2016 yılında tanıştığım nazım hikmet şiiri. Soğuk bir antalya sabahında, ocak ayının 16. gününde. hiç unutmam, beynime yer etmiştir. ayrıca, zülfü livaneli'de pek güzel seslendirmiştir bu güzel şiiri.
--spoiler--
karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?
...
ben ordan geçerken biri :
"amca" dese, "gir içeri."
girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.
... yedi tepeli şehrimde bıraktım gonca gülümü.
ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.
--spoiler--
dizelerinde ise her vakit kendimizden bir şeyler buluruz. belki su sıralar biraz daha fazla. Belki biraz daha fazla demek haksızlık olur, çok daha fazla..
Yeditepenin şehrinde Gonca gülümü bırakmış ve kayınların arasında yürüyorken söylerdim bu şarkıyı. Zülfü Livaneli hemşerimdi ve ben o zamanlar da esasında gayet milliyetçi bir insandım. Kağızman ve Sarıkamış ormanlarında boran ve tipinin yol vermediği intikallerde bir daldaya sığınıp söylerdim. Komünist olmadığımı idrak edebilen erat da şarkının güzelliğini anlayınca onlar da söylerdi. Soğukta şarkı söylemek iyi birşeydi. Uykuları kaçardı çünkü. Aksi taktirde hiç farkında olmadan aynı yoldan intikal eden yaklaşık bir asır önceki askerler gibi sonsuza kadar uyuyabilirdiler. Zaten beni sevdiklerinden şarkıya da alıştılar. Çünkü ben onlara komutanlık taslamadığımdan olsa gerek en içten komutanım dedikleri asteğmendim.
Kucukken gece yürüyüşlerine çıkardık annanemle bu sarkiyi mırıldanarak yurudugumu hatirliyorum.
Burnumun diregini sizlatan bir toprak kokusu getirtti burnuma.