evin her yerindedir.. minik minik olanları sevimliydi.. bir de hızlı yürüyen mutasyona uğramaş değişik türleri türedi bu ara.. her yere çıkıyorlar.. dedim bacağımı bir şey gıdıklıyor bir baktım bu şeycik anında tokatı şaplatmamla tarihte yerini aldı.
bana hz. ibrahim'in kıssasını hatırlatan ufak minik yaratık.
karınca insanoğluna hakkın tarafı olmayı hatırlatır.
anlatılır ya; hz. ibrahim ateşe atılırken bir karıncanın su taşıdığı görülür. bir pinçik suyla nereye? dendiğinde. "en azından tarafım belli olsun" der.
bir de yağmur duasıyla ilgili bir olayı vardı ama şuan hatırlamıyorum.
karınca insanın seyretmesi ve ders çıkarması gereken ilginç bir varlık. geçenlerde odamı karınca basmıştı. öldürmeye kıyamadığımdan etraflarına limon koydum. sabaha baya azalmışlardı. sabaha kadar hiç durmadan çalışan ve her an teslim olan bir canlı. bir ekmek kırıntısı taşımak için ne emekleri var. ama sonuç onlar için önemsiz. onlar sadece işlerine bakarlar.
burada ademoğlu için ciddi bir mevzu çıkar; işini yapmak.
kafalarımızın içinde hep konuşan bir şey mevcut ki bu genelde nefs. artık bir iş yaparken diğerini nasıl halledeceğimizi düşünüyoruz. oysa sadece o an elimizde olanı yapmamız yeterli olacaktır.
bir gün derviş dedi ki bize; salatalığı bile güzel soyun. o an ne yapıyorsanız onu en güzel şekilde yapın. burası rabb'in hayatı, senaryo o'nun. bu senaryoda size verilen rolü en güzel şekilde yapın.
anneyseniz anne olun, baba iseniz baba, evlat iseniz evlat gibi davranın. önünüze düşen her yükü almayın. biz en çok rollerimizden çıktığımızda acı çeken bir nesliz.
hani bir gün peygamber efendimiz (sav) hz. ali (r. a)'ya şuna benzer bir soru yöneltiyor; insanları nasıl seviyorsun ?
hz. ali düşünüyor fakat cevap veremiyor, eşi hz. fatıma'ya gidiyor. hz. fatıma diyor ki: "evlatlarımı anne olarak seviyorum, eşimi nefsim için seviyorum , peygamberi allah için seviyorum." (cümleler biraz daha farklı olabilir, sırası falan)
o zaman anlaşılıyor ki sevmek de çeşit çeşit. rolüne göre seviyorsun. eş isen eş gibi, baba isen baba gibi. yani o an rolünün gereği ne ise onu yerine getiriyorsun. bu da demek oluyor ki verilen rolün hakkını vermek gerekli. ama öyle ama böyle. senaryonun sahibi biz değiliz. sahibi zaten el-adl ve burada başka bir şey yok.
ne demiştik; karıncalar tatlı canlılar. rolleri ise işçilik..
evde en sonunda toplu katliam yaptıracak hayvanlar.
çalışkan falan değiller. bildiğin işsiz amk!
banyo da birkaç tanesi olduğu yerde boş boş dolanıyor.
şekerli sakız çiğnediğim bir vakit ağzımdan çıkarıp çay makinasının ta tepesine yapıştırdım.
sabah kalktığımda karınca sürüsünün çaycı nın kablosundan ta tepesine doğru kuyruk oluşturduğunu gördüm.
hayattan soğudum o an ibneler.
Oldukça masum gözükseler de tam anlamıyla kafadan sakat mahluklardır. Evde var bir kaç tane, arkadaş bi hayvan hiç mi üşenmez yerde duran çorabın içine girer. Haliyle sonuç belli tabi karınca mefta olmadan önce ayağımda bıraktığı acı ve ısırılma hissiyle hatırlanacaktır.
ulan sen karıncasın git mutfağa istediğin şeyi al götür yuvana
beni neden ısırıyorsun mk karıncası bunlar çalışkan değillerdir işsizlerdir.. ısırınca ayaklarda halka halka kırmızı yaralar çıkar salgıladığı asitten dolayı bir kere balkonda yatayım dedim anamı, dinimi ağlattılar.
(bkz: oç karıncalar)
evimin dolu olduğu hayvan. öldürmüyorum ilaçlamıyorum. çok seviyorum. yattığım yere de gelmiyorlar. mutfağı müşterek kullanıyoruz. besliyorum. aynı yerde yatmadığım sürece sorun yok.
6. katta olan eski evimizde kira ödemeden bizle birlikte yıllarca yaşamış canlılardır.
öyle güzel takılırlar ki dersin müteahhit onları düşünerek apartmanı planlamış tüm apartmanı ele geçirmişlerdi.