Anlatsan anlatılmaz, ses versen duymaz, unutsan unutulmaz. Uzakta, çok uzakta. Bu şehir ve ben iliklerimize kadar üşüyoruz. Çıkıp gelse iki çift laf etsen havadan sudan, ezan okunurken sussan, çayını yudumlasan, sonra o konuşsa cay kaşığını baş parmağıyla öteye iterek. Sen dinlesen gölgede üşüyerek, sırtını güneşe versen için ısınsa. Durduk yere özlemenin ne demek olduğunu hiç düşünmesen...
sen gitsen şehrine, insen oradan yüreğine, bereket bolluk götürsen iklimine, eller izin vermez. Bu sehirde mıhlanır ve paslanır kalırsın. Mevsim mevsim Özletir, kavuşamadan..
seni daha önce hiç görülmemiş bir yerden dönerken gören birinin sana sorduğu "nasıldı?" sorusuna susarak dahi bir cevap verememek gibidir. cevap için aynı yere gidip orayı tecrübe etmekten başka çare yoktur. insanların buz gibi yapayalnız kaldığı bir yer varsa o da kavuşamayanların diyarıdır.
ne kadar kötü bir şey sevdiğim; varlığına sırtımı dönerek bambaşka bir insana aşık olacak olmam gerçeği. kendi kendime "seni hiç unutmayacağım" diyememek ne kadar da kötü. bambaşka suretlerde senin yüzünü aramayacak olmam ne kadar da hüzünlü. gerçekliğin böylesiyle seni henüz delicesine özlerken yüzleşmeye çalışmak ne kadar acı verici.
biz seninle kavuşamayacağız ya şimdi, başka da hiçbir şey öldürmez beni artık. ikinci defa nasıl ölebilir ki insan.
+abi çok özlüyorum onu.
-hacı hayat güzel yaşamaya bak.
+abi dayanamıyorum onsuz hayat çok zor.
-kanka deyemez bir kız için takma bence.
+ama o çok farklı, diğer kızlar gibi değil.
-kim bu kanka eski sevgilin mi?
+yok abi kate upton işte.
-bi siktir git.
sen, taa baştan
yitirilen sevgili, hiç karşılaşılmayan
bilmem hangi sesler hoşuna gider senin
ben artık, geleceğin dalgası kabarırken,
görmeye çalışmam seni. bendeki en büyük
görüntüler, denenmiş uzak manzara,
kentler ve kuleler ve köprüler ve beklenmedik
dönemeçleri yolun
ve bir zaman tanrılarla
örülmüş toprakların gücü:
yükselirler içimde anlatmak için
hep kaçınan seni.
ah! bahçelersin sen,
ah, böylesi bir umutla
seyrettim onları. kır evinde
bir açık pencere . ve sen neredeyse attın adımını
bana doğru dalgın. sokaklar buldum
daha yeni yürümüştün onlarda sen;
bazen de esnaf dükkanlarındaki aynaların
senden başı dönerdi hâlâ, ve irkilip geri verirlerdi
apansız görüntümü.
kim bilir, aynı kuş muydu
ikimizin içinden öten, ayrı ayrı
dün akşam ?
platonik bi ask da, eski sevgili de, kaybedilmiş bi aile ferdi de olabilir bu kisi. kim olursa olsun kişiye duyulan sevginin, aşkın büyümesine sebep olan his. insan psikolojisi işte. birşeyin değerini, onu kaybedince anlayan da insaan , birşeye kavuşamadıkça değerini büyüten de insan. yani kendi canını kendi yakar insan. insan psikolojisi mi demek gerekir yoksa insanın doğası mı bilemedim.
yaşanmışlıklar,hayaller,sevgi,aşk kuşatır her tarafını..seviyorsun yapabilecek bişey değil,seni sevmiyor kabullenemiyorsun..ama özlüyorsun herşeyi,her kokuda o her seste o.her şarkıda yine o.ama geri dönüş yok.. alışabilirsen alış..
bir veda etmişsinizdir. iç bunaltan, çaresiz bırakan bir veda. en kötü yanı da hiç bitmeyecek olmasıdır. eliniz ilk önce havaya kalkar, sağa sola gidemez ama, oradan doğru boğazınıza yapışır büyük bir hıçkırık gibi. sonra öylece yanınıza düşer elleriniz, boşlukta sabit.
özlem duymak niyedir öyleyse? acıyı arttırmaz mı daha da? ama kavuşma ihtimali... o besler bu özlemi durmaksızın. bir tebessümle kısa bir an için akla gelen bir ihtimal de olsa...