nedensizdir cogu zaman,ansızın cöker insanın üstüne..gariptir,sıkılırsın,bunalırsın,üstünü basının yırtasın gelir.şiirsel derinlikler acar insanın ruhunda,ozaman daha iyi anlasılır şairlerin nasıl mısralarda dans ettiği..iyisi olmaz kasvetin ama bazende kendinle basbasa kalmanın en iyi yoludur kasvetlenmek,kasvetin rıhtımında yalnızlıkla sevismek...
insanın ruhunun kerpetenlerle sıkıştırıldığı,metafizik güçlerin üzerimizde kol gezdiği,insanı yaşamdan bezdiren,yaşam enerjinizi pipetlerle büyük bir zevkle içen karanlık güçlerin egemenliği altında olduğumuz,o yapış yapış dibe çökme durumu.**
bagirayim istiyorum. bogazim yirtilsin . bogazimdaki hisirtilarla acilarla beraber sikintida gitsin. bir noktada sukut eden sir gibi sonuclansin bitsin izdirabi kusatan sabahlar olsun istiyirum.
insanın ruhunun kerpeten yada mengene ile sıkıştırılması hödüsü şüphesiz.. kasvetli havası olan ve adı gibi kara olan Ankara besim tibukunda dediği gibi Allahın belası bı yerdir.. sadece bı kere gittim ve içim sıkıldı ruhum daraldı Ankarada.. orda işi gereği kalanlara sabır diliyorum sjsj..
tuzlu masa kahvaltısı. basketbol sohbeti. evdeki tıkırtı. bir hayal et, buradasın. "zıplamanın serotonin hormonu salgılattığı doğru. günde 3 kere trambolin." bu halimle anlaşamıyorum, olmuyor, olmuyor. daha m harfini yazmamla bugüne dek yazdığım bütün "merhaba" türevleri kendini açık etti. bir zeplin istemek çok şey istemek midir? kafam karışıyor, bir zeplin, ne ki? insanlar neden birbirlerinin hayatlarında kalmak sorumluluğunda? kötü bir insanım, şu laflara bak. keşke dedim, keşke mail adresin olsaydı, sana bunları yazsaydım .. sonra bloğuna girdim. orada hiç kullanmadığım e-posta simgesine tıkladım. ve outlookta, işte orada mail adresin belirdi. bir "yuh" çektim kendime. sonra dedim ki "evet, şimdi aynısını zeplin için yap.". "keşke, keşke bir zeplinim olsaydı, öylece sessiz sedasız gitseydim.". öyle dilersen tabi ki olmaz. sen gideceksin sonra insanlar seni sömüremeyecekler, bir sürü kar zarar, anlatabiliyor muyum? kafam karmakarışık. sonra bütün ekranı sildim tabi ki .. sildiğimi sanıyordum en azından . mutfağa gittim, kahve suyu ısınırken bunları düşünmeyeceksin dedim. kahvemi aldım, yan sekmede açtığım balmorhea'yi dinlyordum ki sayfaya geri döndüm. "kötü bir insanım, şu laflara bak" cümlesiyle karşılaşana kadar da bu kadar kötü değildim belki. sonra .. dirseğimde koca bir morluk. "masaya çarptım. masayı koluma çarptım. masa koluma çarptı. masaya giriştim. masaya bir girmişim, vuuhuuuv!" error. mutfak masası toplu olunca iyimserlik katsayım artıyor, belki ondandır. bir de kendimi kaometet'i sevmekten alamıyorum. bu da tarihe not. moi'nin sayfasındaki o çocuk resmi de .. sadece yabancılardan oluşan bir belleğim var, kendime ait hiç. belki de bundandır.
geceleri insanların üstüne dahada çok gelen sıkıntı. işiniz istediğiniz gibi gitmediğinde, hayalleriniz çalındığında, sıkıntıyı yalnızlıkla çözmeye çalıştığınızda üzerininzde ki baskısı artar.
sonra sorular sormaya başlatır;
oku oku oku nereye kadar?
istediğin şey olsanda yaşıyacağın ömür belli.
havası linyit kömürlü, karanlık şehrin, ıslak sokaklarında gezerken
ve üşürken, çeşitli binaların pencerelerinden yansıyan sıcak ışıklarına bakıp, halime sükretmek..kendim gibi sıska ve üşüyen bir köpeğin başını okşayıp, onun minnet dolu bakışlarıyla karşılaşmak gibi hüzün verici ve kasvet.