son dönem türk edebiyatında yazılmış en güzel romanlardan biri. iskender pala bir cinayetin izini sürerken herzamanki gibi aşkı unutmamış. yabancı yazarlarla baş edebilecek bir yazar olduğunu kanıtlamıştır. (bkz: matem damlası)
çoğu yabancı aksiyon macera veya gerilim türleriyle aşık atabilecek bir o kadar da romantizm ve estetizmde de iddialı romanın zihine çakılı kalan ismi.
bilimum tarih romanları kitaplarında ekseri saray içi olayların ve entrikaların olduğu birçok hikayelere maruz kaldığımız bir ortamda aslında osmanlı döneminde normal insanlarında yaşadığını ve her yerde etkili olabildiğini avam tabakasının nasıl hayatları olduğunu anlatan damakta tat bırakan romantik bir macera iskender pala dan.
külhanıyla, mevleviliğiyle, laleleriyle, sarayıyla lale devri istanbul'unu çok iyi belleten, insanda tarihi roman merakı uyandıran, olay örgüsünün bir olayı tadında bırakarak bir diğer mekana atlamakla oluşturulduğu sürükleyici roman.
--spoiler--
sayesinde telif hakkının osmanlı'da geçerli olduğunu öğrendim. helvacılar şiir biçiminde küfür icat ediyorlar ve para karşılığında satıyorlarmış. rivayete göre icat ettikleri küfrü sadece bir kişiye satıyorlarmış, elinde daha evvel kullanılmış küfür tutmuyorlarmış, hatta küfür satın aldıkları kişilere küfrü unutmaları için yemin ettiriyorlarmış. küfür satacakları kişilere ise küfredilecek kişinin yaşı ne sakatlığı var mı gibi sorular soruluyormuş ki küfür zalimliğe dönüşmesin. (bkz: namuslu küfürbaz)
--spoiler--
Lale devrinde yaşanan ve Bir laleden yola çıkarak sevgiliye kavuşma serüvenini anlatan, tamamen iskender pala'nın kusursuz kaleminden çıkmış, okunması gereken bir romandır.
harika bir kurgusu olan, son sayfalarına dek düğümün çözülmediği,çözdüm sandıkça çetrefilleşen, elinizden bırakamadığınız, iskender pala nın duru anlatımı ve güzel türkçe si ile okunası kitap...
"iskender Pala bu kitabı yazmadan önce oldukça fazla tarama yapmıştır,kaynak okumuştur." dediğim kitap.Kitapta beni sıkan nokta çok fazla betimleme yapılması,gereksiz ayrıntıya girilmiş olmasıydı.Ama genel anlamda kurgusu güzel olan,okunması gereken bir kitap.
lale devrini öğrenmek isteyenlerin okuması gereken kitaptır. padişahın, veziri ve damadının devleti bir yandan birçok yeniliklere açarken bir yandan da halkı nasıl fakirliğe götürdüklerini görmek açısından faydalı bir eser.
lalenin osmanlı ve istanbul için önemini öğreneten bir kitap. hafız çelebiyi tanıtan kitap. damat ibrahim paşanın ne kadar zeki olduğunu, bulmaca çözmeyi ne kadar sevdiğini öğreten kitap. üç hilal örgütü diye bir örgütün olduğunu anlatan kitap. patrona halil'in kim olduğunu, nasıl birisi olduğunu anlatan kitap. divan edebiyatının lisede öğretilmeyecek kadar derin bir konu olduğunu hatırlatan kitap. divan edebiyatının sadece "mefailün failün"lerden ibaret olmadığını, konu içinde konu, bilgi içinde bilgi, imge içinde imge ile dolu olduğunu gösteren kitap.
eleştiri:
kitapta yüzlerce bilinmeyen kelime var. bir çoğunu cümle içi olarak sözlüğün içine de serpiştirmeye çalıştım. kitabın akıcılığını aşırı derecede bozuyor bu durum. keşke dipnotlarla bu kelimeler açıklansaymış.
son söz: okuması zor olsa da çok iyi bir kitap.
kitabın 319. sayfasında ağlamak ve gözyaşı ile ilgili güzel tespitler var.
"gözyaşları insanlara neler neler anlatırdı. her gözyaşının ayrı bir anlamı vardı. her damlanın hangi zamanda, hangi mekanda, hangi kişiyle paylaşıldığı önemliydi. .... damladığı, süzüldüğü, aktığı veya kana dönüştüğü zaman hep ayrı manaları vardı. gözyaşları gizli duyguları açığa çıkaran mektuplar gibiydi."
sayfa 198 ve 199'da bilindik ama önemli bir konuya temas edilmiş kitaptır.
"ne kadar çok şey biliyorsunuz efendim!.."
"bilmek mi oğulcuğum!.. hıh!.. bilmediklerimi ayağımın altına koysam başım göğe değerdi. unutma, cehaletten daha dermansız dert yoktur! gerçi bilgiye hakim olmak mutluluktan çok elem, sevinçten çok keder verir ama insan da öğrenerek çoğalır."
(bkz: insan öğrenerek çoğalır)
şeyh efendi! müsaade ederseniz soyunacağım!.. başlıklı 29. sual'in ilk paragrafı sorgulatıcı.
"allah vardı, onunla beraber hiçbirşey yoktu. şimdi de öyle, önce olduğu gibidir. o halde varlığını yok et ve bilinmezlik toprağına göm; çünkü gömülmeyen şey bitmez. tefekkür kalbin kandilidir; o giderse kalp için ışık yok demektir. ariflerin kalpleri ve sırları, nurların doğduğu yerdir. seni birisi hakettiğin şekilde övdüğünde, sen de o hali sana veren allah'ı övmeye başla ki ariflerden olasın. her varlık'ta allah'ı gör, her varlığı allah suretinde gör. bir gülün kesretinde ve bir lalenin vahdetinde allah ile ol."
kafama takılan şeyse şu: gömülmeyen şey bitmez demek gömülen şey biter demekse ve varlığını göm tavsiyesi veriliyorsa varlığını bitirmekten bahsediliyor demektir. cümleyi anladığımı düşünüyorum ama ne işe yaradığını anlamadım. bu cümlenin önceki ve sonraki cümlelerle bağlantısı ne?
kitabın 125 ve 126. sayfalarında anlatılanlar çok etkileyici. yeye mezarlıkta şahinle sohbet ederken mezar ve mezarlıkla ilgili bilgilerini sayıp döker, neredeyse ölüme methiyedir söyledikleri ve şahin "yeter yeye!... bu kadar sevdiysen yatıver birinin içine!..." diye yüksek sesle yeye'nin sözünü keser.
bu durumdan sonraki paragraf önemli...
"kara şahin, topaç yeye'nin sustuğu sırada kendi sesinin tonundan dolayı mahçup olmuştu. gerçi "içine yatıver" cümlesini gülerek ve şaka yollu söylemişti ama bunun altında yeye'nin kendisinden çok şey biliyor olmasına karşı gizli bir tepkinin olduğunu ikisi de fark etmişti. kendisini rahatsız eden şey, istemeyerek de olsa bunu ses tonuna yansıtmış olmaktı. öte yandan yeye, dünyadaki birinci dostunu istemeyerek de olsa gücendirdiği için üzülmüştü. yaşça büyük olanın bilgide de büyük olma anlayışına aykırı düşmüştü."
işte düşüncelere dalmama sebep olan cümle sonuncu olan. 14 yaşında bir çocuk olan yeye gibi olabilmek mümkün mü? bu derece olgunlaşabilmek mümkün mü? bence değil insan sonradan bu kadar duyarlı, zeki, olgun olamaz bu ancak doğuştan gelen bir özellik olabilir.
ekleme:
aynı sayfanın ilerleyen kısmında şu cümle var:
"ve şahin'i gücendirmemek için bundan böyle on dört yaşında bir çocuk olmaya karar verdi."
alıntı, sayfa 116:
"balıkçılara mahsus şu turuncu potur ile başındaki zolatayı neden giyinmişti?"
anlaşılması güç bir cümle daha. zolata kelimesinin anlamı bir çeşit para, bu cümleyi okuyunca başa giyilen birşey olduğunu düşünüyorsun. iskender pala burada ne demek istemiş?
sayfa 89'da başlayıp 90'da devam eden secili bir bölüm var. okuması keyifli ve 1700'lü yılların sonunun sosyal, ekonomik, siyasal durumunu hicveden cümlelerle dolu.
herşey iyi güzel de bir cümleye çok kafa patlatmama rağmen çözemedim. çözen beri gelsin.
sayfa 90:
karşılıklı konuşma içinde şu sözler peşpeşe geliyor.
-- hem de köşkler kuruyor şehre boyuna ve enine.
-- kuyu kazıyor kazık çakıyor.
-- suyolcu zahir keriz kakıyor.
bu son cümle işte. keriz enayi demek. zahir açık, belli / galiba demek.
keriz kakmak diye bir deyim var mı diye baktım. yok. suyolcu'yu bulamadım.
olsa olsa anlamı şu olabilir: "vezir galiba halkı keriz yerine koyuyor".
son kararım cümle yanlış yazılmış olabilir.
osmanlı külhan hayatını da anlatan keyifli kitap.
alıntı, sayfa 69:
"külhanda konuşulan lehçe-i külhaniyi dinleyerek yavaş yavaş anlamaya ve öğrenmeye başlamışlardı. külhana "ana", külhancıya "baba", çarşı pazara "çiftlik", peştemala "edeplik", natıra "giyinik", hamama "gülüstan", yangına "kızıl bayram", zindana "mektep", padişaha "turalı", vezire "hatem", casusa "akrep", zengine "kaz", dendiğini artık biliyorlardı."
iskender pala romanlarının ortak özelliği osmanlı sosyal hayatını göstermek. bu kitapta da bu zevki fazlasıyla doyurmak mümkün.
alıntı:
sayfa 35:
"aslında akıl insana bahşedilmiş en muhteşem ama o derecede de yalın bir melekedir. insanlar aklın bizi yönlendirdiğini zanneder. hakikatte ise aklı yönlendiren bir olumlu, bir de olumsuz müteharrik vardır: gönül ve nefs. aklımız gönlümüzün önüne düşünce insan kendi yaratılışına uygun şeyler üretir; nefsin önüne düşünce sapkınlık başlar. bu dengeyi kurma noktasında insana irade gücü verilmiştir."
bu bakış açısıyla baktığında akıllı dediğimiz kişiler gönlüne uyarak hareket eden kişilerdir.
Hafız Çelebi'nin üzerinde saatlerce düşünülebilecek sözlerini barındıran roman. Aslında hepsi bilindik ama hatırlanmaya ihtiyaç olan sözler. Okurken bir ara Osmanlı Sarayı'na gittiğimi sanmıştım.
iskender Palanın açık arttırmada aldığı, yazarı olmayan bu kitabı türkçeye çevirmesiyle(kitabın orjinali Osmanlıcadır)ortaya çıkan okumakta olduğum okunası kitap.