çevirinin anlasilmayacak derecede kötü olması sebebiyle bir kaç sayfadan ileri gidemediğim hitler davası kitabı. Alırken çeviri ve cümle kurguları için göz gezdirmekte fayda var.
insanlığı ikinci kez topyekün bir dünya savaşına sürükleyen ideolojinin kutsal kitabı olarak kabul edilebilecek olan kavgam, hitleri telif milyoneri yapmıştı!
kitap hitlere 1933te 1 milyon 250 bin mark kazandırırken 1944te yayınevinden 5.5 milyon marklık alacağı birikmiş.
kavgam kitabı 2005te türkiyede çok satanlar listesine girmiştir.
Bir çok faşist duygunun, hırs ve otorite arzusunun ortaya çıktığı adolf hitlerin hapiste yazmış olduğu ve sonrasında yazmış olduğu ideolojileri uyguladı kitap.
adolf hitlerin otobiyografi niteliğindeki kitabı.
Özgün adı Mein Kampftır.
Elime 5 kez alıp bitiremediğim kitaplardandır belki de kurduğu kompleks cümleler yüzündendir, cümlenin sonu gelmiyor arkadaş. Dedim belki çevirmen yemiştir böyle bir bok diye orjinal dilde aldım elime 10. sayfada bıraktım. Çevirmene hak verdim iyi bile çevirmiş ben olsam uğraşmam lan o kitapla ama bi ayakkabı kutusu verecek varsa çeviririm kim bilir.
Her neyse türkiyede basımı yasaktır fakat kolayca da bulunmaktadır.
cahillerin, kendileri gibi cahillerin ortaya esaslı görüşler koyabileceği yönündeki inancı dunning-kruger sendromunun sonucudur. ne eğitimsiz bir amatör ressam parçasından, ne de kıçı kırık bir okulu ancak 8 yılda bitiren, kitap okumayı sevmeyen bir şahıstan mümkün değil esaslı görüş sadır olmaz.
şartlar müsaitse, örneğin memlekette kendileri gibi cahillerin sayısı çoksa, cahiller elbette en boktanından görüşler ortaya atarak başarılı olabilirler. fakat nasıl binlerce sineğin aynı boka saldırması boku makbul bir gıda yapmazsa, bunların başarıları da görüşlerini esaslı kılmaz.
Adolf Hitlerin 1924 de yazdığı kitapdır. Okuyunca bunu yazanın nasıl bir deha olduğunu görüyorsunuz. Hitler ne kadar deha zeki olsada vicdansız, milyonlarca insanın katili olduğunu değiştirmez.
bookcase yayınevinin 2011 basımını okumakta olduğum fakat yazım hataları yüzünden okumakta zorlandığım kitap. almancasını alsam bu kadar zorlanmazdım arkadaş bu ne?
Kitapçılarda satılıp satılmadığını ve satılıyorsa kaç liraya satıldığını merak ettiğim kitap. Istiklal caddesi'ndeki Kitapçılara yakınım. Durumu bilen varsa pm beklenir.
ilk okuldayken merak edip almıştım hep call of duty 1 yüzünden bu almanlar niye böyle zulüm görmüş diye. sadece başlarına okumuştum ideolojisini empoze etmeye başlayınca sıkmıştı bi kenara attım. ama inandırmayı başarmıştı kendi açısından. hiç olmazsa nefretini anlayabiliyorsunuz.
kuran'dan sonra her müslümanın okuması gereken ikinci kitaptır. kitabın seçme bölümleri aktarılacaktır.
--spoiler--
Şimdi, belki bu hususta, yani Yahudileri tanımada biraz şüphem varsa da, Yahudilerden bazılarının davranışları beni her türlü süphe ve tereddütten uzaklaştırıyordu. Yahudiler arasında gelişme ve Viyanada oldukça dal budak sarmış büyük bir hareket Yahudi ırkının vasfını özellikle göze çarpar bir şekilde ortaya koyuyordu. Bu büyük hareket Siyonizmdi.
Yahudilerin küçük bir kısmı Siyonizmi tasvip ediyordu. Geri kalan çoğunluk ise bu prensibi kabul etmiyor gibiydi. Fakat bu davranışlara yakından bakılacak olursa, perde kalkıyor ve ortaya bambaşka bir durum çıkıyordu. Göze, kendi davalarının gereği olarak Uydurdukları birtakım aslı astarı olmayan sebepler çarpıyordu. Gerçekte ise Liberal Yahudiler, siyasi faaliyet gösteren Yahudileri, aynı irkin mensupları değildir diye reddetmiyorlardı. Onlar sadece Yahudiliklerini düşünerek onlara fena gözle bakıyorlardı. Fakat bu durum onların bir araya gelmelerine ve birlik olmalarına engel teşkil etmiyordu, işte bu Liberal Yahudilerle, Siyonist Yahudiler arasındaki yapmacık kavga bende büyük bir tiksintinin doğmasına sebep oldu. Bu göstermelik çekişme hiçbir gerçeğe dayanmıyordu, tam manasıyla koca bir yalandan ibaretti. Bu hile ise, Yahudi ırkının kendine yakıştırdığı asalete ve temiz ruhluluğa hiç uygun düşmezdi. işin aslına bakılırsa bu ırkın ahlaklı ve temiz ruhlu oluşu çok özel bir haldi. Bu heriflerin suya karşı ne kadar az yakınlıkları olduğu yüzlerine bakılınca, hatta çoğu defa yanlarına gözünüz kapalı olarak bile yaklaşınca derhal anlaşılıyordu. Sonra bu pelerin giyen heriflerin o adi kokularını duydukça, midemin kabardığını hissetmeğe başladım. Hepsinin üstü başı pisti ve hiç de kibar kimseler değildiler. Anlattığım bu ayrıntıda belki ilgi çekici bir husus yoktur. Ama bu heriflerin pislikleri altında o seçkin ırkın ahlak yönünden eksikliğini tespit edince büyük bir tiksinti duyuyordum.
Artık beni en çok ilgilendiren şey Yahudilerin bazı sahalarda gösterdikleri faaliyetlerdeki hareket şekilleri idi. Yavaş yavaş hareketlerinin sırlarını keşfetmeye başladım. Sosyal hayatta ne şekilde olursa olsun herhangi bir kötülük varsa Yahudi ona muhakkak katılıyordu. Bu tip bir yaraya neşter vurulur vurulmaz, kokuşmuş bir vücuttaki solucan gibi parlak ışıktan gözleri kamaşmış bir çıfıt ortaya çıkıyordu.
Yahudilerin basında, güzel sanatlarda, edebiyatta, tiyatro ve sinemadaki faaliyetlerini inceden inceye tetkik edince, bende Yahudilik aleyhinde bir çok ithamlar birikti. Böylece tatlı sözler, tatlı yazılar bana bir fayda vermez oldular. Herhangi bir tiyatro ya da sinema afişlerine bakmak ve o temsili ya da filmin senaryosunu yazan adları incelemek yetiyordu. Böyle yapılınca insan ister istemez Yahudilerin amansız düşmanı oluyordu. Bu sinsi faaliyet Viyanada halkı zehirleyen bir ahlak vebasıydı ki, eski devirlerin vebasından çok daha büyük felaketlerle yüklüydü. Bu zehir hiç durmadan bol miktarda i-mal edilip etrafa yayılıyordu. Bu eserleri meydana getirenlerin terbiye ve fikir seviyeleri ne kadar sıfır, hatta sıfırın altında ise, eser (!) meydana getirme kabiliyetleri de o kadar büyük idi. Bu adi adamlar sanki bir püskürtme makinesi gibi, bütün pisliklerini insanlığın yüzüne fışkırtıp duruyorlardı. Bu gibi adi adamların sayısı da bir hayli kabarıktı.
Tanrımın lütfettiği bir Goetheye karşılık, onun çağdaşlarına bu çalakalem giden heriflerin musallat olduklarını bir düşünün. Bu adı adamlar birer basil gibi en temiz ruhları zehirlemekten bir an bile geri kalmıyorlardı. Yahudinin Tanrı tarafından bu korkunç rolü oynamak için özellikle yaratıldığını düşünmek pek müthiş bir şey... Fakat bu hususta aldanmamak ve hayallere asla kapılmamalıyız. Çünkü seçkin ırk dedikleri, bu mundarlar mıdır?
Artık sanat eseri olarak ortaya çıkan pis ve adi yazılan kaleme alan isimleri, büyük bir dikkatle incelemeye başladım. Bu incelemenin sonunda daha önceki düşüncelerimin hatalı olduğunu gördüm Hissiyat ne kadar insanı aldatırsa aldatsın, aklın araştırma yolu ile ortaya çıkaracağı sonuçlar daha doğru oluyordu. Gerçek şuydu! Güzel sanatlardaki adi eserler, edebi sahadaki pislikler, tiyatro ve sinemalarda oynanan budalalıkların yüzde doksanı, memleket nüfusu nün ancak yüzde biri kadar olan bir ırkın meydana getirdiği şeyler di. Bu inkar edilmez bir gerçekti. Bir vakitler benim dünyaya hakim gibi gördüğüm büyük basım da aynı dikkat ve hassasiyetle inceledim. Çengeli ne kadar derine atar, neşteri yaraya ne kadar çok vurursam eskiden beni hayranlıklar içinde bırakan şeylerin itibarları gözümde sıfıra iniyordu. Bu basının üslubu dayanılmaz bir şeydi. Milletine yabancı olduğu kadar, basit bulduğum fikirleri de kabul etmek zorunda kaldım. Bu yalan makinelerinin yazılarındaki tarafsızlık bana doğru gibi gelmekten çok, büyük birer uydurma şeklinde görünüyordu. Bu basındaki yazarların hepsi Yahudi idiler. Eskiden hiç dikkatimi çekmeyen binlerce ayrıntı şimdi bütün dikkatimi Üzerlerine topladılar ve incelemeye layık görüldüler. Bir vakitler beni düşündüren hususları da açıkça görmeye ve etki alanlarını anlamaya başladım. Artık bu basının liberal fikir ve düşüncelerini bambaşka bir şekilde görüyor ve tartıyordum. Kendisine karşı olanların yazılarına cevap verirken takındığı kibarlığın veya düşüncesine ters düşen yayına karşı bir ölü sessizliği içinde susmasının sahtekarlığını artık iyice anlıyordum. Bu şüphesiz çok kurnazca davranıştı.
Övgü dolu tiyatro sinema eleştirileri, sadece Yahudi olan yazarlar içindi. Daima Alman olan yazarlar kötüleniyordu.
--spoiler--
kavgam / adolf hitler.
--spoiler--
A. Yahudi ilk sabit kuruluşlar doğar doğmaz, birdenbire orada ortaya çıkar. Tüccar sıfatı ile gelir ve ilk başlarda milliyetim saklamaya önem vermez. O hâlâ Yahudidir, çünkü kendi ırkı ile misafiri olduğu milletin arasındaki farkları ortaya koyan dış işaretler henüz pek bariz bir şekildedir. Çünkü içine girdiği milletin dilini henüz daha iyi bilmez. Diğer milletin milli vasıfları ile arasında büyük farklar olduğu için Yahudi kendini yabancı tüccardan başka bir sıfatla tanıtmaya cesaret edemez. Kendisi pek uysal olduğu ve Yahudiyi kabul eden millet de tecrübeden yoksun bulunduğu için, Yahudilik vasfını korumak ona pek zarar vermez, hatta böyle davranması bazı faydalar sağlar. Yabancılara karşı iltifat gösterir.
B. Yahudi, yavaş yavaş iktisadi hayata dahil olmaya başlar. Bu sokuluş, üretici sıfatıyla olmaz. Daha ziyade aracı olarak ekonomik hayata girer. Binlerce yıl zarfında binbir tecrübe ile gelişmiş olan ticaret alanlarındaki mahareti Yahudiyle, geniş bir namuskârlığa sahip olan büyük ırklara karşı bir üstünlük sağlar. Öyle ki, kısa bir zaman içinde o toplumda ticaret Yahudinin tekeline girer. Önce borç para verir. Faiz alır. Bu yeni buluşun doğuracağı tehlike ilk anlarda fark edilemez. Hatta hatta, ticaret hayatında borç para vermesi ile sağladığı kolaylık memnuniyetle karşılanır.
C. Yahudi artık, şehirlerde özel mahallelerde oturmaya başlar. Gittikçe kuvveti artar. Devlet içinde devlet kurar. Ticaret ve para işlerini kendine ait bir imtiyaz kabul eder ve bunları insafsızca istismara başlar.
D. Artık para işleri ve ticaret Yahudinin kesin olarak tekeline girmiştir, işbirliği ve tefeci faizleri, sonunda kendisine karşı bir direnme uyanmasına sebep olur. Yahudinin yaradılışından ileri gelen küstahlığı şiddetini artırınca, nefrete yol açar ve zenginliği kıskançlık doğurur. Yahudi toprağı da kendi ticareti arasına alıp ve bunu da satılan, pazarlığa tabi tutulan bir meta halinde hakir bir duruma düşürünce kendisine gösterilen tahammül sona erer. Yahudi hiçbir zaman toprağı kendi ekip, biçmediği ve onu gelir temin eden bir mal addetmediği ve kendi adi isteklerine boyun eğilmesi şartı ile köylünün oturmasında bir zarar görmediği için, tahrik ettiği antipa-ti açıkça bezginlik doğuruncaya kadar çoğalır. Baskısı, hırsı ve açgözlülüğü öylesine tahammül edilmez bir hal alır ki kanları emilmiş kurbanları kendisine karşı fiili tecavüze başlarlar. Böylece bu yabancı daha yakından incelenmeye başlanır ve kendisinde gittikçe iğrenç vasıflar görülür. Sonunda ev sahibi ile Yahudi arasında derin bir uçurum meydana gelir.
Korkunç sefalet devirlerinin istismar edilmiş halkının galeyan ve hiddeti sonunda Yahudinin aleyhinde patlar. Yağmaya uğramış, sefil düşmüş ve harap olmuş halk toplulukları kendi müdafaaları için bu Tanrının belasına karşı adaleti kendileri uygulamaya başlarlar. Belki aradan birkaç yüzyıl geçmiştir ama, bu belanın da ne mal olduğunu öğrenmişlerdir. Artık onun sadece varlığını bile, veba mikrobu kadar korkunç bir tehlike kabul ederler.
E) işte bu vakit Yahudi gerçek hüviyeti ile ortaya çıkar. Hükümetleri buhran doğuracak müdahalelerle sıkıştırmaya başlar. Bazen halkın gazabı, bu ebedi sülük aleyhine parlarsa da, bu hal Yahudinin terk ettiği noktadan itibaren birkaç yıl sonra tekrar meydana çıkmasına engel olmaz. Yahudiyi başka insanları istismardan vazge-çirtecek hiçbir zulüm yoktur. Yahudi kendisine yapılan zulmün üstünden bir süre geçince yine toplumun içine girer ve eski halini alır. Bunun üzerine hiç olmazsa daha kötü bir durumu engellemek için toprağı tefecilerden uzak tutmaya çalışırlar ve bundan dolayı Yahudinin toprak almasını kanunla yasaklarlar.
F) Yahudi, hükümdarların kuvvetleri artıkça, onların etrafını alır. Hükümdarlardan yeni yeni imtiyazlar, ayrıcalıklar dilenir. Mali bakımdan sıkıntı içinde bulunanlar, para karşılığında Yahudiye istediklerini bahşederler. Bu yeni imtiyazlar Yahudiye ne kadar pahalıya mal olursa olsun, Yahudi kısa bir zaman içinde harcadığı parayı faizi ile beraber tekrar kazanır. Yahudi halkın gövdesine yapışan gerçek bir sülüktür. Yahudileri halkın gövdesinden koparıp atmak mümkün değildir. Hükümdarlar paraya ihtiyaç duydukça, Yahudinin halktan emdiği kanın bir kısmını, mübarek elleri ile ondan alırlar. Bu hal böyle devam eder gider. Bu durumda Alman prenslerinin oynadığı rol, Yahudilerin yaptıkları kadar esef vericidir. Bu prensler, gerçekten Allah tarafından millet için bir bela olarak gönderilmişlerdi. Zamanımızda ise bu prenslerin yerini bakanlar almaktadır. Eğer Alman milleti Yahudi tehlikesinden tamamen kurtulmamış ise, bunun suçu Alman prenslerine aittir. Maalesef daha sonra bu durum aynı şekil altında kaldı. Öyle ki prensler milleti için işledikleri günahların karşılığı olan ücretleri belki bin defa Yahudilerden tahsil etmişlerdir, işte bu prensler şeytanla anlaşmışlardı ve hayatlarını cehennemde sona erdirdiler.
G) Prensler, Yahudilerin ellerine düşmekle kendi feci akıbetlerini hazırlamış oldular, işgal ettikleri mevkiler, kendi halkının menfaatlerini korumaktan vazgeçmeleri ve bu halkı istismar edenlerden biri olmaları nispetinde yavaş yavaş fakat muhakkak surette zayıflıyor ve kökünden yıkılıyordu, işte Yahudi onların saltanatının sona ermekte olduğunu gayet iyi fark ediyor ve bu çöküşü mümkün olduğu kadar geciktirmeye uğraşıyordu. Prensleri gerçek görevlerinden alıkoyup, en adi ve en fena övgülerle sersem ederek, sefil hayatın içine iten, kendilerini bütün bütün gerekli hale getirerek o sonsuz para ihtiyacı içinde onlan çırpındıranlar, bizzat Yahudiler di. Yahudi, ustalıkla veya daha doğrusu para işlerinde ahlaki düşüncelerden yoksun oluşu ile daima kurbanlarının boğazlarını sıkarak, hatta derilerim yüzerek yeni kâr kaynakları bulur. Öyle ki bu kurbanların hayatlarının ortalaması daima kısalır. Her sarayın bir Saray Yahudisi vardır. Halkı işkence içinde bırakan, ümidini yok eden, fakat öte yandan prenslere her zaman yeni yeni servetler sağlayan canavarlara bu ad verilir. Bu durumda Yahudi daha yükseklere çıkmak için her şeyden istifade etmeye başlar. Artık Yahudinin yaptığı, memleketin asıl sahiplerinin haklarından aynı derecede istifadeye kalkmaktır. Her türlü haklardan faydalanır. Kiliseye kendini vaftiz ettirir. Kilise yeni bir evlat kazandığını sanarak iftihar eder. israil de büyük bir başarı ile sonuçlanan bu hilekarlıktan bahtiyarlık duyar.
H) işte bu andan itibaren Yahudide bir değişme meydana gelir. Bu ana kadar onlar sadece Yahudi idiler, yani başka türlü görünmeye uğraşmıyorlardı. Esasen karşı karşıya gelmiş iki ırkı birbirinden ayıran farklı vasıflar dolayısıyla bunun dışında başka bir şekilde hareket edilemezdi. Büyük Frederic devrinde Yahudileri yabancı bir milletten başka bir şey gibi görmek kimsenin aklına gelmezdi. Halbuki Goethe, gelecekte Yahudilerle Hıristiyanlar arasında evlenme lerin kanun yolu ile önlenemeyeceğini düşündükçe, hiddetle isyan ediyordu. Gerçekten Goethe ilahi bir yaratıktı. O gerici değildi. O-nun ağzından çıkan söz, kanunun ve aklın sesinden başka bir şey değildi, işte halk saraylarda yapılan o kötü alışverişlere rağmen, Yahudiyi, gövdesine girmiş yabancı bir unsur olduğuna içgüdüsü ile hükmediyor ve Yahudilere karşı buna göre hareket ediyordu.
Fakat bu durum değişecekti. Bin yıldan çok bir zaman içinde Yahudi kendisine misafirperverlik gösteren milletin dilini o kadar güzel kullandı ki, şimdi kendisi Yahudi kaynağı üzerinde o kadar ısrar etmeyecek, Almanlık vasûnı ön plana çıkarmayı göze alabileceğim düşündü, ilk bakışta bu iddia ne kadar gülünç ve manasız görünürse görünsün, o Cermen ve dolayısıyla bugün de Alman şekline girmek cesaretini kendinde buldu, işte bundan sonra akla gelebilecek en korkunç aldatmalardan biri ortaya çıktı. Yahudi, bir Almanı meydana getiren vasıflardan sadece birine, yani diline (ve ona da çok fena bir şekilde) sahip olabildiği için, onun Almanlıktan bütün nasibi konuştuğu dile bağlı kaldı. Halbuki ırkı vücuda getiren şey dil değildir. Irkı vücuda getiren unsur kandır. Yahudi bu hususu bütün milletlerden daha iyi bilir. Bunun için dilinin bozulmasına önem vermeyerek, kanının karışmamasına dikkat eder. Bir kimse gayet kolay dilini değiştirebilir. Bu, o kimsenin düşündüklerini, fikrim bir başka dille ifade etmesini sağlar. Yoksa dilini değiştirmiş kimse fikirlerini değiştirmiş olamaz. Böylece Yahudi çeşitli diller konuşurken Yahudiliğinden hiçbir şey kaybetmez. Bin yıl önce Ostiede ticaret yaparken Latince konuşsa da, günümüzde buğday üzerinde spekülasyon doğururken Almanca söylese de, daima aynı halde, ayni Yahudi olarak kalır. Şimdi, bakanların, bakan müsteşarlarının ve emniyetin yüksek memurlarının bu gerçeği açıkça görmemeleri tabii telakki edilebilir. Çünkü devleti idare edenler arasında içgüdüden ve düşünebilme kabiliyetinden yoksun olmayan kimse hemen hemen yok gibidir.
Yahudiyi birdenbire Alman olmaya zorlayan sebep pek açıktır. O prenslerin kudretlerinin zayıfladığını görünce, hemen ayaklarını koyacak yeni bir zemin arar. Ayrıca, iktisadi siyaset üzerinde yaptığı mali baskı öylesine gelişmiştir ki, artık bu büyük binayı taşıyamaz. Bütün vatani haklara sahip olamazsa, artık tesiri ve kudreti çoğalamayacaktır. Fakat Yahudi bu iki şeyi daima ister. Çünkü ne kadar yükseklere tırmansa, hiçbir zaman tatmin olmayacak, eskiden kendisine vaat edilen ve şimdi geçmişin karanlıkları arasından meydana çıkan gaye, onu daima cezbedecektir. En iyi Yahudi beyinleri, dünya hakimiyet hülyasının avuçlarının içine girmiş olduğunu, büyük bir heyecanla görmektedirler. Bunun içinde bütün çalışmalarını, vatani hakları tam ve mükemmel bir şekilde elde etmeye hasrederler.
1) işte bu sebepten dolayı saray Yahudisi, yavaş yavaş halk Yahudisi şeklini almaya başlar. Yahudi bu şekil değişikliği sırasında da yine toplumun kuwetlileri(!) arasında yer almakta, onların yanlarına sokulmaktadır. Fakat, aynı zamanda ırkının diğer temsilcileri de halk topluluklarına havarilik ederler.
Yüzyıllar boyunca Yahudinin halk topluluklarına karşı ne kadar günah işlediği, onları nasıl devamlı şekilde insafsızca istismar ettiği, suyunu sıktığı hatırlanır ve bunlardan başka, halkın kendisine yapılan bu eziyetleri anlayarak yavaş yavaş Yahudiye kin beslemesi ve sonunda onun varlığını Tanrının, diğer milletlerin başlarına bela ettiğini kabuHendiği düşünülürse, Yahudilerin bu cephe değiştirme hareketlerinin ne kadar zahmetlere katlanarak yaptıkları gayet iyi anlaşılır. Evet derilerini yüzüp, kanlarını içtikleri kurbanlarına insan dostu gibi görünmeleri Yahudiler için çok acı bir iş olur.
Yahudi ilk önce halka karşı işlediği korkunç haksızlıkları hafifletmeye ve örtbas etmeye çalışır, insanlığın velinimeti şekline bürünür. Bu yeni durumu, iyiliği menfaat fikrinden uzak tutmasına rağmen, o Tevratın sağ elin verdiğini, sol elin bilmemesi emrine pek riayet etmez. Bundan dolayı, halkın acılarına karşı ne kadar hassas olduğunu ve bu acıları hafifletmek için katlandığı bütün fedakarlıkları açıklar. Yahudi yaradılıştan olan tevazuu ile meziyetleri etrafında bütün dünyanın duyacağı şekilde davul çalar. Bu işi öyle bir sebatla yapar ki dünya gerçekten buna inanmaya başlar. Sonunda inanmamış olanlar da Yahudiye karşı, haksız mevkie düşerler. Kısa zaman içinde durumu kendi lehine çevirerek, etrafta kendisine karşı haksızlıklar yapılmış izlenimini uyandırır. Halbuki gerçek tam tersidir. Özellikle aptal olanlar Yahudiye güven beslerler ve zavallı talihsize acırlar.
Yahudi kendini memnuniyetle feda ederken bile bundan dolayı bir kayba uğramaz. O hisseleri ayırmasını bilir. Onun iyilikleri, bir tarlaya istemeyerek dökülen gübreye benzer. Gayesi bundan da kendine menfaat sağlamaktır. Fakat ne gariptir ki, bütün dünya kısa bir zaman içinde Yahudinin bir velinimet ve bir hayırsever olduğunu (!) öğrenir.
Başkalarında az çok doğal olan herhangi bir şey, son derece büyük bir hayrete, hatta bazı kimselerde göze çarpan bir hayranlığa sebep olur. Böyle bir durum ise Yahudide doğal değildir. Bundan dolayı herkes, Yahudide iyiliklerinin her biri için başkalarına yapılmayacak bir muamele ile fazla bir üstünlük bulmaya çalışır. Dahası var, Yahudi birdenbire liberal olur. Hemcinsinin gösterdiği gelişmelere karşı duyduğu hayranlığı ve heyecanı açıklar. Böylece yavaş yavaş, sözle yeni zamanın şampiyonu kesilir. Fakat diğer taraftan millet için yararlı olan milli ekonominin temellerini ciddi bir şekilde tahrip eder. Tahvil satın almak yoluyla dolambaçlı yollardan milli üretime dahil olur. Bu işi bir hırdavat ticareti haline sokar. Öyle bir ticaret kurar ki, her şey para ile alınabilir ve satılabilir. Böylece sanayii, üzerine şahsi bir mülkiyet kurulacak temellerden mahrum eder. Bunun sonucu olarak işçi ile işveren birbirine yabancı kalır. Nihayet toplumun sınıflar halinde bölünmesine sebep olan ruhsal durumu doğurur. Yahudinin borsa üzerinde yaptığı tesir ve nüfuz gittikçe büyür, Milletin bütün çalışma güçlerine sahip olur, ya da bunların üzerinde hakimiyet kurar.
Yahudi devlet dahilindeki yerini kuvvetlendirmek için kendi gelişmesini köstekleyen ırk engelini yıkmağa uğraşır. Dini müsamaha lehinde kendine has bir hareketle mücadeleye başlar. Tamamen eline geçirmiş olduğu Franmasonluk teşkilatını, kendi hedefine ulaşabilmek için yaptığı mücadelede istismar eder. idareci sınıfı, burjuvanın yüksek şahıslarını Franmason teşkilatına sokarak, onları istediği yöne sevk eder. Bu kimseler Franmason teşkilatına dahil olmakla Yahudinin bir oyuncağı haline geldiklerini bilmezler. Fakat gerçek halkın; uyanmaya başlayan, haklarını ve hürriyetlerini kendi kuvvetleri ile sağlamak üzere bulunan sınıfın geniş tabakaları, bu tesirden kendilerim korurlar. Esasen, diğerlerinden çok bunlara hakim olmak daha lüzumludur. Çünkü Yahudi ancak önünde bir sürükleyici bulunursa kendi rolünü oynayabileceğini bilir, işte Yahudi bu sürükleyiciyi burjuva sınıfının en geniş tabakalarında bulacağını sanıyor. Fakat eldiven fabrikası sahipleri ve dokumacılar Fran masonluğun ince ağları ile tutulamazlar. Burada daha kaba usuller kullanılır, işte bunun için Franmasonluğa Yahudiliğin hizmetinde ikinci silah olarak basın katılıyor. Yahudi bu kuvveti eline geçirmek için ısrarla bütün ustalığını ortaya koyar. Basın yolu ile bütün kamu hayatını ağının ve avucunun içine alır. Basını Yahudi idare eder ve önünde sürükler, götürür. Çünkü bilir ki, bir gün gelecek ve on beş yıl öncesine oranla daha iyi tanınan kamuoyu adı altındaki o kuvveti sevk ve idare edecektir.
Bu arada Yahudi, bilgiye susamış bir kimse gibi gözükmeye başlar. Bütün gelişmeleri ve özellikle diğerlerini mahveden terakkileri över. Kendi milletinin faydasına olan gelişmelerin dışında kalan her türlü yemliğin en korkunç düşmanıdır. Her medeniyete karşı kin besler. Başkalarının yanında öğrendiği en küçük bilgiyi dahi kendi milletinin faydası için kullanır.
Milliyetinin korunmasına dikkat eder. Kadınlarının Hıristiyan-larla evlenmelerine engel olmaz. Tersine bunu teşvik eder. Fakat erkeklerinde zürriyetlerin daima saf kalmasını sağlar. Yahudi başkalarının kanını insafsızca zehirler, fakat kendi kanını her türlü bozulmaya karşı korur. Bir erkek Yahudi, Hıristiyan kadın almaz. Hıristiyan erkek Yahudi kadınla evlendiği zaman da bu melez ırkta Yahudi kanı hakimdir. Özellikle yüksek sınıfların asil geçinen tabakaları bozulmuştur. Yahudi bu durumu gayet iyi bildiği için ırkının düşmanı olan bu sınıfın silahsız kalmasını sistemli bir şekilde teşvik eder. Teşebbüslerini saklamak ve kurbanlarım uyutmak için ırk ve renk farkı gözetmeksizin bütün insanların bir olduğundan bahsetmekten bir an bile geri kalmaz. Aptallar bunların yalanlarına inanırlar. Fakat bütün varlığı, onun yabancı olduğunu belli etmekten kurtulamaz. Bu yüzden halk onun ağına kolayca düşmekken kendini korur. Fakat halkın, basın, yolu ile takip ettikleri, gerçeğe uymaz. Özellikle mizah yayınlarında Yahudiler zararsız bir millet gibi gösterilir. Bu milletin öteki bütün milletler gibi kendisine has vasıfları vardır. Dış görünüşü, biraz garip olan ahlak ve adetlerinde bile belki bir tebessüm uyandırabilen bir ruh ifade eder. Fakat bu ruh esas itibariyle namuslu ve iyilikseverdir, işte böylece Yahudi, tehlikeli olmaktan çok, kendini önemsiz göstermeye çalışır.
Gelişmenin bu safhasında onun en son gayesi demokrasinin veya bu kelime ile anladığı şeyin galip çıkmasıdır. Onun bundan çı kardığı anlam parlamentarizmin hegemonyasıdır. Onun ihtiyaçları-| na en çok bu usul cevap verir. Çünkü parlamentarizm şahsiyetleri ortadan kaldırarak yerlerine aptalların, ehliyetsizlerin, korkak ve sorumluluktan kaçan alçakların çoğunluğunu hakim kılar. Sonuç monarşinin düşmesi olacaktır. Bu akıbet er geç meydana gelecektir.
J) Büyük ekonomik gelişme, milleti meydana getiren sosyal tabakalarda değişikliğe yol açar. Küçük sanatlar yavaş yavaş söndüğü için işçi bağımsız bir hayata kavuşmak fırsat ve imkanını da elden kaçırır. Bunun sonucu işçi proleter olur. Böylece fabrika işçisi ortaya çıkar. Bu tabakanın en büyük vasfı hayatı boyunca kendine bağımsız bir vaziyet yaratabilmek imkanından yoksun olmasıdır. Bu işçi kelimenin tam manasıyla malsız ve mülksüz bir kimsedir, ihtiyarlık, bu işçiler için ölümden beterdir, ihtiyarlayan işçiye hayattadır demek dahi yanlış olur.
Sosyal gelişme buna benzer bir başka durum daha doğurmuştu, işçiler gibi malsız mülksüz olan memur ve hizmetli sınıfı meyda-1 na gelmişti. Devlet, ihtiyarlık günleri için bir kenara bir miktar para koyamayan memur ve hizmetlinin geçimini sağlamayı üzerine aldı. Emekli maaşı usulü kondu. Böylece muntazam olarak idari işlerde 1 çalışanların tamamı, yaptıkları işin önemi ile uygun olarak ihtiyarlıklarında bir emekli maaşı aldılar. Bunun sonucu, memurlara gü-I vence geldi ve bu sınıfın önemi arttı. Böylece savaştan önce Alman memur sınıfında en önemli meziyet olarak, meslek şuuru gelişti. | Şahsi mülkiyetten yoksun kalmış bütün bir sınıf, sefaletten kurtarılarak milli topluluğun birer üyesi haline geldi.
Fakat bu mesele yeniden devletin karşısına bir dev gibi dikildi. |j Yeni yeni insan toplulukları yeni kurulan sanayide fabrika işçisi ola-, rak çalışmak ve hayatlarını kazanmak için köylerden büyük sanayi şehirlerine göç ettiler. Bu yeni sınıfın hayat ve çalışma şartları sefila-ne olmaktan çok daha aşağı idi. Esnafın ve çiftçinin eski çalışma sürati sanayiin yeni şekline uyum sağlayamadı. Eski esnafların yaptık-|- lan işte, zaman önemli bir rol oynamazken, şimdi fabrikalarda zamanın rolü çok büyüktü. Eski çalışma süresinin büyük sanayide uygulanması kötü sonuç verdi. Çünkü eski çalışmanın gerçek verimi çok azdı. Eskiden bir kimse 14 veya 15 saatlik çalışmaya karşılık gösterebilirken, şimdi çalışma zamanının her dakikası değerlendirildiği için bu çalışma şekline ayak uydurulamadı. Eski çalışma süresi nin yeni sanayide manasız bir şekilde aynen uygulanması iki bakım dan pek kötü oldu: Önce işçilerin sıhhatleri bozuldu ve sonra hu kuka karşı olan inançları sarsıldı. Bu toplumsal düzensizliğe bir <l< çalışanların az ücret almaları ile çalıştıranların zenginleşmeye başhı maları eklendi, işverenlerin parlak durumları şimdi göze çarpar bu hal alıyordu. Köylerde sosyal mesele söz konusu olamazdı. Çünkü herhangi bir işe efendi ile hizmetkar aynı şekilde sarılırlar ve ayın kaptan aynı yemeği yerlerdi. Fakat oralarda da büyük değişmeleı meydana geldi. Bugün işçilerle, işçi kullananlar arasındaki ayrılıklaı her alanda görülüyor. Bu bakımdan hükümetimizin Yahudileşmesı halinin ne kadar ilerlediği, el emeğine karşı beslenen kötü fikirler ile değilse de, gösterilen pek az saygı ile kendini belli etmektedir. Bu Almana yakışacak bir durum değildir. Gerçekte sosyal hayatımızın Fransızlaşması, ancak Yahudileşme ile olmuştur. Eskiden el işlen bizim gözümüzde saygı ile karşılanırken, şimdi kol işçisinin çalış ması hakir görülmektedir.
işte bu şekilde pek az itibarı olan bir sınıf doğdu ve bunun so nucu olarak günün birinde, milletin, bu sınıftan topluluğun bu üyesini ortaya çıkarması için gereken enerjiyi kendinde bulup bula mayacağı veya aradaki bu durum farkının bu sınıf ile diğerleri ara smda bir uçurum açacak kadar vahim bir hal alıp almayacağı meselesi vukua gelecektir. Bu arada muhakkak olan bir şey varsa, o da bu yeni oluşan sınıfın safları arasına fena unsurların henüz toplanmamış olmasıydı. Hatta bu yeni sınıfın mensupları arasında enerji sahiplerine daha çok rastlanabilirdi. Medeniyet denilen şeyin sonucu olan savurganlık derecedeki inceleme, burada ayırıcı ve harap edici etkisini henüz göstermemişti. Yeni sınıf henüz barışçı alçaklığın zehirlerine bulaşmış değildi. Sağlam kalmıştı ve gerektiği zaman sert olabiliyordu. O kadar mühim olan bu sosyal meseleye burjuvazi yabancı kalırken, Yahudi gelecekte ortaya çıkacak olan safhaları şimdiden görüyordu. Yahudi kapitalist istismarı usullerini teşkilatlandırırken, kurbanlarına da yaklaşarak, onların kendi kendilerine yönelttikleri kavgada onlara önder oluyordu. Gerçekte kendi kendisine karşı demek istiare yoluyla anlatmaktır. Çünkü yalan söylemede büyük üstat olan Yahudi daima kendisini temiz ve fazilet sahibi bir kimse gibi göstermek ve suçlarını başkalarına yüklemek işini gayet iyi becerir. Halk topluluklarının başına geçer. Bu toplu luklar, gelmiş geçmiş zamanların en korkunç yalancısına kurban olduklarını akıllarına getiremezler. Halbuki gerçek budur.
Yeni sınıf genel ekonomik değişmeden çıkar çıkmaz, Yahudi kendi kendini ilerletmek için eline nasıl yeni bir antrenör geçmiş olduğunu görüyordu. Yahudi derebeylerin dünyasına karşı kalkan olarak burjuvaziyi kullanmıştı. Şimdi de Yahudi, burjuvaziye karşı işçi sınıfını kullanmaktadır. Yahudi bir vakitler burjuvazinin gölgesine sığınarak sivil hukuku elde etmişse, bugün de işçilerin hayatlarını müdafaa için giriştiği kavganın kendisini dünyanın hakimi yapacağını bilmektedir.
Artık bu andan itibaren işçi sınıfının görevi Yahudi milleti için çarpışmaktır, işçi farkında olmadan yıkmakta olduğunu sandığı kudretin hizmetinde bulunur, işçi göstermelik bir şekilde sermayeye saldırtılır. Böylece işçi gerçek sermaye lehinde boğuşturulurken, aynı zamanda uluslararası sermaye aleyhinde de bağırtılır. Fakat gerçekte hedef alınan şey, milli ekonomidir. Milli ekonominin yıkılması ve onun cesedi üzerinde uluslararası borsanın zafer sağlamasına çalışılır. Yahudi bunu gerçekleştirmek için önce işçiye sokulur ve onun kaderine acımış görünür. Hatta sefaletten isyan duyan bir kimse gibi ortaya çıkar. Böylece işçinin güvenini, kazanır. Yahudi, işçide hayat şartlarım değiştirmek için şiddetli bir istek uyandırmaya çalışır. Üstün ırka mensup bir insanın kalbinde daima uyuklayan sosyal adalet ihtiyacını ustalıkla tahrik ederek uyandırır. Yahudi sosyal adalet ihtiyacını tahrik ederek harekete getirdiği işçiyi, daha şanslı bir kadere sahip olanlara karşı bir kin beslemeye davet eder. Bu işi yaparken Yahudi, sosyal düzensizliklerin aleyhine açılmış olan korkunç kavgaya bir felsefi hava, bir felsefi tavır verir. Böylece Yahudi MARKSlZMin temellerini atmış olur.
Marksizmi, halkı toplumsal isteklere gayet sıkı bir şekilde bağlı gibi göstermekle, Yahudi bu felsefenin yayılmasını kolaylaştırır ve hızlandırır. Bu arada Yahudi, bu felsefenin sonuçlarına bakarak kendileri için haksızlık ve tatbikinin imkansız olduğunu gören kimselerin de muhalefetini sağlar ve bunları tahrik eder. Sosyal fikirler maskesi altında, gerçekten şeytanca ve korkunç niyetler saklanmıştır. Bu felsefe, akıl ile budalalığın, içinden çıkılması imkansız bir sentezidir. Fakat bu felsefede akıl ile aptallık öyle bir şekilde ayarlanmıştır ki, içinde yalnız çılgınlıkla vasıflandırabilinecek şeyler ger çekleşir, akla uygun gelen şeyler ise hiçbir vakit tatbik edilemez Marksizm şahıslara ve bunun sonucu olarak millete her türlü hayat ve insanlık haklarını reddetmekle, medeniyeti meydana getiren temeli yıkmaktadır. Halbuki medeniyet bu amillere tabidir. işte bu canice dimağın bu buluşuna felsefe adını vermek doğru olursa, Marksizm felsefesinin özü budur. Şahsiyetin ve ırkların harap edilmesi, bir türlü hakimiyet kuramayan aşağı bir ırkın, yani Yahudi ırkının en büyük engelini ortadan kaldırmak olur. Bu felsefeye mana veren ve yol gösteren şey, iktisadi ve siyasi hayattaki garip nazariye -sidir. Marksizme can veren ruh, zeki kimselerin bu felsefeye inanmalarına engel olur. Diğer taraftan fikri melekelerini kullanmasını bilmeyenler ve iktisadi ilimlerden habersiz olanlar hemen Marksist olurlar. Hareketin sevk ve idaresi için gerekli olan zekayı (çünkü bu hareketin bile yaşayabilmesi için zeka açısından sevk ve idareye ihtiyacı vardır) Yahudi kendi kendisini feda ederek kendi soydaşlarından birinin beyninden sağlar.
Yahudiler tarafından yönetilen kol işçilerinin bir hareketinin nasıl meydana geldiğini inceleyelim. Görünüşte bu hareketin gayesi işçilerin yaşama şartlarını kolaylaştırmaktır. Gerçekte ise Yahudi olmayan bütün milletleri esaret altına sokup, yok etmekten ibarettir. Barışçı doktrinler vasıtasıyla milli beka içgüdüsünü felç etmek için aydın denilen çevrelerde farmasonluğun giriştiği mücadeleye, daima Yahudilerin ellerinde bulunan büyük basın, halk toplulukları ve özellikle burjuvazi nezdinde devam eder. Çökeltici bu iki kuvvete, bir üçüncüsü de katılır. Bu en korkuncu olan zor ve şiddet teşkilatıdır. Marksizm, saldırganlık sıfatı ile, ilk iki silahın kendisini göreve hazırlamak üzere temelinden yıktıkları şeyleri büsbütün alt üst edip bitirmek zorundadır. Bu fevkalade bir şekilde düzenlenmiş hayran kalınacak bir manevradır. Öyle ki bu manevraya, kendilerini devletin az çok manevi otoritesinin organları diye takdim etmekten zevk alan müesseselerin de katılıp, mücadeleden vazgeçtikleri görülürse buna şaşırmamalıdır. Yahudi, bazı istisnalar gözden uzak tutulursa, her zaman kendi yıkıcı işi için yüksek dereceli memurlarımız arasından, hata en üst mevkilerde bulunanlardan pek lütufkar yardımcılar bulmuştur. Bu memur topluluğunun göze çarpan vasfı, üstlerin huzurunda yerlere kapanan bir kölelik gösterisi, astlara karşı kendini beğenmişlik ve ancak herkesi hayrete düşürebilecek derecede bir ap tallıktır. Fakat bu vasıflar otoritelerimizle devamlı ilgisi olan Yahudi tçin faydalı ve onun göz önünde pek sevimli şeylerdir. Şimdi başla-, yan kavga kalın çizgilerle resmedilirse şu husus ortaya çıkar:
Yahudi, dünyayı ekonomik yönden .ele geçirmek istediği gibi »iyasi bakımdan da hakimiyeti altına almak ister. Bunun için Yahudi mücadelesinin bu iki gayesi için Marksizmi iki kısım olarak ortaya Sürer. Bu kısımlar görünüşte birbiri üe ilgili değildir. Fakat, aslında ayırma kabul etmez bir bütün teşkil etmektedir. Bu iki kısım, siyasi ve sendika faaliyetleridir. Sendika faaliyeti taraftar toplamaya yarayan bir çalışmadır, işçiye, patronların hırs ve dar görüşlerine karşı açtıkları mücadelede yardım ve himaye vaat eder. Eğer işçi devlet tarafından bir yardım ve himaye görmezse, kendi menfaatinin müdafaasını sorumsuz kimselerin eline bırakmak istemez ve bu hak müdafaasını bizzat kendi yapmak ister. Para kazanma hırsı ile gözleri kör olan burjuva, işçinin yaptığı bu mücadeleye karşı ne kadar engel çıkarırsa, örneğin uzun çalışma sürelerini azaltmazsa, çocuk- ların çalışmalarına insaf dairesinde bir şekil vermezse, kadın işçileri i korumazsa, iş yerlerinde ve ikametgahlarında sıhhi şartlara kavuşmak için yapılan her türlü teşebbüse engel olursa, daha kurnaz olan F Yahudi bu sınıfın, yani ezilen işçinin sorunlarına sahip çıkar. Yahudi böylece işçi hareketinin önderi durumuna geçer. Bunu Yahudi memnuniyetle ve isteyerek yapar. Onun esas niyeti sosyal yaralara bir ilaç bulmak değildir. Yahudinin, işçinin hamisi durumuna geçmesine sebep, milli ekonominin geleceğini yok edecek bir topluluğu yavaş yavaş meydana getirmek içindir. Çünkü sağlam bir siyasetin hedefi bir taraftan halkın sağlığının korunması, diğer taraftan bağımsız bir milli ekonominin müdafaası ise, bu iki düşünce karşısında tamamen lakayt kalarak, kendi gayesine giden yolun üzerindeki bu engelleri temizlemeye bakar. Yahudi milli ekonominin bağımsız kalmasını istemez. Onun istediği milli ekonomiyi yok etmektir. Bundan dolayı işçi hareketinin hamisi ve önderi sıfatı ile yerine getirilmesi imkansız veya uygulanması milli ekonominin çökmesine sebep olacak isteklerde bulunurken, vicdanında bir sızlama duymaz. Çünkü Yahudi önünde sağlam bir nesil görmek istemez. Onun arzusu soysuzlaşmış, boyunduruğa girmeye hazır bir sürü görmektir. Olumlu cevap alamayacağım ve durumu değiştirmeyeceğini bildiği halde halk topluluklarında şiddetli bir sinirlilik doğura çak en manasız istekleri işte bu gayesini tahakkuk ettirmek için ortaya atar. isteği ortalığı bulandırmaktır, yoksa işçilerin sosyal durumlarını gerçekten ve namuslu olarak düzeltmek değildir.
Demek ki, büyük topluluklar aydınlatılmadıkça, onlara sonsuz sefaletlerinin gerçek sebepleri hakkında doğru bilgiler verilmedikçe ve bunun için büyük bir çalışmaya teşebbüs edilmedikçe, Yahudi işçi hareketinin itiraz kabul etmez ve vazgeçilmez önderi olarak kalacaktır. Eğer halk toplulukları şimdi olduğu gibi bir hedefe yöneltil-mezlerse ve devlet bu işlere kayıtsız kalırsa, halk daima ekonomik yönden kendisine en yüzsüzce vaatleri yapan kimselerin arkasından gider. Bu hususta, Yahudi usta mertebesine yükselmiştir. Çünkü bütün faaliyeti hiçbir ahlak kuralının gemleri ile kontrol altına alınamaz. Bundan dolayı bu alanda bütün hasımlarına karşı kolayca ve kısa bir süre içinde üstün çıkar. Yahudi kendi ruhunda bulunan kabalığa ve haydutluk içgüdüsüne uyarak işçi hareketine kaba bir şiddet vasfı vermektedir. Sağlam hisleri ve oltaya takılmayan kimselerin karşı koymalarını dehşet salma ve korku yaratma usulü ile kırar. Böyle bir faaliyetin sonucu ise çok korkunçtur. Neticede, Yahudinin yaptığı milletin refah ve saadetini sağlayacak olan işçi sınıfı vasıtasıyla milli iktisadın temellerini yıkmak olur. Yahudinin bu faaliyetine paralel olarak siyasi teşkilat faaliyeti de gelişmektedir. Siyasi gelişme, işçi hareketinin toplulukları siyasi teşkilata girmeye hazırlaması, hatta bir kamçı ile vurur gibi onları zorla oraya sokması dolayısıyla, bu işçi hareketine uygun düşer. Siyasi teşkilata o büyük cihazını devam ettirme imkanını veren tahsisatın sürekli, kaynağı işçi hareketidir. Fertlerin siyasi faaliyetleri için kontrol organları Yahudilerin eline geçer. Bütün siyasi gösteriler için adam toplama işi Yahudinin elindedir. Neticede işçi hareketi, iktisadi hayat için mücadele etmez olur. Yahudi, kısmi ve genel grev hareketlerini siyasi fikrin emri altına alır. Böylece sendika ve siyasi teşkilat, içeriği itibariyle kültürü çok az olan okuyucuların siyasi görüş ve kanaatlerine uygun bir basın meydana getirerek, mevcut düzene karşı isyan ruhu yaymaya başlar. Bu isyan ruhu, bir milletin en aşağı sınıflarına mensup toplulukları cüretkarlık isteyen hareketleri yapmaya hazır bir duruma getirir. Bu basının vazifesi basit halk tabakalarının seviyesini yükseltmek değildir. Yahudinin idaresi altında yapılan iş basit insanların iştahlarını kabartmaktan ibarettir. Bu basın milli iradenin, yüksek bir kültürün, geleneklerin ve bağımsız bir ekonominin dayanağı olan şeylerin tamamına hücum ve iftira eder. Yahudilerin devlete hakim olma yolundaki hareketlerine engel olmak isteyene, yahut ehliyet sahibi, iktidarları ve dehaları Yahudilerce tehlikeli görünen memleketin seçkin ve karakter sahibi insanlarına karşı, Yahudi basını ateş püskürür ve bu gibi kimseleri milletin gözünden düşürmeye çalışır. Çünkü Yahudinin nefretine hedef olmak için onun aleyhinde çalışmak şart değildir. Yahudinin, herhangi bir gün kendisi aleyhinde bir düşünce beslemenizden veya ona düşman bir milletin kuvvetini geliştirmek için kabiliyetlerinizi kullanacağınızdan şüphelenmesi, size nefret duyması için yeter sebeptir. Bu hususta hiç hataya düşmeyen içgüdüsü her insanın doğuştan sahip olduğu kabiliyetlerinin kokusunu hemen alır. Onun ruhunun, ruhu olmayan kimse, Yahudinin kendisine düşman kesileceğinden asla şüphe etmemelidir. Yahudi tecavüze uğramış bir kimse olmayıp, saldırıya geçmiş, taarruz eden olduğu için, yalnız kendisine saldıran kimseyi değil, taarruzuna karşı koyanı da kendinin düşmanı kabul eder. Doğrulukla dolu olduğu kadar, cesaretli olan ruhları kırmak için başvurduğu kavgada kullandığı vasıtalar mertliğe sığmayan şeylerdir. O bu adi işi için yalan ve iftirayı kullanır.
Hiçbir şey, karşısında geri çekilmez. Kötülüğü o kadar büyüktür ki, halkımızın hayalinde şeytanın örneği veya bütün fenalıkların sembolü Yahudi olursa, buna hayret edilmemelidir. Halk topluluklarında Yahudinin gerçek karakterinin bilinmemesi, yüksek tabakalarda içgüdünün yokluğu ve zekanın kıt oluşu, Yahudilerce yöneltilen bu yalan savaşına, milletin kolayca kurban gitmesine yol açmaktadır. Yüksek tabaka mensupları yaradılışlarında olan korkaklıkları dolayısıyla, Yahudinin yalan ve iftira ile saldırdığı kimseden uzak dururlarken, halk da aptallık veya basitlik dolayısıyla bu karakter sahibi kimse hakkında uydurulanlara inanır. Otorite sahibi olanlar ise ya ses çıkarmayıp susarlar, ya da haksız yere saldırıya uğrayan kimse için soruşturma açarlar. Güya o eşek memurlarca böyle hareket etmek, devletin otoritesini korumak ve asayişi sağlamak için faydalı bir tedbirdir. Sonunda Yahudi tarafından kullanılan Marksist silahın korkusu bu akıllı adamların beyinlerine ve ruhlarına bir kabus gibi çöker, kalır. Bu korkunç düşman karşısında titrerler ve eninde sonunda onun kurbanı olurlar. K) Yahudinin devlet içindeki üstünlüğü şimdi öylesine sağlam-laşmıştır ki, kendisini açıkça Yahudi olarak ilan etmek cesaretini gösterir ve hatta bununla da kalmayıp ırki ve siyasi düşüncelerini sonuçlarına kadar açıklamaktan çekinmez. Irkının bir kısmı kendisini açıkça yabancı bir millet diye gösterir. Gerçi bu da yeni bir yalandan ibarettir. Çünkü Siyonizm bütün dünyaya Yahudilerin Filistinde bir devlet kurmakla memnun olacakları kanaatini verirken, onlar aptal kimseleri bir kere daha gayet açık bir şekilde aldatmış olurlar. Yahudilerin Filistinde bir devlet kurup, oraya yerleşmeye hiç ama hiç niyetleri yoktur. Yahudiler orada sadece şarlatanca bir uluslararasıcılık faaliyetlerinin merkezi teşkilatını kurmaktan başka bir şey düşünmemektedirler. Bu teşkilat hükümranlık hakkına sahip olacak ve diğer devletlerce korunmaya ihtiyaç duymayacaktır. Bu teşkilat, istiklaline sahip olarak, yüzlerinden maskeleri düşürülmüş olan veya kendileri atmış bulunan bütün adi Yahudilerin sığınağı ve gelecekteki rezil ve şarlatan Yahudilerin de yüksek bir okulu olacaktır.
işte bir kısım Yahudi iki yüzlülükle Alman, Fransız veya ingiliz olduğunu söylerken, diğerlerinin açıkça ve resmen Yahudi ırkına mensup olduklarını belirtmeleri, kendilerine olan güvenin gittikçe arttığına ve artık emniyet içinde bulunduklarına delil teşkil eder. Diğer milletlerin, korkunç bir pervasızlıkla hareket etmeleri, Yahudilere zafer gününün ne kadar yakın olduğunu ispatlar.
Siyah saçlı pis Yahudi, saatlerce tehlikeden habersiz olan genç kızı gözetler. Sonunda bu genç kızı kendi adi kanı ile kirletir. Onu mensup olduğu ırktan çekip alır... Yahudi, hakimiyetine almak istediği ırkın dayandığı bütün temelleri kökünden yıkmak ister. Kadın ve genç kızların ahlaklarını bozduğu gibi, kendi ırkı ile diğer ırklar arasında kanin yaptığı seti yıkmak ve ortadan kaldırmak için her türlü çareye başvurur. Zenciyi Almanyaya getirenler Yahudilerdi. Hep aynı gizli gaye ve açık hedef için hâlâ getirmektedirler. Nefret ettikleri beyaz ırkı melezleşmeden çıkacak piçleşme ile yok etmek, onu eriştiği medeniyet ve siyaset seviyesinden indirmek ve ona hakim olmak istemektedirler. Çünkü ırkı halis olan, kanının kuvvetinden haberdar olan millet hiçbir şekilde ve hiçbir vakit Yahudiye boyun etmez. Yahudi ancak, bu dünyada ilelebet ve sadece melezlerin efendisi olabilir. Bunun için kişileri devamlı olarak zehirler ve böylece ırkların seviyelerim düşürmeye çalışır.
--spoiler--
kavgam/ adolf hitler.
--spoiler--
Yahudi siyasi yönden de devleti yaşama vasıtalarından yoksun bırakır. Her türlü karşı koymanın ve milli savunmanın temellerim çürütür. Halkın hükümete beslediği güveni sarsar. Geçmişi kötüleyerek gözden düşürür. Büyük olan şeylerin hepsini çamura batırır.
Medeniyete de el atarak, sanatı ve edebiyatı kötüler, tabii hisleri aldatır. Bütün güzellik, asalet, ağırbaşlılık, haysiyet ve hayır mefhumlarını bir kalemde altüst eder. insanları, kendisinin içinde bulunduğu o adi ve aşağı tabiat alanına çeker.
Nihayet Yahudi, dini ve ahlakı, gülünç ve basit bir hale sokar. Örf ve adetleri ölü, modası geçmiş ve köhnemiş şeyler olarak gösterir. Böylece bir milletin hayatı uğruna mücadele edeceği son dayanaklarını da ortadan kaldırır.
--spoiler--