kavga etmemeyi hatta tartışmaya bile girmemeyi tercih etmek bu şekilde görülebilir çünkü büyük çoğunlukta ne karşıdaki insan,ne karşıdaki insanın zekası ne de ortadaki konu buna değmez.eninde sonunda ele bir şey geçmeyeceği ortadadır.
-Varligimdan dolayi mutlu olan , olursem de uzulecek olan bir ailem var
-En iyiler arasinda sayilabilecek bir fakultede hukuk okuyorum
-Hayatta neredeyse hicbir sey yasamadim yani olursem cok sey kacirmis olacagim
Lakin yine de senin o elinde tesbihle gezen kekolara inat atiyorum sirtima kase paltomu ulus/bentderesi (ankaralilar pisligini bilir) civarlarinda gece vakti cikip geziyorum , bazilarini dovuyorum bazilarina bicak cekiyorum hatta , bicak ceken olursa ustune yuruyorum gel sok lan diyorum.
Bak hala hayattayim , bunlar yiyici kardesim bunlar zayif gordugunu donuna kadar soyar sen istedigin kadar uzak dur gelir seni bulur , ama disini gosterirsen it gibi once hirlar sonra korkar kacar.
O yuzden cekinmek iyi degildir , oldurmeyin ama olmeyin de , racon kesin guclu oldugunuzu gosterin yeter *
hak eden varsa sopayı atacaksın çekin çekin nereye kadar. sen sustukça senin üstünde hakimiyet ve bir baskınlık kurmaya çalışanlar olacak böyle itlere asla izin vermem verme.
kavga etmekten çekinirsen yaşayamazsın arkadaş.
yaşayamazsın derken, sürekli ürkek bakışlar altında, aman bulaşmayayım bir şey olur bana belki ikilemi çerçevesinde yaşarsınız hayatınızı ki bir delikanlı için zor bir durumdur yani.
Korkmak ve çekinmek arasında ciddi fark vardır bu durumda. Çekinenlerden biriside benimdir. Toplum içinde hiçbir statü sahibi olamamış, sönük, arkadaş çevresi olmayan, delikanlılığını cebindeki bıçağa, elindeki tesbihe borçlu olan o kadar çomar var ki, bunların kaybedecek hiçbir şeyleri yok, aileleri bile "ölsede kurtulsak."diye düşünüyor bunlar hakkında. Eğitimsizler ve yine söylüyorum kaybedecek hiçbir şeyleri yok! Ölüp gitseler arkalarından ağlayacak eş, dost, akrabaya sahip değiller.
Hal böyleyken, bunlar yolda hayatlarında ulaşamayacakları statüdeki kızlara laf atarak, beyefendi gördükleri insanlara sataşarak kendi egolarını tatmin etme çabası içerisindeler. Kendilerinin kaybedecek bir şeyleri olmadığı için, birilerine bir şeyler kaybettirmek onlar için bir zevk haline gelmiş. Delikanlılıktan atıp tutarken karşısındaki kişiyle yumruk yumruğa delikanlı biçimde kavga edecek kaliteye sahip değiller. işte bu yüzden, kavga etmekten daima çekiniyorum. Yokluğumda üzülecek bir ailem, dostlarım var ve kısmetse sahip olmak için çalıştığım parlak bir geleceğim var. Bu yüzden, hapishanede geçirdiği zamanı delikanlılık seviyesiyle orantılayan, cebinde bıçak-silah taşımadan rahat edemeyen tiplerle kavga etmekten daima çekinirim. Vadenin dolduğu yerde temiz temiz ölmek varken, bir kekonun/ayyaşın/müptezelin silahından çıkan kurşunla, bıçağının ucuyla ölmeyi düşünmüyorum. Size tavsiyem siz de düşünmeyin, gereksiz yere kavga dövüşten kaçının. Baktınız artık işler öyle bir noktaya gelmişki kavgadan başka çare yok, ilk vuran daima siz olun.
Korkaklıktan, korkaklığa kılıf aramaktan dem vuran arkadaşlar buraya tıklayarak yukarıdaki entry'e örnek olabilecek olayı inceleyebilirler. Adı her neyse, korkaklık veya başka bir şey. Tırnak makası dahi taşımayan birisi olarak, bıçaklı birisinin bir anlık çılgınlığına meze olmaktan çekinmek, ömür boyu sakat kalmaktan korkmak korkaklıksa, evet bunun adı korkaklık.
Kavgayla bir yere varılmaz. Sen istediğin kadar dövüş eğitimi al istediğin kadar lisansın olsun iyi dövüş ama karşındaki orospu evladı bıçağı çekip soktuğunda veya silahı çıkartıp ateş ettiğinde bütün hayatın biter. O yüzden kavgalardan uzak durun. Konuşarak halletmeye çalışın. Ha konu büyük meseleler ise o zaman ortalığı karıştırabilirsiniz.
Beni bilen arkadaşlarım şahidimdir; Bir hayatta kalma gurusuyumdur, hayatta kalmanın en büyük ilkesi de dayak yiyeceğin kavgaya girmemektir. Bu yüzden hayatımda 1 kere ilkokulda kavga ettim ama bu kavga etmenin satrancını çok oynadım. Yani kavgaya başlamaya yol açan yolda çok psikopat hamleler yaparak kavgayı başlamadan galibiyetle bitirdim. Örneğin kız arkadaşımı dershanede taciz eden bir grup bebenin yanına atlayıp Ankara’ya gittim 500 km yol yapıp. Ama giderken tam bir Adanalı gibi giyindim, aksanımı kaydırdım. Dershane kantinine girdiğimde herkese çay ısmarladım konuyu anlattım.. dayı dayı.. zil çalıp da teneffüs başladığında bir tanesi bile bu kurmacayı aşsa dövebilecekken beni 4-5 adamın dershaneyi gizlice terk edip kaçtıklarına tanık oldum. Çünkü kantindeki tiyatroyu seyretmiş olanlardan birisi kaşla göz arasında bu gruba gidip “olm adana’dan biri gelmiş ananzı si*meye, kaçın olum kaçın..” diye haber salmış.. Burada mükemmel bir hazırlık, lojistik, plan ve deha var iş yapan. işte o deha benim.
Bunları neden anlatıyorum? Çünkü evlendikten sonra bu mükemmel survival içgüdüm piç edildi hanım tarafından. nasıl piç olduğunu anlatmak yerine örnekler üzerinden incelersek daha da aydınlanırız:
1. The Highway: Hanım arabayı şiir gibi kullanır, pencereleri yarım açar, jambi’yi takar cd’ye coşarız. 2. köprü yolundan kaptırmış gelirken bir halk otobüsü sıkıştırdı bizi, tamam. Anasına küfür ettik bitti. değil mi? Bitmedi işte.. Survival dengesi instabil yengeniz, halk otobüsünü 4 şeritli yolda kovalayarak soldan 2. şeritte yakalayıp önüne kırdı ve frene basıp durdurdu. Arabadaki tek erkek benim.. Kucağımda yengenizin çantasıyla kalbim serçe misali pır pır diye atıyor. Çünkü halk otobüsüyle de yolculuk eden bir kişi olarak biliyorum ki, böyle durumlarda otobüsteki adamlar şoföre “aga durdur şunu da bi anasını si*ek, dalak buna aga..” diye konuşuyor.. Ben de çok şoför yanına gidip “amuğa çaktığımın dalya*ağına bak şoför ağabey, şunu durdur da bi si*ek, değil mi şoför ağabey, kudretin yanında olmak ne kadar da hoş” diye çok estim. Arabada kucağımda kadın çantasıyla bunları düşünürken, boynum önüme düştü. o esnada hanım dikiz aynasından otobüsün şoförüne bakıyor aynalı tahir gibi.. Sonunu hatırlamıyorum ben.. Adamlar indi mi inmedi mi.. Beni si*ip E-5’in yanına mı attılar. Öbür gün hanım beni gelip oradan aldı mı.. Hanımın dediğine göre halk otobüsünün şoförüne mesajını verdikten sonra ağır ağır kalkarak eve gelmişiz. evin otoparkına vardığımızda kendime gelmiştim. Elimde orkit gözyaşlarımı siliyordum, sümkürüyordum, sinirlerim bozulmuş.
2. The Bahçelievler Incident: Gene hanım direksiyon başında bahçelievlerdeyiz. Gece 12 falan yollar boş. Ana yola bağlanan bir sokaktan caddeye çıkacağız. Bize yeşil yanıyor, dolayısıyla caddede sağdan gelen arabaya kırmızı yanıyor. Pis adam kırmızıda geçerek bizimle çarpışıyordu az daha.. Adam çok pardon manasında elini kaldırdı ama hanım bir kere delirmişti. beni si*tirmeye and içmişti gene.. Ama bu sefer o gaza gelince ben de gaza geldim.. 5 saniye sürdü benim sinirim.. Hanım olay anında elini koyduğu kornadan elini bir türlü çekmiyordu ve adamın arka tamponuna doğru hızla yaklaşıyorduk, bir süre böyle gittik.. O esnada ben “..ya hanım tamam aa.. sen de çok şeyediyorsun ama.. tamam.. yaptı bi hata..” diye konuşurken önümüzdeki adam da en sonunda delirdi ve cart diye durup çevik bir hareketle arabadan çıkıp “noluyor lan nolyor o*ospu çocukları” diye yola fırladı..
O ana kadar terminanatör dizisindeki kız terminatör gibi adamı kovalayan hanımla bahçelievler’den bostancı’ya kadar 7,5 dakikada kaçtık ve bu esnada tek muhabbetimiz pacenotes * şeklinde oldu: “100 k left 2, 100 k right 2, 200 square left, 100 k right 4, 50 caution jump into right 2 tightens, don’t cut, 100 oversquare right, 400 flat to crest into k left 4, 100 finish”
3. The Fish Bazaar: Bostancı balık pazarında 2 hafta önce balıkçılar beni do*altıp g*tüme 25 inçlik lüferleri sokup çıkarmadıysa bu, kucağımda olan oğlumun yüzü suyu hürmetinedir.. Ha durduk yerde adamlar beni neden do*altıp g*tüme lüferleri sokup çıkarma coşkusuyla yanıp tutuşuyorlar diye sorarsanız gene benim hanıma geliriz. Bostancı’da sıra sıra balıkçıların en ucunda ekmek arası balık satan bir dükkan vardır. Çiğ balık satan adamların önüne park edip orada balıK ekmek yedirmiyor bu o*ospu çocukları adama. neyse biz de bunların önüne park etmiş olduk. Balıkçılarla aramızda şöyle bir muhabbet geçti kısaca: (parantez içindeki sayılar etrafımı saran balıkçı sayılarını işaret ediyor)
balıkçı: abi park etme müşteri gelip çıkıyor.. (+1)
(arabayı bu sefer ben kullanmışım)
ben: biz de balık alacağız güzel kardeşim, ekmek arası balık! (kucağımda oğlum var)
balıkçı: abi bizim dükkanın önünü kapatma otoparka çek karşıda.. (+2)
ben: ya kardeşim ekmek arası alıp geleceğiz diyoruz, anlatamıyorum galiba, (adamın kafasına tıklıyormuş gibi yapıyorum) “knock! knock! mr. fisherman, anybody in? ..no, the person you have called cannot be reached at the moment” hahahha.. (+2)
balıkçı2: bilader adamın asabını bozma.. arabanı al, git.. (+4)
ben: eme kardişim, siz de hiç dizi balıkçısına benzemiyürsünüz.. enneee.. (fırat taklidiyle dayağı ötelemeye çalışıyorum, her şey kontrolüm altında. ben kalabalığı bu şekilde yumuşatmışken, balıkçıya gidip beni göremeyen hanım büyük bir hışımla geri dönüyor)
hanım: löaarnnghh!! noluyor lan burda.. napıyorsunuz lan siz? eşkıya mısınız lan siz, almışınız adamı ortaya si*tirin gidin lan burdan.. buraya park edecez! balığımızı yiyecez. gelecez! dağılın lan..
ben: (orda bi çırak gördüm) oğlum ordan bir sıvı yağ getir, (balıkçı1’e) abi sen de ordan orta boy lüfer getir.. (bir yandan da soyunuyorum) lüferleri yağa yatırın iyice, sokun gö*üme.. hadi lan kap gel lüferleri. (tabi sonradan hanımın ağzından dinleyince benim bunları söylemediğimi muhtemelen yaşadığım şokla aklımdan geçirdiğimi söyledi)
bu postadan sonra oradan 5 – 6 adım ayrıldıktan sonra hanım balıkçıların oraya geri dönüp
hanım: .. bu arabada bir çizik göreyim, bu arabaya tesadüfen bir araba çarpsın, bu arabaya meteor düşsün, tsunami çıksın bu arabayı denize sürüklesin.. sizden bilrim!
deyip geri geldi.. orada çok zoruma gitmedi de akşam evde bu olayı şöyle aktardı herkese:
hanım: ya bu balıkçıların alayı orospu çocuğu, almışlar bunu ortaya lölö yapıyorlar bu da ibiş gibi orda duruyor.
ben: ya ne alakası var ya.. istesem ordaki balıkların tamamını götlerine sokar çıkarırdım da sinirlenmedim.. yeterince sinirlenmiş olsam beni bilirsiniz.. bir yüzüm ittir.. kıssadan hisse: sen böyle durumlarda çocuu koru, kavga döğüş işlerini bana bırak, olur mu?
(son cümleyi söylerken ben, onlar başka konuya geçmiş)
Erkek Ada'ma yakışan durumdur kaç demem ama kovalamanın da gereği yok. Mümkünse ağırlığınla durumu kontrol altında tutup buna mahal vermeyeceksin bilader.
Sevgilisi yanındayken atıp tutan (geçen 3 kişiyi yamulttum özür dileyerek kaçtılar) gencin sevgilisine laf atıldığı zaman hızlı yürü hadi diye kızması olayıdır.
gürültü, boşa çabalardan kaçıştır bir yerde. zaten bünye huzursuzdur, değil kavgayı en ufak bir tartışmayı bile kaldırmaz. her şeye tamam der geçer böyle insanlar. hayat sakinleştiricisini doğuştan vermiştir.
Kavga etmek hiçbir zaman çözümün parçası olmamaktır. Mantıklı ve akılcı olam sorunu kökten çözmek olup bunun bir yolu vardır. Sorunu ortadan kaldirmak.
cıks yanlıştır.
kişi bir yere kadar kavga etmekten çekinir ama
sabrında tahammülleri vardır.
o tahammüller zorlanırsa eğer
dayak yiyeceğini bile bile kavga eder insan
karşıdaki insanın fiziksel görüşü falan önemli değil.
kavganın çözüm yolu olmadığını bilen kişinin yapacağı eylemdir, kendimden bilirim henüz hiç kavga etmedim kimse bana karışmaz ben de kimseye karışmam olay olsa bile konuşarak halletmek vardır.
içinde ciddi bir şiddet potansiyeli barındıran fakat bunu bastıran insandır, eğer zorunda kalmışsa artık kavga kaçınılmazsa bu insan karısındaki kişiye ciddi bir zarar vermeden de içini rahatlatamaz. bu yüzden başına ciddi belalar alabilir. sadece kendisini değil ailesini ve sevdiklerini de düşünmesi gerekir. onun için şiddeti en aza indirmek mantıklı düşünmek ve itidalli olmak insanı beladan uzak tutar.