geneli mutluluk duyulan gün olarak bilir, mutluluğun arkasındaki trajediyi görmez.
insan kavuştuğunda ayrı kaldığı günlerde nasıl acılar çektiğini, hasretle nasıl kavrulduğunu, nasıl bir yoksunluk yaşadığını daha iyi anlıyor. meğer sen yokken ne yalnızmışım, ne eksikmişim sevgili...
farklı bir şehirde çalışırken birkaç günlüğüne sevdiceğinizin yanına gittiğinizde bu kavuşmak mıdır? acılarınız dinsin diye bir ağrı kesici midir? bir rüya mıdır? bir "pit stop" mudur, eksik, hatalı, yıkılmış parçalarınızı değiştirerek hayata katlanabilmek için güç bulduğunuz?
yoksa birlikteyken kendi varlığınızın bile bir anlam kazandığını hissetmek, vakti geldiğinde yaşayacağınız ayrılık ateşine körük müdür? bir uyuşutucu mudur bu geçici kavuşmalar her defasında daha fazlası istenen? kana kana içilen ancak susuzluğu gidermeyen şerbet midir?
nihai kavuşmaya kadar dayanacak güç müdür geçici kavuşmalar? yoksa çilehane midir çile çekildikçe nihai kavuşmaya götüren?
Hasretin vuslata erdiği an. Hasret ne kadar büyük olursa kavuşmakta o kadar heyecan dolu sevgi dolu olur. Ben inanıyorum, eğer cidden vuslatı arzularsan sonunda kavuşursun. Ne demiş zeki müren; elbet bir gün buluşacağız. Arada ölüm olmasın yeter. Hoş ölümde olsa sonucunda kavuşursun ya. Neyse.
- ayşegül, onun yaşadığı acıyla herhalde koca bir mahalle ölür.
+ nasıl?
- tehdit etti bizim başkan var bir tane. ayşegül'ü ararsan onu öldürürz dedi. adam da ne yapsın? bence sana kavuşmak için bu kadar acıya dayandı.
+ ne oldu ona?
- ortadoğuda bir görevdeydi, yakalandı. iki ay haber alamadık. işkencedeydi. birgün sana kavuşacağını kafasına takmasa bu adam ölürdü. senin için yaşamış belli. uzaktan baksan, dayanamaz dersin, çözülür dersin ama.. bulduğumuzda bir deri bir kemikti bu adam. günlerce aç susuz kaldı, elektrik verdiler. yoksa nasıl dayansın? tamam ayşegül bak, bu adam seni her şeyden çok seviyor. hala öyle, yıkıldı ya adam. birgün kavuşacağınızı sanıyordu. yine birlikte olacağınızı sanıyordu. senin için yaşamış. senin için dayanmış. manyak gibi seviyor seni bu adam ayşegül.
Kökeni için iki alternatif olan kelime. Ya kav, yani yapıştırma işlerinde kullanılan bitki, ağaç kabuğu ya da kap-, yan yana hale getirmek. Birincisinin destekçisi, "kav"ın bir fiil olmamasından dolayı çok az ama ikincisi yani, kap- kökünden geldiği daha yaygın bir kabul.
Ancak kap- fiili bugünkü kullandığımız anlamda sonradan evrilmiştir. Köken anlamı bir şeyi aniden almak değil, bulunduğu konumdan başka bir konuma bir şeyle yan yana getirmek için almaktır. Tabii kap-'taki "p" nasıl kavuşmak şeklindeki "v"ye dönüştü bilmiyoruz. En olası tahmin, kap- fiilinin kav yani yapıştırıcı kelimesine bir mecaz anlam göndermesi yapması. Gerçi bu da çok olası sayılmaz.