ölü yakıp küllerini nehre döktükleri şehir. nehirdeki ganimetçiler de altın diş bulma umudu ile gün boyu nehirde takılırlar.
aynı zamanda ilk marujiana tarlasını gördüğüm şehir. hollyman dostlarınız 10 dolara sizinle fotoğraf çektirir. normalde dünyevi her şeyden uzak, izole bir hayat yaşadığı düşünülen bu arkadaşların 10 dolar ile ne yaptıkları bir soru işareti olsa da gidip görmeye değerler..
dünya gezegeninde görebileceğiniz en entreresan şehirlerden birisidir.. örneğin "çöp tenekesi", "çöpçü", "çöp arabası" gibi kavramaların hiç olmadığı ve bilinmediği bir şehirdir.. biriken çöpleri köpekler, inekler, toplayıcılar ve en sonuna yağmur temizler.. turistik bölgelerde yürürken sürekli etrafınızda "smoke something?" diye dolaşan lokal insanlar olur..
Dört gündür bulunduğum şehir. ilginç bir yer burası, çok meraklıları ya da everest e tırmanmaya gelen turistleri dışında, çokça fazla geleni gideni olmaz diye düşünmüştüm de, acayip yanılmışım. Gerçekten de avrupa ve amerikadan gelen çok turist var, havaalanından adım attığınız gibi fakirliğin diz boyu olduğunu görüyorsunuz zaten. Dikkatimi çekense facia şeklinde karmaşık trafiği olması. Karşıdan karşıya geçmek için, yokun iki tarafına da bakmak zorunda olmanız, bir motorsikletin altında kalmanız işten bile değil. Kaldığımız otele yürüme mesafesinde olan bir tapınaka gittik, mistisizm, buda inanışının getirileri, tütsüler, üzerinde muhtemel dini yazıların olduğu bayraklar, boyalı vücutlarıyla tapınağın çevresinde silindir şeklinde bir aleti döndürüp ibadet edenler, dini elbiseleriyle bulunanlar değişik bir dünya. Thamell bölgesi var bir de, yine oldukça turistik, tabi turistik deyince çok beklenti olmasın, cafeler küçük oteller, hediyelik eşyalar, müzik yapan yerlerle dolu. Oraya da uğranılır burada, onun dışında ölü yakma olayını görmeye totom yemedi, meraklısı varsa ya da kaldırırsa bünyeniz buyrun hergün bir sürü insanı yakıyorlar. Havası da leş bu arada.
her taraftan tanrı fışkıran yer. saçma sapan inanışlar, üfürükten fantastikleştirmeler de çabası. yine de gidip dönmek istemeyen arkadaşlar varsa tüm aşılarını vurulup çantasına da bol miktarda antibiyotik almasını tavsiye ederim.
pashupathina'ya gidip de, hinduların ölülerini yaktıktan sonra, onlardan geriye kalan külleri 'kutsal' nehre uçuruşunu, yanan insan eti kokusunu, küllerin savrulduğu nehirde yüzen yalnayak başı kabak küçücük çocukları görmeksizin asla keşfedilemeyecek olan şehir. monkey temple'ı (kimse bu kadar maymunu birarada göremez), ülkenin en kalabalık ve hareketli meydanlarından thamel'le, yanyana tam 46 adet tapınağı kapsayan dharbara square'i de içerir. riksaların, motorların, bisikletlerin, taksilerin doldurduğu daracık sokaklarında yürümek çoğu zaman oldukça zordur.
nepal'in başkenti. kantipur olarak da yazılır.
başlangıçta maneu-patan olan adı sonradan değişmiştir.
bugünkü adı ise raca laçmina singh'in 1596'da tek bir ağacın kerestesiyle inşa ettiği söylenen ahşap tapınaktan gelir..şöyle ki; kath : tahta mandir : tapınak ya da yapı anlamına gelir.