanlı dünya sancı sarınca doğum
rüzgâr dinlenen dalga kıyı idrakı şimdi
ruh nisbeti bir harman ışık içinde oyun
kuş gagası ve dudak topluluktan işaret
hayat sanat ve manâ yoğunlukta bir mizân
mağara dostluğunda doğrulanan öz hikmet
bütün fikir hisarı aynada duran nişân
· · ·
-'kanıma girmiş adam işte önünde hayat!'
uykuda uyanıklık gözü açık uykuda
bir ben vardım yine ben dağı delen o Ferhat
akşam alnımda gezen hararet berrak suda
kayan yıldız sırrı mı sırrı ile barışık
gümüş renkte duruldu varolmak kuruntusu
burcumun hissesinde alnındaki kırışık
ölmek için mi doğduk asıl olmak doğrusu
ömrün sonunda tarla marsık kokulu külhân
kuyu içinde çile çekmiş insan duygusu
deri üstünde deri yanık kokusu aman
olan oldu dünyada kalan insan tortusu
· · · ·
gökyüzünde bir bulut şeffaf kuyruklu balık
nazlı nazlı süzülür kıyısında seherin
rüzgâr toplayan yelken hayret ve sonsuz açlık
aşkımın şarkısında va'dolunmuş eserim
harfi harfine uygun gözümde tek marifet
etle kemik bir bütün çile yükünü sırtlan
kurtuluş gemisinin tayfasından vasiyet
fikir elinde fikir kölen emrinde kaptan.
aç gözlerini karanlıklara birden
sen heykel...hamuru ışıkla yoğrulmuş
dördüncü buuttan sesler...kim...nereden
''görünme zamanın geldi... haydi konuş!''
''şu sümüklü adamlar...beyinsiz oba!''
bir kürdan... sayfalar...ve üşüten soba
boşluğa bak uykulu pencerelerden
gergin an... elde kibrit... dumanlı oda
daha erken... daha erken... biraz daha
yorgun yarasalar dönerken sabaha
küf kokusu... kereste yığını.... çürük
kart piliç... şeyhi şeytan... ''sığın allah'a!''
bilinmez çilenin çilesi sen ne güzelsin
ruhumu sıçrar gördüm gözlerinin içinde
sen ergenlik çağım bir akşam üstü serinde
üstünü örttüm... öyle güzel öyle güzeldin
el ayak çekilince imkansızdı imkansız
kelimeye güvenmek imkansızdı imkansız
hem yaşamak hem ölmek imkansızdı imkansız
üstünü örttüm... öyle güzel öyle güzeldin.
kavruk nesil içinden hesap dışı bir kaza
söyle aç gözlü ruhum neden kanmazsın aza
panayır soytarısı geçer akçe tipidir
kıvırmayı bilmeyen sensin kendine ceza.
köpek yerine konur - "mühim birşey olmadı!"
baba ismini sorsan kekeme teraneler
fikrindeki seviye kibrit çakmaktan aciz
topluma yön veriyor(!) hergün ayrı naneler.
nal toplama sanatı ödül alsa bunlarda
hakikat namusu mu... kuyudur minareler
bakın bakın bunlara cezâdan beter mahrum
eğer müslüman buysa saraydır vîrâneler.
hani metod ve sistem hani teşkil çilesi
bu dil işine gelmez sümüklü zamaneler
uzun söze ne hacet havan dibinde cevher
gerisi kütük soyu vesikalı zenneler.
“ Kayan yıldız sırrı mı sırrı ile barışık
Gümüş renkte duruldu varolmak kuruntusu
Burcumun hissesinde alnındaki kırışık
Ölmek için mi doğduk asıl olmak doğrusu”.
körpe dallar hevesi hep yeniden tomurcuk
insan kaygan bir yaprak rüzgârın bûsesinde
sessiz sessiz ağlarken meme bekleyen çocuk
bir sırrın fısıltısı akan suyun sesinde.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/2297564/+
bulmak için sağları,
öldüm artık kavuştum.
kumandan'ın bu iki sözüne kitap yazılır demişti şair!
yokluğunun 2 yılı.. kısmet olmadı ona.