kav

    40.
  1. ben kendimi bildim bileli, var olan bir kibrit markası.
    7 ...
  2. 35.
  3. 41.
  4. içinde sevdiğim dizeler olan Sezai Karakoç şiiri.

    --spoiler--
    sen tabiatın içinde tabiatla birlikte fakat tabiat üstüsün
    karla örtülü yüksek çamlar gibi ancak uçakla gözlenebilirsin
    sen leonardo da vinçi’nin ya van gogh’un kalemiyle çizilebilirsin
    aragon’un söylediği gözler senin gözlerindir
    sen her an bitmeyen bir pikniktesin
    bütün roma sütunları dikilmiştir senin için
    emperyal kahvesi akman yapıldı seni anmak için
    meydandaki anıt bile sen yanından geçtikçe alımlı albenili
    bir bakışta bulurum büyük halk tablosunda seni
    hıçkırıklarım çarpar her gün gök aynasına
    kendimi kaptırıyorum eski rüya oyunlarına
    insanlar parça parça geçiyorlar yollardan
    sarhoş katil namuslu adam
    ben bir köprü parmaklığına bağlı bekliyorum
    bir piknik dönüşü gelip bu köprüden geçersin diye bekliyorum

    --spoiler--

    Ayrıca (bkz: elsa nın gözleri)
    2 ...
  5. 42.
  6. Kibrit kutusu, yeni okumaya başlayan çocukların "anne, vasati ne demek?" Sorusuna kaynaktır. Zira bir çocuğun vasati sözcüğüyle başka bir yerde karşılaşması pek mümkün değildir.

    (bkz: vasati 40 çöp)
    2 ...
  7. 14.
  8. Vehbi Koç tarafından 1970 yılında kurulan ve 1998'de Koç Grubu tarafından isveçli Swedish Match'e satılan Kav Kibrit Fabrikası, Çin'den ithal edilen ucuz çakmaklar sebebiyle kapanmistir.
    3 ...
  9. 16.
  10. kibrit kisvesine büründürülmüş havai fişek. sıçrıyor, patlıyor, aceleyle ocağı yakmaya çalışırken "yine neremi yakacam" diye strese girmeye sebep oluyor.
    3 ...
  11. 2.
  12. 32.
  13. Ne güzel günlerdi be. Sarı lacivert bir kutusu vardı. Hala var mı bilemiyorum.
    2 ...
  14. 5.
  15. 33.
  16. bir sezai karakoç şiiri.

    KAV
    Otomobil birden çıkıyor yoldan
    Bir deniz kıyısında duruyor
    Büyü bıçağı koparıyor onu gri harmanili kayalardan
    Yalnız sırtlarından sezilen haçlı erleri kayalardan
    Kayalar kapatıyor onun arkasını som
    Düşünceyle şekerlendirilmeden
    Günse eriyor yön yön Van Gogh'su bir kırmızılık
    Kirazların ve güllerin tifoya kardeş çıkan rengi
    Kokuları bile kıpkırmızı olan güllerin
    Ve otomobilden inen sensin iki avcunda deniz
    Çevrene üşüşen zeytin ağaçları
    Arkandan inenler o kimlerdir ki avuçlarına gülüyor
    Oluşa gülüyorlar kuşlara çocuklara
    Ki senin ellerini görmek bir kurtuluştur çocuklara
    Sen yüzünde Akdeniz memnunluğu sen Truvalı Helen
    Sana gelmiş bütün yunanlılar atlı arabalarla
    Atlarla otomobillerle uçaklarla
    Bütün kiraz yangını çocukları andıktan sonra
    Evrenin akşamından döndünüz evlerin parmaklarına

    Almışsın üstüne örtücülüğünü siyah kahverenginin
    Ağaç gövdelerinin kavların rengini
    Tabiat seninle canlı ve yeni
    Tabiatı duruşun ve bakışınla verimlendirmişsin
    Ey geçmez gençliğin telâşsız sesi
    Sesinle ölümü ürkütmüş terletmişsin
    Bir piknik yer altı gençliğine gözlerin
    Saçların bir başlangıç eski zaman leylâklarına
    Bir vakit gelse ki kapansam ayaklarına
    Geçen zamanı yanlış bir rüya gibi yorumlasam
    Resmini yunanlılardan kalma kayalara oysam
    Gitsem Bergama Tiyatrosunda seslensem ismini
    Benimle birlikte tabiat çağırsa seni
    Eski çağ çağırsa seni
    Yeni çağ çağırsa seni
    Her piknik gezintisinde yaptıkları gibi
    Çiçek kuş arı ve mavi gökte güneş
    Seninle donanırlar çocuk oyunlarında dağ düğünlerinde
    Ve kayalar ilk olarak atalardan arınmış
    Büyümüş denizden gelen sabırsız seslerle
    Sonbahar papirüslerini birer birer atmış
    Kentse yüzyıllarca ilerde ve ötede
    Sen halk ve çocuklar ve bir portatif çadır
    Ve kalakalmış bir oto uçurum kenarında
    Hafta içi gel gitleri denizde kanayıp ıslanış
    Güneş sevinçli yaşlarla kararmış
    Tabiatla konuşmaya başlarsın bardakların derinliğinde

    Çin çay bardaklarının
    Birbirinizi yitirirsiniz tabiatın sisinde
    Biriniz Kafdağında biriniz Çinseddinde
    Deniz yüreğinizin telâşsızlığından aydınlığını emer de
    Akşamın üstüne boşanır yanar beyaz gecelerde
    iyot kokulu yalnızlık panayırlarında
    Ben bir peri masalı gibi anılırım o anda
    Gelip geçen bir nöbet gibi o anda orada
    Saçılan eşya toplanır otomobil çalıştırılır dönüş başlar
    Tabiatla son alışverişi yapar çocuklar
    Deniz yavaş yavaş siyah bir kabuk bağlar
    Çayırlar üzerinde soğan yumurta kabukları büzülmüş kâğıtlar
    Sende kadınlığın o sonsuz gülümsemesi ve toparlanışı var
    Gözler hep arkadadır acaba unutulan bir şey mi var
    Mutlaka unutulan bir şey var
    Gün bir bomba gibi düşer ve batar
    Arkaya son bir göz atılır otomobile doluşulur
    Şimdi sizi tabiattan koparan geri alan bir asfalt
    Şehrin düşüncelerini yayınlayan kalorifer bacaları
    Oraya buraya koşuşan insanlar
    Ve bütün ışıklar yanar

    Sezai KARAKOÇ
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük