yatağına uzanmış ve gözleri kapalı bir adam anımsıyorum hayaller kuruyor olmalı. bazı bazı çivili bir yatak üzerinde bazı bazı serin ve coşkun bir akarsunun yanında yeşil çimenlere uzanmış balıkların dansını izliyor.
ve birden kararıyor her şey çiçekler, mavi gökyüzü, hayvanlar, insan görünümlü yaratıklar.
işte o an bir hiçlik sarmalıyor bedenimi, ufukta bir at görebiliyorum beyaz olmasını umduğum. fakat her şey karanlık ve bana asilce yaklaşıyor sanırım bu pegasus. usulca eğilip akarsudan kana kana su içiyor onu görebiliyorum ama çok flu. kanatları ne kadarda güzel, hareket vakti geldiğinde nasılda heybetle açılıyor iki yana..
onu izliyorum ağır ağır uzaklaşıyor ta ki bir nokta kadar olana kadar izliyorum ve kayboluyor. alacakaranlığımla başbaşa kaldım yine. kafamın üstünde bir hareketlenme var ve çok daha koyu, bu olsa olsa kargadır. biraz kaygılı biraz derin ve nahoş. elimi uzatsam gelir mi belki de sırdaş olabilir. sadece ben mi bu kadar karanlığım. hayır başkaları da olmalı...
evet başkaları da vardı.
çok uzaklarda ufkumun alabildiğine sınırlarını zorlarcasına baktım, baktım bilindik hisler yine çok flu.
onunla konuşmaya çalıştım, o kadar mucizeviydi ki gözlerim kamaşıyordu karanlığında. usulca yanıma kondu ve anlatmamı istedi. rahatlamıştım bana güven vermişti. '' ay bu gece ne kadar da parlak '' dedim. sizi izledim ay ışığında raks edişinizi, kanatların ahenkli dansını izledim.
sonra düşündüm , kendimi bir an için kan kırmızısı bir pelerine sarmalanmış olarak düşündüm. omzumda keskin pençeler hissediyorum evet yanımdaydı benimleydi. artık yola koyulma vakti gelmişti...
yoldaşım belli olmuştu ve onunla uzun bir yolculuğa çıkmaya hazırdım artık.
ay ışığının tüm harikalığıyla yeryüzüne vurduğu, bulutların raks ettiği, ve tüm kainatın yolculuğumuza şahitlik etmeye razı olduğu bir gündü.
usul usul yolumuza devam ederken; dumanıyla tüm gökyüzünü kapkara eden, sesiyle kafayı yedirten, uzun ve sonunu göremediğim bir tren yanımızdan geçmeye başladı. camlarına baktığımda bana hiç de yabancı olmayan sakinlerini gördüm. bizim ise ihtiyacımız olan karanlığın trenine binmek.yoldaş kanatlarını öyle bir açtı ki yarıldı gökyüzü, rüzgarı etrafımızdaki her şeyi yerinden etti.
bu bir gövde gösterisiydi ve dikkat çekmeyi başarmıştı. tren acı bir fren ile durduğunda kendinden emin adımlarla karanlığın efendileri edasıyla trene doğru ilerledik. ve bilinmeyene yolculuğumuza bu gizemli tren ile devam edecektik.