katılır mıydınız

entry4 galeri0
    ?.
  1. alper tan'ın olumlu ve olumsuz birçok eleştiri aldığı yazısıdır. işte o yazı:

    Katılır mıydınız?

    Halkın kılık kıyafetiyle uğraşma ve zorla kıyafet dayatma girişimleri Cumhuriyetle birlikte başladı. Şapka dayatması ile cadde ve sokaklar mantar tarlasına dönüştü. Daha sonra zabıta teşkilatı, sarıklı, şalvarlı, çarşaflı vatandaşları şehirlere sokmamaya başladı. Malını, canını vererek vatanı düşmandan kurtaranların evlatları bu vatana sokulmuyordu. Onlar köyde ve kırda kalmaya mahkum ediliyorlardı. Bir taraftan Köylü milletin efendisidirdeniliyor, ama bu efendi şalvarıyla şehre girmek istediğinde şehir girişinden dönmek zorunda kalıyordu.

    Dondurucu kış gününde bebeğinin üstünden çıkardığı çarşafı top mermisine sararak siperlere cephane taşıyan Türk anaları kıyafetinden dolayı şehre sokulmuyordu. Ama rejimin adı Cumhuriyetti. Cumhuriyet ise Halkın kendi kendini yönetmesiydi.Okuldaki kitaplarda böyle yazıyordu. Sokakta bunun tersi uygulanıyordu. Bırakın halkın kendi kendini yönetmesini halkın ne giyeceğini bile başkaları belirliyor ve dayatıyordu.

    Daha önce peçeyi ve çarşafı yasaklayan statüko, Celal Bayarın cumhurbaşkanlığı döneminde çarşafı tercih eden kadınları özendirmek için eşarp ve pardesü dağıtılıp kadınların çarşafları toplatılmıştı. O zaman modernlik olarak sunarak özendirdikleri ve teşvik ettiklerini bugün tehlike ilan ediyorlar. Şimdi de kadınların başörtüsü takmasını yasaklıyor, başörtüsünü gericilik olarak sunuyorlar.

    Derin Yapı, 27 Mayıs Darbesi sonrasında 1961 yılı başında aldığı gizli kararla yasakları çok ileri götürdü. de alınan kararla, Anadoludaki kızların okuması bir şekilde engellenecek, eğer engel olunamayanlar olursa da, bu kızlar okullarda baştan çıkarılacak veya etkisiz hale getirilecekti. Okumak isteyen mütedeyyin kesim en büyük tehlike idi. Okullar ve yurtlardaki ortamlar mütedeyyin kesimlerin kızları okutma arzusunu dizginletiyordu.

    Doksanlı yıllara gelindiğinde bu iş iyice zıvanadan çıktı. 28 Şubat döneminde Batı Çalışma Grubundan generaller YÖKün ve rektörlerin toplantılarına katılıyor türban yasağının yoğunlaştırılması için öneriler getiriyorlardı. Generaller, başörtüsü yasağının uygulanması konusunda rektörlere de güvenmiyor, yalnızca YÖKün yetkili olmasını emrediyorlardı. YÖK ve üniversiteler bilimi ve eğitimi bırakmış darbecilerin kıyafet zaptiyesi haline gelmişti.

    1998in Haziran ayında dönemin Hava kuvvetleri Komutanı ilhan Kılıç, resim yarışmasında dereceye giren bir öğrencinin annesine, Başörtüsünü türban gibi takmama öğüdünde bulunduktan sonra şöyle diyordu. Bizim, Anadoluda tarlada çalışana, Karadenizde sırtında odun taşıyana tepkimiz yok.Generalin başörtülülere reva gördüğü iş, tarlada ırgatlık yapmak veya sırtında odun taşımak idi. Bu zihniyete göre örtüsüyle TBMMye girmek isteyen kadın, Cumhuriyete karşı cereyan ve bölücüolarak suçlanıyordu. Hakaretin sahibi Çankayada oturan Süleyman Demireldi.

    Cumhurbaşkanının eşi Hayrunnisa Gül, geçen hafta Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde konuştu. Statükonun savunucularının, modernitenin merkezi saydıkları Avrupanın kalbinde oldu bu konuşma. Ama Türkiyede halkın temsil edildiği Meclise başörtülü bir bayan giremiyor milletvekili olarak.

    Diyanet işleri Başkanı, Başörtüsü dinin gereğidirdiyor. CHPliler, Şeytandan aldıkları ilhamla fetva vererek Değil diyorlar. Başörtüsü takmak Anayasaya aykırı diyorlar, ama TBMM Anayasayı değiştirmek istendiğinde, iktidar partisine kapatma davası açılıyor. Yapılan değişikliği CHP Anayasa Mahkemesine götürülerek bozduruluyor. Bu da yetmezmiş gibi CHP lideri Kemal Kılıçtaroğlu gözümüze bakarak şöyle diyor: Anayasada ve YÖK yasasında yasaklayıcı bir hüküm yok. Konu, Anayasa Mahkemesine götürüldüğü için bu karar çıktı. Demek ki Anayasada hüküm olmasa bile CHP isteyince mahkemeden böyle kararlar çıkıyormuş.

    Başörtülüler başı açıklara baskı yaparsa diye hayali bir tehlikeden bahsediyor ama bunu yaparken başına kapatanlara kendileri resmen baskı uyguluyorlar. Başörtüsünün siyasi simge olduğunu söylüyorlar. Siyasi simge olmayı bir tehlike veya suçmuş gibi gösteriyorlar. Siyasi simge değil ama, siyasi simge olsa bile bu ülkede siyasi simge suç mudur? Şu an bazı fakültelerin koridorlarında en uç siyasi görüşlerin ve partilerin afişleri asılı. Bunlar neden suç değil? Öyleyse bunlar neden yasaklanmıyor.

    Bazıları ise başörtüsünü bağlama biçimi üzerinden zırvalamaya devam ediyor. Bir kadın, başını açarak okula girince siyasi düşüncesini de beyninden çıkarmış mı oluyor? Kadın, saçının bir tutamını örtünün altından sallandırınca tehlike bertaraf mı edilmiş oluyor.

    işgalci Fransız askerleri bir kadının başörtüsüne el uzattığı için Maraşlılar savaş başlatmışlardı. Maraşa Kahraman vasfı verilmesinin sebebi budur. Türk milleti, kadının başörtüsüne el uzatılmasını savaş sebebi saymışlardı. Memleket düşmandan kurtarılmıştı ki bu defa CHP o örtüye el uzattı. Kurtuluş Savaşında Fransız askerlerinin yaptığını şimdi CHP ve bazı profesörler savunuyor ve uygulamaya çalışıyor. CHP bu Fransız askerlerinin yaptıklarını yapmaya daha ne kadar devam edecek.

    Şimdi kart muhalefetin içinden çatlak sesler geliyor. 29 Ekim resepsiyonu için Çankaya Köşküne çıkmayacaklarmış. Sebebi, başörtülü kadınların da resepsiyona katılacak olmasıymış. Yani cumhur (halk) cumhurbaşkanını seçecek, ama seçtiği kişinin mekanına giremeyecek. O resepsiyonda CHPlilerin olmaması bir eksiklik oluşturmayacak. Arzu etmiyorlarsa gelmesinler. Ama CHPlilere bir sorum var:

    Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, annesi Zübeyde Hanım ve eşi Latife Hanımla birlikte Çankaya Köşkünde resepsiyon verse katılmazdınız değil mi?

    Tabi tabi katılmazdınız!

    kaynak: http://www.kanalahaber.co...miydiniz-yazisi-13210.htm
    2 ...
  2. ?.
  3. Bakınız sayın sözlükçüler, ben kimsenin tarafında değilim, kimsenin tarafında olmak da istemiyorum ama ortada adalet diye bir şey var. Sorun şu ki iki taraf da karşı tarafın elindeki bu özelliği kötüye kullandığını düşünüyor. Fakat iki tarafta da kötü kullananlar var. Örneğin; başörtüyü siyasi simge olarak kullanan da var, kemalizm kavramına tapıp avrupai olmaya çalışanlar da var ama gerçekten de dinine veya düşünce sistemine yürekten bağlı insanlar bunların yanında yanıyor.

    Herkesten duyuyorum, önceden ne başörtüsü sorunu vardı ne başka bir şey. Bir konu açtılar herkes şimdi susmuyor diye. Bakınız görüyorsunuz iş Atatürk'ün yaptığı kılık kıyafet devrimini sorgulamaya kadar geldi. Sorgulanmasın demiyorum. Fakat devletin illa ki halkın iyiliğini düşündüğü zaman bir zorlama olacaktır. Halkın kendi kendini yönetmesi diyor ama öyle bir şey olsaydı zaten devlete ihtiyaç kalmazdı. Ordan oraya nasıl çekti bunu yazan kişi çok merak ediyorum ben. Devlet hadi devlet demeyeyim Atamız halkımızın en layik göreceği bir kıyafet sistemi getirdi. Eğer bu halk bu kıyafeti sevmeseydi zaten elbette ki isyan ederdi. Şu anda burdayız ki bunlar kabul edildi ve hiç itiraz çıkmadı. Hala anlamayanlar için şöyle izah edeyim; bir şeyi kanıtlamak için birilerine bir şeye bok atmayı kesin lan artık!
    0 ...
  4. 1.
  5. kendisine ana muhalefet partisi mensubu diyenlerin, "dünya'da bir başıma kalsam da düşüncemin arkasındayım" mesajı vermek adına resepsiyona gitmediklerinden, ve düşüncelerine pamuk ipliğiyle bağlı olduklarından bahseden yazıdır. gitmeyip de ağır abi ayaklarına yatan bu kişiler, aslında farkında olmadan, temsil ettikleri milyonları başıboş bırakmış ve "sıkmabaşları" * cumhuriyet'in temsil merciinde bir başlarına bırakmış, aslında teslim olmuştur.

    bu kadar da eziktirler yani.
    1 ...
  6. 2.
© 2025 uludağ sözlük