bu iddiamı sizlere hiçbir liriklerimle tasvir etmek istemedim.
merhaba,
ben pembe tolga
bir Cinsi latif düşünün ki vicdanı olmasın pek değerli gaydaşlarım. bir müteessir, ve bir o kadar da iğrençliği yüzüne sirayet etmiş bir bayan kadın düşünün ki; aslında var olmayan yüreğiyle birlikte kötülüğe müstemleke olsun.
bu nasıl ahşişan bir yürektir, bu nasıl izah edilemez bir Saikin fütursuz bir günah eseridir?..
tanrım bu pembe kuluna kızma ne olursun ama;
neden icazet verdin bu kadınların var olmasına?..
ah benim güzel tanrım... görüyor musun, ne hale getirdiler yarattığın o güzel dünyayı.
ilk olarak inisiyatifimi tanımdan yana kullanmadığım gerekçesiyle pek değerli moderatörlerin affına sığınarak, her ne kadar geç gelmiş olsa da kutsal tanımımızı formatın üzerine monte etmek fiiliyatını naif ruhumdan koparmışçasına huzurlarınızda deklare etmek isterim:
derhal tanımımıza geçecek olursak;
dünyaya hilaf dışında hiçbir şey katamayan, varlıklarıyla berdevam düzeni bertaraf etmeyi amaç edinen, hadi yaşamalarına izin verildi; bir de yaşadıkları yetmezmiş gibi de tüm canlılarla birlikte paylaştıkları dünyanın mutlak hakimleri olduklarına inanmışçasına bencil yaşayan, karınca gibi emektar ve bir o kadar asil bir canlının yaşama hakkına saygı duymasını zaten beklemediğimiz, fakat saygı göstermese de en azından biraz daha duyarlı olmaya davet edebileceğimiz birtakım dişisel kadınların karıncaları ezmeme çabasına girmemeleri, hatta dolaşan spekülasyonlara göre de karıncaları topuklarıyla ezmek suretiyle katlettikleri, ve bundan da inanılmaz bir haz duydukları gözlemlenen kötü kalpli kadınların aşağılık ve bir o kadar da vicdansız eylemidir.
yani nasıl desem bilmiyorum renksiz dostlarım.
inanın sinirden şu satıları yazmakta oldukça zorluk çekiyorum. az evvel gözlerimin önünde vuku bulan bu talihsiz olayı unutabilmek için neler yapmazdım...
yaklaşık yirmi dakika önce, her pazar olduğu gibi yine parklarda yaşayan yardıma muhtaç karınca kolonilerini sevmeye gitmiştim.
onları yanımda getirdiğim plastik cımbızlarla sevip, antenlerine dokunarak kendi aramızda samimi şakalaşmalar yaşıyorduk. kimi zaman yavru karıncalar için yanımda getirdiğim birkaç yüz doları eşit parçacıklara bölerek ellerine veriyor, özenle yuvalarına taşıyışlarına hüzünlü gözlerimle tanık oluyordum.
her pazar farklı bir çocuk parkına gidiyor; yaşam alanları sağlıksız olan karınca kolonilerinin refah düzeyini arttırabilmek adına mühendislerime talimatlar vererek son derece lüks sayılabilecek yeni yuvalar tasarlatıyordum.
işte az evvel de yine fakir karıncaların yaşadıkları bakımsız yuvalarını izliyordum. yanımda getirdiğim viskiye bandırılmış ekmek parçacıklarını büyük bir hırsla içeriye taşıyorlardı. asker karıncalara mühendislerimce tasarlattığım, kendilerini çekirgelerden rahatlıkla koruyabilecekleri yeni silahlarını teslim ediyordum. ben ve binlerce minik dostum yine oldukça mutlu bir pazar günü geçiriyorduk.
ta ki o yaşlı ve bir o kadar da kocası tarafından aldatılmışsa ayakta alkışlanmaya müsait, gözaltı torbalarını penseyle sıkmamak için hiçbir nedenimin olmadığı o yaşlı kadına kadar...
karıncalarımı özenle beslerken bir anda yuvalarının üzerine basıp geçivermişti.
tanrım...
önce gözlerime inanamadan, şaşkınlıkla bakakaldım. daha sonra kendimi toparlayarak, derhal bu vicdansızlık mahsülü yaşlı dişinin kollarından yakalayarak seslendim:
- merhaba, ben pembe tolga. bilmem farkında mısınız efendim; az önce içinde binlerce konutu barındıran bir karınca yuvasını imha ettiniz. bu ne yakışıksız, bu nasıl bir dikkatsizliktir? lütfen izah ediniz. size tüm pembeliğimle teessüf ediyorum.
+ garınca yuvası mı? görmedim ben onu a yavrum benim. bir de ona mı dikkat edeyim evladım? zaten gözlerim bir görüüür, bir görmez. hadi yol ver teyzene de geçsin.
iyice sinirlenmiştim.
uzaktan yaşlı bir alman panzerini andıran çirkin yüzüyle karşımda gülümsüyordu.
duyarsızlığına karşı edilebilecek tek bir kelam bile yoktu.
önce usulca gülümseyip, "tabii" diye yanıtladım.
ardından boynundan tuttuğum gibi son sürat salıncakta sallanmakta olan çocuğun önüne ittiriverdim.
yüzüne çarpan salıncaktan duyulan "fışt" sesi elmacık kemiğinin içine göçtüğünün habercisiydi. metrelerce uzağa fırlayan takma dişi ise kahkaha atmama vesile olmuştu. kadın yerde kanlar içinde yatıyordu...
çevremizde toplanan meraklı çocukların yüzüne 500'er tl çarpıp, bu yaşlı kadını tekmelemelerini istedim.
aralarından bazıları parayı alıp kaçsa da, diğerleri dediğimi eksiksiz bir şekilde gerçekleştiriyordu.
yaşlı kadını, dünyaya tayin edilmiş bir yaşlı şeytanmışçasına tekmeliyorlardı.
kadın ise artık gözlerini yummuştu...
gidip harabeye dönmüş karınca yuvasını kazdım.
etrafa saçılmış yüzlerce karınca ölüsü kalbimi sızlatmıştı. ah benim minik dostlarım...
böyle mi olacaktı vedamız. cansız bedenleri bir bir defnederken, tanrıdan gelen o uhrevi hediye tüm seyirimi değiştirmişti...
artık gözyaşlarım tebessümlerime akıyordu.
ölü akranlarının yanında hayata tutunabilmeyi başarmış bebek bir karıncaydı bu...
bu bir mucizeydi. aldım onu parmaklarıma, antenlerine adını fısıldadım. bir yandan da ezan okunuyordu.
onu omzumun üzerine yerleştirip, yeni yaşayacağı evine doğru ilerledik.
gözyaşlarım hala toprağı ıslatıyordu.
gizlemiyordum da üstelik. mucizelere tanık eden yaşlardı her biri...
ağlıyordum işte.
bir yandan da gülümsüyorduk bahtsız kaderimize.
karınca ezmek günahtır.karınca saygı duyulası çalışkan bir hayvandır.
bu sözlükte aleni orospu çocuğu demek suç değilse özelden bir insana orospu çocuğusun denilince neden siliniyor yazarlar.gibi bir salak soru geldi aklıma.