kaside i burde

entry10 galeri0
    1.
  1. klasik arap şiirinin büyük isimlerinden kaab bin züheyr'e ait şiir. peygamberimiz hz. muhammet(sav.), şiiri çok beğenmiş ve şaire hırkasını hediye etmiştir. Bu yüzden bu kaside "Kasîde-i bürde" olarak tanınır. söz konusu hırka şu an istanbul Hırka-i Şerif Camiinde sergilenmektedir.
    1 ...
  2. 2.
  3. Yurdundan koparılmış gözleri sürmeli yaralı bir ceylân gibi
    Suat'ı alıp götürdüler. Gönlüm öyle kırık ki!
    Gönlüm, azat nedir bilmeyen bir köle örneği ezgin.
    Tan vakti Suat göçtü buralardan. O ne mağrur bakışlardı Rabbim
    ve ne müstağni.
    Suat ki boyu altın ölçüde; önden bakılınca zarif nahif, incecik belli,
    tombul görünüşlü arkadansa, arka çizgileri bile belli.
    Gülerken dişlerinde kar yağar gibi bir kış aydınlığı ,
    Öyle beyaz, onları şarapla yıkıyorlar durmadan sanki.
    Vâdi açık. Kuşluktur. Çakıllarda kuş sesli serin sular.
    Kuzey yelleriyle serin sular gibi saf ve ışıklı Suat'ın ağzındaki.
    Süpürürse rüzgâr nasıl üstündeki bulutları, nasıl yıkarsa pırıl pırıl
    geceleri yağmur tepeleri
    Ağzındaki su o yağmur suyu Suat'ın. dişleri o beyaz kum tepeleri.
    Soylulukta en soylu, cömertlikte bir eşi yok bir sevgili iken Suat,
    Ne kendi sözünde durdu, ne de dinledi beni.
    Suat bu, işi gücü bana oyun, naz, vefasızlık, söz verip dönmek.
    Benim kaderim böyle, Onun aşk felsefesi.
    Bulut bir zavallıdır Onun yanında biçimden biçime girmekte,
    Renkten renge girmekte yaya kalır bukalemun, gulyabani.
    Sen ne aptalsın ki yahu sandın Suat durur sözünde.
    Kalburda su durursa, Suat da durur sözünde tabii.
    Suat'tan söz aldım diye böbürlenip durmak ha!
    Hayaller kurdun, umutlandın! Ama umutlar uçucu, aldatıcıdır
    rüyalar gibi.
    Suat'ın vuslat. sözleri geçse yeridir atlatışlar tarihine.
    Bir söz istedin mi kendinden, hemen kesilir meşhur yalancı
    Urkub'un teki.
    Böyle arkandan atıp tutuyorum ya Suat, elbet ayrılık acısından.
    Onun için affet beni, sen yine de sev beni.
    Suat şimdi mutlaka öyle bir yerdedir ki, vakit de akşam;
    Saf kan ve yörük dişi develerdir ancak develerin oraya götüreni.
    Evet, ta ötelerde konaklıyan Suat oymağını tutmak için
    Yüreğe korku veren. dağ gibi rüzgâr tempolu hecin develer gerekli.
    Öyle deve gerek ki, terlerse ırmak aksın kulağının ardından,
    Uçsuz bucaksız çöl yollarını seve seve tepmeli...
    Bir deve ki. bakışı iki hançer ufuklara saplanan.
    Eşi gitmiş; yabani bir aksığın gibi öyle uçsun ki, o dursun, altından
    kaysın ateş çölü ve ateş tepeleri.
    Gerdanı sağlam. ayakları yer sarsan vücudu kıvrım kıvrım ve
    ölçülü biçili.
    Soy sopça en arık damızlık develerden haydi haydi ileri.
    Böğrü enli, boynu uzun ve kalın; çehresi geniş.
    Bir erkek deveyi andırmalı tıpkı; Suat'ı tutar o zaman belki.
    Derisi daha parlak olmalı kabuğundan deniz kaplumbağasının.
    Ve ondan daha sağlam. kızgın güneş altında aç azgın keneler bile
    onu örseleyememeli.
    ilk bakışta dağ gibi korku vermeli görünüşü bakana:
    Boyu yüksek mi yüksek, çevik mi çevik ayakları, tertemiz şeceresi.
    Gürbüz, etine dolgun. bakımdan öyle semizlemiş .olmalı ki,
    Oyluklarından tırmanan salkım salkım keneler derinin cilâsından
    kayıp kayıp düşmeli.
    Yürürken baldırından, et fırlasın etinden, iki ön bacağı ok gibi
    Çıksın dolgun göğsünden. serbest atılışlı çalım çalım üstüne bir
    yaban merkebi örneği.
    gözlerle gerdan arası, başın yular takılan yeri.
    Sert ve katı olmalı bileği taşı gibi.
    Ve upuzun kuyruğu ipek tüylü, sarksın memelerin üstünden.
    Öyle dokunmalı ki memelerin ucunu ürkütmemeli.
    Kapkara iki mızrak bacakları, rüzgâr gibi uçmalı
    Şüpheye düşmelisin ayakları yere değdi mi, değmedi mi.
    Yumru burnundan, kulağından, beyzi çehresinden bu türlü develeri.
    Tanır derhal deveden anlayan yekta bir bilirkişi.
    Ayakları demirdenmişcesine çakılları fırlatır iki yana.
    Deri mahfaza bile takmaksızın aşar kayalıkları bu eşsiz develer ki.
    Çalışkan bir işçi gibi terler coştukça, terledikçe coşar...
    Aşar kuşlar gibi serap derelerini, sahra tepelerini, ateş
    çöllerini...
    Kertenkelenin güneşte yanan sırtı sıcaktan külde pişmiş ekmeğe
    Döndüğü günler bile kimse durduramaz koşmaktan şu bizim deveyi.
    Bir sıcaklık ki, a yolcular dinlenin! der kervan sahibi
    -Ve taş altına gizlenir siyah çekirgeler, o sabır ateşleri.
    Ama bizim meşhur devemiz gün ortasında koşusunu bitirmez,
    Başlamıştır yolculuğa sanki daha yeni.
    Sıcak artar, değişir yürüyüşü; sıcak arttıkça değişir. Ve ön
    ayaklarının
    Çırpınışlı hızlanışı andırır ölmüş çocuğuna göğüs döven bir anneyi
    ve ona bakıp (anıp kendi ölmüş yavrularını
    da) hıçkıran yırtınan öbür anneleri.
    Evet o yürüyüş, o ayak çırpınışları göğsünü paralayan yaşlı bir
    annenin çırpınışları.
    Akla elveda diyen bir annenin, alır almaz ilk yavrusunun kara
    haberini.
    Göğsü kan içinde kalan. üstü başı yırtılmış,
    Saçları darma dağın çılgın bir annenin haberini.
    Söz taşıyıp öç alan iki yüzlü şiir ve kabile düşmanlarım :
    "Ey Ebi Sülma'nın oğlu sen mahvoldun." dediler. Suat'ın derdi
    bana yetmezmiş gibi.
    "Ey Ebi Sülma'nın oğlu sen kendini ölmüş bil." Ben de koştum
    güvendiğim dostlara :
    Kime başvurdumsa ama: "Biz yokuz bu işte, var git kendin bak
    başının çaresine" demezler mi?
    Ben de onlara dedim : "Gidin gidin beni yalnız bırakın,
    Neye hükmetmişse o olur, hükmeden o Allah ki.
    Yaşamak dediğiniz nedir bin yıl yaşasa bile
    Eninde sonunda insanoğlu o kanbur tahta kutuya girmiyecek.
    Binmiyecek mi?
    Heber geldi: "peygamber. seni öyle bir cezaya çarpacak ki!"
    Siz bilirsiniz. hey zavallılar! işte onun kapısındayım, yüreğimde
    sonsuz bağışlanma ümidi.
    Ondan özür dilemeye geldim, af istemeğe geldim;
    Çünkü O sırrını bilendir, kabul edicisidir mazeretlerin.
    O affedenlerin en affedicisi.
    içi hidayet öğütü en yüce gerçekler dolu Kur'anı
    Sana armağan eden Allah için ver bana bir savunma mühleti.
    Bakma ve zaten bakmazsın sözlerine beni kıskananların.
    Senin hükmün onlara değil, hakka ayarlı ve ben de bir parça
    suçluyum belki.
    Ama senin makamındayım şimdi. Fillerin bile titrediği makamda.
    Bir makam ki, titrerdi bir fil benim gördüklerimi görse. işitse
    işittiklerimi
    Burada beni ancak Allah buyruğuna bağlı Peygamber affı
    kurtarır:
    Ben de onun öç ve adalet eline uzatıyorum işte sağ elimi.
    Beni ancak o kurtarabilir burda. Yalnız O. Şimdi söz yalnız Onun.
    Ama O "Sen suçlusun, cezanı çekeceksin" dese önünde eğik
    bulur boynumu adaletin heybeti.
    En heybetli manzara bu olur benim için. Çünkü Asserde,
    iç içe açılan sonsuz aslan yataklarının en içindeki
    Muhteşem yurdunda hüküm süren aslanlar başbuğudur O.
    Bir arslan ki. erkenden ava çıkar, yavrularının besini insanoğlu,
    insan eti.
    Bir arslan ki, savaş alanında kendi düşmanı dengi
    Bırakmadan çarpışmayı, haram sayar kendine savaşı terketmeyi.
    Heybetinden kısılır sesleri yırtıcı çöl arslanlarının ,
    Arslanlar arasında bile o dağıtır adaleti.
    Parçalandı silâhları ve elbiseleri, kurda kuşa yem oldu
    Bu vâdide kendi gücüne bileğine güvenen nice kişi.
    Şüphe yok ki, Peygamber, en keskin bir kılıçtır kılıçlarından
    Allahın.
    Sonsuz bir kurtuluşa, nura ve hidayete alıp götüren bizi.
    Ve arkadaşları O'nun, Mekke vâdisinde islâmı kabul eden
    Kureyşin en ileri gelenleri... Cömertlikte ve yiğitlikte hiç birinin
    yok dengi.
    ilk gûnler, göçmek gerekliydi, hemen göçtüler, . zerre tereddüt
    etmeden.
    Bırakarak yurtlarını, tüten ocaklarını, mal ve mülklerini.
    Yerlerinde kalanlar çarpışamıyacak güçte olanlardı.
    Onlar da, müdafaasız ve silâhsız, çepçevre küfürle çevrili, bugünü
    hazırlamış beklemişlerdi.
    Evet, bunlar, başları dimdik gezen yiğit üstü yiğit,
    Davuda mahsus demir gömlektir zırh diye giydikleri.
    Zırhları pırıl pırıl ve upuzun. Çelikten büklümleri öyle ki,
    Birbirine geçip kaynaşmış bir ayrıkotunun halkaları gibi.
    Mızrakları düşmanı devirse yere, gurur nedir bilmezler,
    Yenilirlerse bilmezler nedir umut kesmek, yok ya yenildikleri!
    Ak soy develer gibidir gidişleri. korunmaları da saldırış.
    Vurulunca göğüslerinden vurulurlar. Onlar ürkmez, onlardan
    ürker dev dalgalı ölüm denizi.

    kaynak: http://www.muhammedmustafa.net
    1 ...
  4. 3.
  5. --spoiler--
    Gönülden bağlanıp, çok sevip özleyen âşık zanneder mi ki muhabbet hiç gizli kalır!
    Âşığın kafa ve kalbi arsındaki bu fıtrî tertib ve alevlenme oldukça

    Durmadan başından aşk ateşi dökülen âşık, sanıyor mu ki kara sevdâ saklanır!..
    Kaldı ki zâhir başı ile bâtın gönlü arasındaki insicamın ve bu yangının sebebi, delili, habbesi-tohumu hep o aşktır..
    --spoiler--
    1 ...
  6. 4.
  7. şu linkten arapça metinlerine ulaşabileceğiniz güzel kaside :

    https://twitter.com/kasideibrde1
    2 ...
  8. 5.
  9. 6.
  10. Dün canlı canlı süriyeli alimler tarafından sinan erdemde okunmuştur.

    O nasıl bir makam o nasıl bir ses tokluğu şu zamana kadar dinlediğim tüm makamlardan farklı okudular.
    0 ...
  11. 7.
  12. Süleymancı yurtlarında öğrendim ilk defa. Süleymancılar bunu genelde ayinlerinde kullanıyor.
    0 ...
  13. 8.
  14. 9.
  15. Güzel biri, ağır tonlamalarda okuduğunda, beni çok uzaklara götüren 164 beyitlik kasidedir.
    2 ...
  16. 10.
  17. 164 beyit değil 58 beyitten oluşur. 58 beytin 38'i şairin sevgilisi suad'ı ve develeri anlattığı bölümdür. geri kalanında ise peygamberden özür diler ve onu över.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük