Yazdıklarımın otokontrolü beynimdeki baskıyı biraz daha artırıyor da ondan ağrıyor başım. Düşüncelerim oluşurken epey sancı yapıyor da. Tam kapasite çalışmıyor bir türlü lanet olası. Hani gazı bitmeye yaklaşmış da sönük sönük yanan, üstüne bir de berbat kokan katalitik sobası gibiyim. Ne kendimi, ne başkasını ısıtabiliyorum. Gereksiz. Fişi çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz. Ütü mesela. Kızdırmadan, kalmayacak izi.
Kalmıyor izi.
-Zamanla geçer.
Zamanla olan tek şey; kendini kandırmak, o kadar. Hiçbir şeyin geçtiği yok. Unutmak... Belki de insanoğluna verilmiş en büyük hediye, bir sihirli değnek. Hafıza denen loşluğun göz, kulak ve dil eşliğinde koca bir labirente dönüşmesi. Hudutlarının genişlemesi. içine aldığı her belgeyi öğütüp, yok etmesi. Ve yine diyorsun ki;
Kalmıyor izi.
Seni bir gün özlediğimde mesela, olmaz ya hani! Nereden gelecek bu kalbimin unutulmuş mazisi. Hangi belgeyle düşecek önüme imzalayayım diye? Yani diyorum ki;
Ah be canım!
Olmaz olmaz ama
Sen yine de özledim sayma
Sen yine de unuttum bil
Sen yine de okuma beni.
Kendi halinde cisimden uzak bir harfler bütünü olarak gördüğün değersiz namım zamanla kendini imha etmeyi de bilir elbet. Fazla zamanını almayacağım. Karanlık sokak, varoş evler... Ve açılıyor daha büyük dehlizler. Burası bir mahalle ise eğer. En düşmüşlerin yolu hep birbirinden geçer.
Cepte sustalı, kelebek. iz bırakmak için hep bekleyecek.