mine'nin ananesi ve dedesinin oyunculuklarına hayran kaldığım dizidir. ayrıca deniz gibi öğrenci bir adamın o ev neyinedir efem. bir de sarı 50 liralık banknotlarla (en az 1500 ytl verilmiştir kanımca) dolu harçlık verilip. bununla idare etmelisin derken bizimle dalga geçildiğini düşünmekteyim.
ayrıca şu canan'ın her an gözleri dolu dolu bakması, dudaklarını büzüştürmesi, aslı'nın tripleri de kabak tadı vermektedir.
harika bi yaz dizisi olabilecekken, olayı istanbul'a taşıyıp suyunun çıkarılmaya başlandığı dizi.. her ne kadar oyuncular iyi olsada süngere döndü şimdiden konu, sıkmaya başladı izleyiciyi.. tadında bırakılmasını istemekteyim.
sanırım 1-2 hafta sonra izlemeyi tamamıyle bırakacağım dizi. daha önceden bölüm kötü olduğunda bile en azından efe'nin sahneleri için dizi çekilir durumdaydı ama artık belki de en sıkıcı sahneler efe'nin sahneleri olmaya başladı. yani o kadar kötüye gidiyo. allah'tan mine'nin dedesi ve anneannesi var.
gitgide saçmalamaya başlayan dizi. mine arabalarının çalındığını görüyor gayet sakin bir şekilde ve gülerek 'aa bu bizim araba mı' diyor. höh be kızım biz olsak çığlığı basıp ortalığı birbirine katmıştık. minenin anneannesi olacak şeytan gibi teyzem de taksici amcaya dön evladım şuradan diyor. tamam istanbul'da yaşamıyoruz ama gidip gördük, televizyonda izledik o kadar kolaysa dönmek, anında o arabaya yetişmek duyduğumuz istanbul trafiği meselesi yalanmış. millet istediğini yapıyor trafikte. kadir topbaş'a haksızlık ediliyor ya trafik sorunu kalmamış ki istanbul'da. o aslı'ya zaten iyice gıcık oldum. nerde dizinin başındaki masum saf temiz kız nerde şimdi içine şeytan girmiş gibi bakan kız. eskiden sevimli gelen hatun şimdi sinir ediyor. ahh ahh keşke hala urla'da kalsalardı arada seferihisar'ı bize urla diye yuttursalardı ben ona da razıydım be. şimdi istanbul'un o karmaşası içinde eski saflığını kaybetmiş o yazın ayıla bayıla izlediğim dizi. yakında elveda rumeli'ye geçiş yapacağım o olacak.
kanal d'nin sevilen ortaokul tadında, üniversite ortamında bir garip dizisi . acıkmış kedi yavrusu gibi konuşan bir kız var izledikçe sinir bozuyor. bir de bu kızın annesi var. garip bişey, izlenmez dedirtiyo insana. ama dağhan külegeç için izlenir mi bu dizi? evet. mıncırık kıncırık ah aşkım minik bal damlam ne de nazlısın sen dialoglarını ve o korkunç anneyi izlerken arada dağhan'ı görmek çölde serap... tabi dağhan çıkmadan bayılmamış olursanız.
gökhan kıraç'ın ve cihan yenici'nin sırra kadem bastığı dizidir. dizinin istanbul'a gelmesi ile bir form düşüklüğü oldu. tadı tuzu kalmadı. umarım düzelir.
yayınlanan son bölüm için; hafize hanım bir polis memurunun boğaz manzaralı bir evde oturduğuna inanıyor ya pes yani.
deniz'in aslı'ya "sinirlenince daha güzel oluyorsun.", "telaşlıyken daha güzel oluyorsun." gibi yüzyıllardır söylenen aptal iltifatlar etmesi, bir de bu evlatlar daha düne kadar mine'nin cep telefonuyla çekilen yonjada her gün rastlayacağımız tarzı fotoğraflarını olağanüstü değerlendirip şaşırmasıyla; şu anda henüz ilk günlerden her boş kaldıkları yerde öpüşme çabalarını anlayamadığım ve tezat olarak nitelendirdiğim bir dizidir.
Esas oğlan deniz tam olarak ne okuyor bilmiyorum ama gazetecilik gibi bişi de okuyor sanırım.Aslı kızımız tıp okuyor.Diğer cadı olan kız ise dil okuyor.Şimdi liseye dönüyoruz hepsi aynı sınıfta idi.küçük bir detay olabilir ama insanları salak yerine koyan bir dizi.
son bölümünde şu diyaloğun geçtiği dizi.
su denilen hatun:efe ben özgür bir kızım bana karışamazsın *
efe:ben bir tane özgür kız biliyorum o da şimdi reklamlarda çorap satıyor.
samimi dizi. öyleki oyuncularından birini istiklalde gördüm dün akşam, hacı naber ya diye muhabbet edesim geldi. sonra hatırladım, aslında tanımıyoruz ki birbirimizi bu ne samimiyet dedim...
oskarlık performans görmeyi, acayip bi senaryo manyak bi kurgu izmlemeyi, kendinden geçip günlerce etkisinden kurtulamamayı bekleyenler için çok şahane değil, evet. ama dizi işte yani, gençlik dizisi. izliyosun, gülüyosun, eğleniyosun, televizyonu kapatınca hoş geçirilmiş bir zaman dilimi kalıyor elinde. çok şey bekleyip yüklenmemek lazım...
"delilik biliyorum senle olmak delilik
takılıp kaldım karşı koymam imkansız
yaşanan yıllarım senden çok daha fazla
hüzünlerim alır gider sevinçlerimi"
böyledir dostum , böyledir ... bir cümle gelir ve göğsünde
patlar ! hüznün iri gagalı siyah kuşları bir matem yerine
cevirir bedenini.
böyleydi dostum , böyleydi ... keder denilen şey bir kadın
silüetindeydi ! geldi ve geçmedi , ayrılık değil delilikti !
"içimde yılgın rüzgarların ayak sesleri
sende daha yeni yeni kavak yelleri"
yenildim dostum , kelimelerimi kaybettim ! arkamı döndüğümde
yırtılmış fotoğraflar görüyorum , hiçbir zaman gönderilmemiş ,
gönderilmeyecek mektuplar... ey içimde öfkeyle büyüyen rüzgar
gel ve geç artık !!!
"doğrusu yanlışı ağrısı sancısı ne varsa yaşanacak
gözyaşı ayrılık pişmanlık dargınlık hepsi benim olacak"
ve tam burada müzik (hayat) hızlanır. bir rüzgar essede kırılsam
diye beklersin , güneş sana inat doğar sanki , gece örtmez üstünü,
günahlarını silmez. mevsimlerin anlamı yoktur. kuşlar ümitlerinide
alıp gitmiştir. sevebileceğin tek bir kadın kalmıştır oda ''keder'' !
çünkü bu hüzünlü bir şarkıdır artık.
"al beni sarıl bana beni koru kollarında korkuyorum"
işte burada parçalanırsın ! kaybetmiş bir savaşcının ağır yaralı
hüznüdür bu... korkma diyemezsin ! korkma diyemezsin ! korkma diyemezsin !
"içimde yılgın rüzgarların ayak sesleri
sende daha yeni yeni kavak yelleri"
dostum çünkü gitmek fiili sevgiliye yakıştırılınca mevsim sonbahara
döner ve sana kalan dalından kopan bir yaprağın kaderidir. bilirsin
rüzgar hep kederden yana ve hep ayrıyönlere eser...
"kaçmayı çok denedim ansızın bu sevgiden
kaç kere yenik düştüm istemeyin bunu benden
sarhoş tutkularım koynumda ben bir deli
iş işten geçti artık dönemem geri"
dostum bu cinnet olmalı ! bana "mona rozayı" oku ! ak güller ,
kırmızı güller , canımı yakan güller , siyah güller...
bu cinnet olmalı dostum ! inan kendimden korkuyorum , bana
"mona rozayı" oku ! korkuyorum dostum kırmızı güller ,
ak güller ... korkuyorum ...
"içimde yılgın rüzgarların ayak sesleri
sende daha yeni yeni kavak yelleri"
dostum bu hüzün leipzig garından geçer mi ?
"doğrusu yanlışı ağrısı sancısı ne varsa yaşanacak
gözyaşı ayrılık pişmanlık dargınlık hepsi benim olacak"
"karanlığımızı avuçlarımıza öksürerek
sen bir kadın ıssızlığına koşulmuş
yarıdan fazla mavi gözlü
eylülden eylüle gülümseyen
ben görünmez raylara düğümlü
garlarda yankılanan bir erkek
değerinden eksiğine bozulmuş."
"al beni sarıl bana beni koru kollarında korkuyorum"